Medikal drama sevenleri daha fazla eli boş göndermek istemeyen İlk Bölüm Canavarı, 2018’de yayın hayatına başlayan NBC dizisi New Amsterdam’a bir şans verdi. Bakalım ilk iki sezonuna Netflix’ten ulaşabileceğiniz New Amsterdam, nasıl bir diziymiş?
İlk Bölüm Canavarı, üstümüze yağan yüzlerce dizi arasından hangisi kime gider, değer mi değmez mi, bakmaya karar vermiş bir canavardır. İlk bölüme bakar, azıcık wiki kurcalar, tavsiyelerini verir ve kaçar! Dizilerle ilgili yorumlar kesinlikle objektif değildir, geek izleyicinin keyfine göre ayarlanmıştır! Bu yazılarda sadece ilk bölüm ile ilgili olmak üzere spoilerlar olabilir.
Özet Geç!
Amerika’nın en eski kamu hastanesine atanan yeni başhekim Max Goodwin, hastanenin diğer çalışanları ile birlikte hem sağlık sisteminin aksayan yanlarını düzeltmeye hem de New Amsterdam’ı herkese yardım edebilecek bir duruma getirmeye çalışıyor.
Ne Kadar Uzun?
Ortalama 45 dakikalık bölümlerden oluşan dizinin hazırda iki tam sezonu yayınlanmış durumda. İlk sezonda pilot dâhil 22, ikinci sezonda ise 18 bölüm bulunuyor. Dizinin üçüncü sezonu ise şu sıralarda yayınlanıyor.
Neyi Seven Bunu Da Sever?
Genel itibariyle hastanede geçen dizileri sevenler bu diziyi de sever.
Ne Beklemeyin?
Scrubs, House MD.
Biraz Daha Detay ve Yorum?
Medikal dramalar dizi tarihinin en eski, en temel ve en sevilen türlerinden bir tanesi. Bu yüzden piyasada her zaman en az birkaç tane bu türden dizi bulabiliyorsunuz. Kaç tanesi House kadar farklı bir iş çıkartıp sizi sonsuza kadar etkileyebiliyor, orası ayrı bir mesele. Kendisi de uzunca bir dönem başhekimlik yapmış olan Eric Manheimer’in Twelve Patients: Life and Death at Bellevue Hospital isimli kitabından uyarlanan New Amsterdam, radarıma, çeşitli platformlarda aldığı yüksek seyirci puanlarıyla girdi. Oyuncu kadrosunda da sevdiğim isimleri görünce zaten ilk anda bir şansı hak ettiğini düşündüm.
New Amsterdam’ın ilk bölümünde hastaneye yeni atanan bir doktorumuz var, bu doktor diğerlerinden biraz farklı ve tabii biraz da özel bir tip; onun yanında hazırda hastanede çalışan diğer doktorlar ve onların ilişkileri var. Bir de zaten hastalar olacak, onların hastalıklarına tanı koyulacak. Neticede formül bellidir. Bu dalda parmakla gösterilebilecek bir yapımda bile bunlar olur, ayıran bunların üzerine gelen başka bir şeydir.
Açık olmak gerekirse New Amsterdam’ın ilk bakışta kendi türünde hazırda yayınlanan diğer dizilerin yanında bariz şekilde parladığı bir nokta yok. Ancak dizinin hasta-doktor ilişkisine, tıbbi müdahaleye ve genel olarak Amerikan sağlık sistemine bakışı, dikkat çekici bir değişiklik oluşturmayı başarıyor. Aldığı puanları hak ettiğini söyleyebilirim.
Hemen artılarla başlayalım. Diziyi gelişiyle başlatan farklı ve özel doktor Max Goodwin karakteri, genel uyarlamaların aksine çok zeki veya üstün yetenekli olmasıyla veya ukala tavırları ve kibriyle bu farklılığı tanımlamıyor. Kendinize en yakın hastaneye gitseniz karşılaşacağınız gibi bir doktor portresiyle görüyorsunuz onu, bizim gibi sıradan bir insan. Farklı olduğu nokta da bu sıradanlıktan geliyor denilebilir; diğerlerinden ayrılan özelliği, mükemmel teşhis yeteneği veya harikulade eğitiminden kaynaklanmıyor. Hasta seçmeden, fatura kesmeyi düşünmeden, siyasi politikalara aldırmadan yardım etmek istiyor. En yakın hastanenizde görebileceğiniz bir doktordan maksimum beklenti budur sanırım.
İlk bölümde dikkat çeken bir diğer artı da gördüğüm kadarıyla gerçek hayattakine oldukça yakın bir bakışı bulunuyor dizinin. Her hastaya her doktor bakmıyor, her ameliyata aynı doktorlar girmiyor. Odakta triaj var, acile başvuran hastaların durumuna ve şikâyetlerine göre ilgili birimin doktorlarına yönlendiriliyorlar. Bu doktorlar da en azından ilk bölüm itibariyle sadece kendi uzmanlık alanlarında konuşmayı tercih ediyorlar. Mutlaka dizinin uyarlandığı kitabı otuz yılın üzerinde hizmet vermiş bir doktorun yazmış olmasının etkisi vardır bu durumda. Bir terör olayıyla gizem okları toplanıyor fakat ilgiyi iyice yükseltmek için bir kovalamaca yahut milyonda bir görülen ‘enteresan’ bir hastalığın teşhis süreci yerine, psikiyatri ile nörolojinin birlikte çalışmasını izlerken buluyorsunuz sonra kendinizi. Bu ondan ilginç geliyor yani.
Küçük küçük birçok eksi de yok değildi ama aralarında en tat kaçıranı, diziyle tanışma kısmının biraz oldu bittiye gelmesi oldu. Max Goodwin hem ekran başındaki bizler hem de dizi içerisindeki diğer insanlar için yeni bir karakter ama üç dakika içerisinde, yeni tanışmıyormuş gibi can ciğer muhabbetlere girişildi birden. Pilot bölümde ne o ne de diğerler için isabetli bir karakter tanıtımı yapabildiklerini düşünmüyorum; ilk on – on beş dakikadan sonra, diziye sanki ikinci sezonundan dalmışsınız hissi oluştu. Öte yandan göz ardı edilemez bir sıkıntı değil bu.
Devamı Nasıl Olur?
İlk bölümün ardından, bu dizinin temelde bir hastanede geçse de ilginç hastalıkların ve doktorların romantik ilişkilerinin hikâyelerinden çok, geneli ilgilendiren göç ve istismar gibi toplumsal meselelere temas edeceği söylenilebiir. Bunun bir getirisi olarak çetrefilli konuların işleneceğini ve güzel mesajlar verileceğini tahmin ediyorum. Başrol Ryan Eggold önde olmak üzere, dizide yer alan diğer oyuncuların gerçek hayattaki duruşları da göz önünde bulundurulunca bunu söylemek kaçınılmaz. İlk bölümdeki acelecilik giderse, medikal drama seven herkes için nimete dönebilir.
Ve Sonuç! İzler Miyim?
Devamını izlemeye yetecek kadar ilgi çekici buldum ilk bölümü. Bu türü hiç sevmeyenler için mutlaka izleyin demezdim belki ama hiç değilse “Gideri Var” oyu kullanırdım, izlemeyin demezdim. Freema Agyeman’ın ön planda bir karakteri canlandırması da cabası olabilir. Ben izlerim.
1 Comment
Bence 2021’de “Gideri var.” dizilerin sektörde yeri yok. Diziler artık zaman öldürmek için izlenilen şeylerden gerçekten entelektüel bir eyleme dönüştü.