İnternet ve özellikle Twitter, Facebook gibi sosyal medya sitelerinin hayatımıza ne derece yön verdiği, vermeye de devam edeceği hepimizin malumu. Hatta indirdiğimiz uygulamalar yahut öylesine verdiğimiz e-posta adresleri aracılığıyla malumumuz olmayan durumlarda bile internetle bir defa bile temasta bulunan her şeyin; tıpkı hiçbir şeyin yoktan var, vardan yok olmaması gibi uzay boşluğuna gidip şartlar olgunlaşınca bize geri döndüğünü de biliyoruz.
Komplo teorisi olarak nitelendirilmeyecek seviyede arama motorlarında yaptığımız sorgulamaların yahut sohbet uygulamaları üzerinden yaptığımız yazışmaların karşımıza başka bir uygulamada da çıktığını, mesela kişiselleştirilmiş reklamların her yanımızı sardığını biliyoruz mesela. Bu bir çeşit bütünleşme ve çoğunlukla da geri bildirim adı altında izin verdiğimiz bir şey; çoğu zaman itiraz etmiyoruz ve bilgimiz dâhilinde olduğu için işi çok abartmazsak komplo teorisinden sayılmıyor. İnsanları komplo teorisyeni yapan seviyede ise telefonumuzun, bilgisayarımızın ve bilumum internete bağlı cihazımızın konuşmalarımızı dinlediğini düşünüyor ve – ne tesadüfse – bir arkadaşımızla yeni bir monta ihtiyacımız olduğu konusunda sohbet etmemizin akşamında, her yerde mont reklamları görüyoruz.
İşin teknik kısmını, olurunu, yaparını zerrece bilmiyorum; pratik kısmını ise bana sorulan izin isteklerini ve önüme getirilen kullanıcı sözleşmelerini sadece işsizlikten didik didik okuduğum kadar algılayabiliyorum. Kafama uyan kısmıyla devam edip gerisini ‘çok da anlamadığım şeyler’ kategorisinde dinlenmeye bırakıyorum. O yüzden bu bilincin nerede komplo teorisine dönüştüğünü, nerede ise tam aksine haklı bir tedbir arayışı olduğunu net bir şekilde söyleyemem. Ancak sanırım hepimiz, özellikle Cambridge Analytica ve Facebook verileri olayının ardından, durumun sadece bizlere bir şey aldırmak için çaba harcayan şirketlerin kişiselleştirilmiş reklamlarıyla alakalı olmadığını biliyoruz.
We’ve made the decision to stop all political advertising on Twitter globally. We believe political message reach should be earned, not bought. Why? A few reasons…🧵
— jack 🌍🌏🌎 (@jack) October 30, 2019
Dün, yani 30 Ekim 2019’da Twitter’ın kurucusu Jack Dorsey, hesabından internet, sosyal medya, siyaset ve bunlar aracılığıyla hayatımıza verilen yönlerin kesişim kümesinde bulunan bir zincir paylaştı. Yukarıya doğrudan eklediğim zincirin ilk twit’i bir resmî bilgilendirme idi: Twitter’da tüm siyasi reklamları durdurmaya karar verdik. Politik mesaj erişiminin satın alınması değil, kazanılması gerektiğine inanıyoruz. Devamında ise bu kararın arkasındaki nedenlerden bazılarını sıraladı.
Politik bir mesaj, insanlar bir hesabı takip veya retweet etmeye karar verdiğinde erişim hakkını kazanır. Bu mesajları ulaştırmak için ödeme yapmak [insanların verdiği] bu kararı ortadan kaldırarak onları yüksek düzeyde optimize edilmiş ve hedeflenmiş siyasi mesajlara zorlar. İnsanların kararlarından para için ödün verilmemesi gerektiğine inanıyoruz.
İnternet reklamcılığı, ticari reklam verenler için inanılmaz derecede güçlü ve çok etkili olsa da, bu güç, politik açıdan insanların oylarını ve dolayısıyla milyonların hayatını etkilemek için kullanılma riski taşıyor.
Dorsey’in söyledikleri, gerçekten üzerinde konuşulması gereken şeyler. Bunu sadece sosyal medya ve verilerin paylaşılması gibi açılardan söylemiyorum, her türlü siyasi reklam ve tanıtım için çok uzun zaman önce çözüme kavuşturulması gereken bir sorundu bu. Çünkü reklam, özünde parayla yakından ilgili bir şey ve her zaman, her mecrada parası olanın sesi daha güçlü çıkıyor. Tek yönlü haberler, gazete sayfaları, seçim dönemi bangır bangır sokaklarımızda gezen araçlar, bilboardlar, afişler… Aklınıza ne gelirse, Dorsey’in belirttiği politik mesajların hakkıyla değil parayla erişilebilir olmasına yol açıyor. Kimse bize bunların ne kadarına maruz kalmak istediğimizi yahut propagandanın nerede bitip zorlamanın nerede başladığını düşündüğümüzü sormuyor.
Medyanın bizi bir çeşit simülasyon içerisine soktuğunu; her şeyin bize gösterilenlerden ibaret olmadığını ve daha kötüsü, bize gösterilen şeylerin gerçeğin tam aksini içeriyor olabileceğini herhalde en az bir yirmi yıldır söylüyor insanlar. Ben lisede medya ve iletişimle ilgili böyle distopik senaryolar okuduğumu hatırlıyorum en azından. Bir tane de artık aşırı kullanılmaktan bayatlamış görsel vardı hatta:
O zamandan bu zamana bilgi kirliliği, yanlış bilgilendirme ve bu yanlış / yönlendirilmiş bilgilerin yayılma hızı hayal edemeyeceğimiz boyutlara ulaştı. İnsanların özel hayatlarını ihlal eden görüntüler sebebiyle bütün kariyerlerini kaybetmelerine şaşırırken ve henüz daha bu durumun etik sınırlarında bile anlaşamamışken; sırf insanların hayatlarını kaydırmak amacıyla teknolojinin bütün ilerleme hızı ve imkânlarından faydalanılarak yapılan montajlara birdenbire o kadar alıştık ki artık başı sıkışan “Montaj” diyerek olaylardan sıyrılmaya başladı. Şimdilerde mizahını çeviriyoruz.
Dorsey’in sıraladığı sebeplerden biri de tam buraya parmak basıyor:
İnternetteki siyasi reklamlar, mesajlaşmalara ve mikro – hedeflemeye dayalı otomatik [özdevimli] öğrenme optimizasyonları, denetlenmeyen yanıltıcı bilgiler ve deepfake [çok gerçekçi montajlar yapılmasına imkân sağlayan, yapay zekâ ve makine öğrenmesi temelli yüz değiştirme teknolojisi] gibi sivil söylem için tamamen yeni sorunlar sunuyor. Bunların hepsi çok hızlı bir şekilde ve ezici olarak artıyor.
Sosyal medyada paylaşım yapma çılgınlığı arasında insanların kendilerinden habersiz çekilen görüntüleri yahut şans eseri dâhil oldukları karelerin uçsuz bucaksız internete servis ediliyor olmasından duyulan rahatsızlık, bu rahatsızlığın kişisel alanı ne kadar tehlikeye soktuğu ve bu rahatsızlığa sebep olan eylemlerin cezalandırılması bir yanda duruyor. Kişisel bir anını, kendi isteğiyle bir başkasıyla paylaşan insanların, daha sonra rızaları dışında bu anlarının başkaları tarafından internete verilmesi, üzerinde anlaşılmış bir suç unsuru olabilir; ancak anonimliğin arasında hangisine ne kadar müdahil olunabiliyor? Her geçen gün bir yenisi sunulan iki aşamalı, yüz tanımalı, parmak izi vermeli güvenlik önlemlerine rağmen internet hâlâ çok erişilebilir bir yer; otuz iki aşamalı güvenlik duvarınız olsa bile resimleriniz, şifreleriniz, bilgileriniz yayılabiliyor.
Bunlar kendi başlarına çok ciddi problemler. Çünkü insanlar bunlar sebebiyle tacize ve istismara uğruyorlar, tehdit ediliyorlar, şantajla karşı karşıya kalıyorlar. Dizilerde filmlerde konu edildiğini görüyoruz, bu sorunlar sebebiyle işinden atılan, ailesi dağılan, intihar eden oluyor. Henüz bunlara çözümümüz yokken önümüze ses ve görüntüyü değiştirmenin, akla gelebilecek en uç noktada manipüle etmenin yolları sunuluyor. Bunlardan bazıları, benim gibi bir teknoloji zır cahilinin bile 1 – 2 saat kurcalayıp kullanabileceği kadar erişilebilir ve kolay. Gerçekleri ihlal edilip kötü niyetli kullanılır diye korunmak için çareler arıyorduk, sahtelerin sahte olduklarına kimi, nasıl ikna edeceğiz?Daha kitleseli bırakın, toplumsal ölçeğe geçemedik bile. Bunlardan tek başımıza birey olarak otuz iki aşamalı güvenlik önlemleri ve biraz da paranoyaklıkla kurtulamasak bile kendimiz ve yakın çevremiz zedeleniyor. Önemli figürler yüz otuz iki aşamalı güvenlik önlemleri ve otobüsler dolusu paranoyak önlemlerle kurtulamadığı zaman ne oluyor? Veya birimizin kurtulamadığı bir yanlış yönlendirme, iki sosyal medya gönderisi aracılığıyla kitlelere ulaştığında?
Dorsey’den bir sebep daha gelsin o hâlde:
Bu sorunlar, yalnızca politik reklamları değil, TÜM internet iletişimini etkileyecektir. Çabalarımızı, bu reklamlardan gelir elde ederek var olan sorunlara yenilerini eklemek ve karmaşıklaştırmak yerine daha kökende yatan problemlere yönlendirmek en iyisi. İkisini birden düzeltmeye çalışmak, ikisini de düzeltememek anlamına gelir ve güvenilirliğimize zarar verir.
Mesela, şunu söylemek bizim için inandırıcı değil: ‘İnsanların, yanlış yönlendirici bilgileri yaymak amacıyla sistemlerle oynamalarını engellemek için çok çalışıyoruz amaa… Birileri de insanları politik reklamlarını görmeleri için hedeflememiz ve zorlamamız için bize para öderse… Eh, ne isterlerse söyleyebilirler!’
Sonuna bir de göz kırpan emoji iliştirdiği ikinci paragrafta biraz bir yerlere – ve doğru yerlere – taş attığını fark etmişsinizdir zaten. Atılması gereken bir taş ama taşı atan günahsız mı yahut günahsız kalacak mı, bundan emin olamayız. Yine de sorunun iki yanı var, bunun dile getirilmesi güzel. Bir yandan yukarıda söylediğim gibi internet ortamı ile temasa geçen her ürün geliştiricisi ve hizmet sağlayıcısı, bilmemkaç aşamalı güvenlik önlemleri üzerinde çalışıyor ve bize bunları ya da bunların garantisiyle başka bir şeyleri satıyorlar. Amaçlarının bizi bilgi kirliliğinden, nitelikli – niteliksiz / maddi –manevi her türlü internet dolandırıcılıklarından ve tabii ki güvenimizin suiistimal edilip kişisel verilerimizin açığa çıkmasından korumak olduğunu söylüyorlar.
Ancak en başından bu güvenlik önlemlerine ulaşabilmemiz için bizden verileri isteyenler, aldıkları verilerin kötü amaçlarla kullanılma ihtimali olduğunun farkında olarak toplayanlar ve paylaşanlar da onlar. Öte yandan sistemi geliştirmek için de bu verilere ihtiyaç var. Bu bir çark, her dişli bir diğerini iteklemek zorunda. Hâliyle çözülmesi zor bir sorun ve birinin zararından korunmak için diğerinin yararını kaybetmek göze alınmıyor. Üzerine para devreye giriyor, geri kalan hiçbir şeyin de para çarkını döndürebilmek dışında önemi kalmıyor.
Zararlar ortada. Fakat her zamanki bunları sadece dile getirmek birilerini ikna etmeye, birilerini umursamaya yahut birilerine çözüm yolları aratmaya yetmiyor. Birkaç kötü tecrübe yaşanıyor ve insanlar ayırtına varıyorlar ancak bu sefer de yine her zaman olduğu gibi öncü isimlerin çıkıp olaya el atması bekleniyor. Dorsey’in açıklamaları, gerçekten inandıkları ve yapacakları buysa, öncülüğü üstleniyor olabilir.
Nitekim şöyle diyor:
Çok daha büyük bir politik reklam ekosisteminin küçük bir parçası olduğumuzun farkındayız. Bazıları eylemlerimizin bugünkü görevlileri destekleyebileceğini iddia edebilir. Ancak, pek çok sosyal hareketin herhangi bir politik reklam olmadan kitlesel ölçüye ulaştığına şahit olduk. Bu durumun artacağına inanıyorum.
Ayrıca, daha ileriye dönük siyasi reklam düzenlemelerine ihtiyacımız var (yapılması çok zor). Reklam şeffaflığı gereksinimleri ilerleme kaydediyor, ancak yeterli değil. İnternet tamamen yeni olanaklar sunuyor ve düzenleyicilerin dengeli bir alan sağlamak için düşünmeleri gerekiyor.
Twitter, birinci elden de zaman zaman gözlemleyebildiğimiz gibi uçsuz bucaksız internet ve yoğun kullanıcılı sosyal medya oluşumlarının içerisinde çok fazla siyasi tartışmaya ev sahipliği yapıyor. Bunun siteye giriş yapanların beklentileri, diğer platformlara göre değişen yaş, eğitim durumu, ekonomik düzey gibi demografik sebepleri var. Siyasi figürlerin erişilebilirliği ve anlık bilgi paylaşımında, etkileşimde bulunulan kamusal hesapların varlığı da büyük bir etken. Bunların bir toplamında Twitter, dünya ve ülke gündemine çıkartılan etiketlerin de bolca gösterdiği şekilde politikaya doğrudan katılan ve etkileyen bir yer.
Bu yeni karar ile birlikte en azından kullanıcıyı yani seçmeni doğrudan yönlendirme imkânına sahip olan reklamlar; 15 Kasım’da yeni kuralların yayınlanması ve 22 Kasım’da da işler hâle getirilmesinin ardından, sitede yer almayacak. Seçmen kaydını destekleyici reklamlar gibi her ne kadar politik bir gündemi olsa da bazı reklamları dışarıda tutacak istisnalar olacakmış ama bütüne bakıldığında, rekabeti olabildiğince dengelemeye yarayabilecek bir uygulama da olabilir.
Twitter’ın yeni uygulamasının konuşulmaya değer bir yönü daha var, o da şu; parayla reklam kabul eden küresel bir servissin. Doğrudan suç işlemeyen, topluluk kurallarını ihlal yahut istismar etmeyen ve herkes gibi ederini ödemeyi kabul eden kişi veya kurumları; görüşlerine uymuyor yahut sadece istemiyorsun diye reddetmek bir anlamda ifade ve tanıtım özgürlüğünü engellemek değil midir? Mesela bunun, siyasi görüşlerini desteklemediğin bir yazarın imza gününü kitapçında yapmasına engel olmaktan ya da yaşam tarzını uygun bulmadığın bir sanatçının albüm tanıtımını yerel kanallarda yayınlamamaktan farkı ne olacaktır?
Cevabı Dorsey versin:
Son bir not. Bu ifade özgürlüğü ile ilgili değil. Bu, erişim için ödeme yapmakla ilgili. Politik ifadelerin erişimini arttırmanın ve ödemenin, bugünün demokratik altyapının üstesinden gelmeye hazır olamayacağı ciddi sonuçları var. Bunun için bir adım geri atmaya değer.
Sizler ne dersiniz? Twitter’ın bu hamlesi, sorunların konuşulması ve çözülme yoluna girilmesi açısından işlevsel olur mu? Dorsey’in açıklamalarının samimi olduğunu düşündünüz mü? Maddi gücü ve otoritesi fazla olan siyasi oluşumların, olmayanların önüne reklamlarla geçmesinin engellenmesi böylece bir nebze mümkün müdür? Siyasi görünürlüğün, isteğe bağlı olması sizin için de önemli mi? Sponsorlu içerik sebebiyle gördüğünüz siyasi söylemler, duruşunuzu yönlendiriyor gibi hissediyor musunuz? Konuşacak çok şey var, benim de çok konuşasım var; yazın da biraz kafa patlatalım!