Boşuna rahmet dilenmeyiz bulutsuz göklerden. Toprağın alacağı hiçbir şey yoksa vereceği tek şey ölümdür. Gerçi Arrakis gezegenindeki kadar zorlu koşullarda dahi, Fremenler kadar dirençli halklar çıkar ve yaşamın tırtıklı köşesine tutunurlar. Hazır ikinci filmi vizyondayken Muad’dib Cihadı’yla bilinen evreni yerle bir etmeye kararlı bu halk, nasıl oldu da Shai-Hulud’un tepesine düştü, anlatalım.

Kısa Kısa, tek atımlık bilgi topudur. Tam aradığınız yere rast gelirse tatmin edici, daha fazlası için biraz eksiktir. Şuradan kategoriyi kurcalayabilirsiniz!

Frank Herbert, Dune ile 1965 yılında Hugo ve Nebula ödüllerini kazanırken aynı zamanda fantastik kurgunun başköşesinden de bir yer kaptı. Evreni baharat kokusuyla dolduran fikir, bir makale için Oregon kumullarını araştırırken gelmişti aklına. Herbert hareket eden kumulların nasıl da her şeyi yutabileceğini ve Kalahari Çölü gibi suyun olmadığı koşullara adapte olan halkların direncinin büyüklüğünü anladı. Daha sonra Ortadoğu’nun bedevi kültürüyle tanıştı. Bu kültürlerde sürdürülen toplu yaşam, sert kurallar ve çevreye uyum sağlama inadı, Herbert’ın Fremen ilhamını tamamladı.

Dune’da İlk İmparatorluk devrinde Zensünni Gezginleri, dünyanın sonunun geleceğine inandıkları bir savaştan ve imparatorluk akıncılarından kaçmaya başladılar. Bu kaçış sırasında Bilinen Evren’de en az sekiz gezegenden geçtiler. Her geçişte biraz daha değiştiler, örneğin Salusa Sacundus gibi savaşçılıklarını bileyen veya Rossak gibi Sayyadinaların doğmasına etki eden gezegenlerden sonra Arrakis’e ayak bastıklarına inanılıyor. Kökenlerinde her ne kadar dünya olsa da onlara göre Poritrin adlı tarım gezegeni ana yurtlarıydı; kızıl gezegende ancak şarkılarda kalan yeşil bir düş.

Arrakis’in amansız koşulları onları Özgür Adamlardan Fremenlere dönüştüren şey oldu. Bir Fremen kumulların efendileriyle yaşamak zorundadır. Tsunami dalgası boyundaki bu efendiler, çölün devri daim sistemini çalıştırırken melanjı üretirler. Onlar olmadan uzun ömür ve ileri görü sağlayan baharat da olmaz. Umudun kıyametine bağlı olduğu bir dünyayı kurgularken ne yaptığını çok iyi bilen Herbert, bu baharatı her gün soluyan Fremenlere, Ibad’ın gözleri denilen mavi gözleri verir.

Çölde kum solucanlarının ritmine göre bir yürüyüş gerçekleştirerek hayatta kalan en cesur Fremenler, zaman zaman da tuzağa düşürerek bindikleri hayvanlarla çölü baştan başa geçerler. Ejderhalardan daha gerilimli bir seyahat yöntemi bence. Bir de yine bu kum solucanının dişlerinden yapılan crysknife, zehirli ve son derece keskin bir silah olarak Fremen’i yakın dövüşlerde tamamlayan unsurdur. Yabancılara gösterilmeyen silah, Fremen’in gururudur.

Fremenlerin ölümcül doğasını oluşturan ikinci unsursa çölün ta kendisidir. Susuz toprak merhametsizse, bir Fremen’in kalbi de çöl kadar kuraktır. Öyle ki ölenin ardından ağlamak, beden suyundan feragat etmek demektir ve ölüye su vermek kadar korkunç şairane bir deyişe sebep olur. Suyu mümkün olduğunca idareli kullanan, ölülerinin sularını dahi değerlendiren halk; damıtıcı giysi adı verilen bir takımla en ufak beden neminin geri dönüşümünü sağlarlar.

Mağaralarda siyeç adlı şehirler kuran Fremenler, Naibler tarafından yönetilir ve bir Naib’in devrilmesi, karşısındakinin ölümüne bir düelloyla rüştünü ispat etmesiyle mümkündür. Tüm zayıflıkları kendinden uzaklaştırarak çölün gereğini yapan toplum, dayanıklı dövüş stilleriyle imparator askerleri Sardaukarları dahi korkuturlar.

Ve baharatın yarattığı delüzyonel ortamda her siyecin Sayyadina’sı vardır. Kadınların oluşturduğu bu zincir, Bene Gesseritlerde olduğu gibi baharatın etkisiyle mümkün olan şuur açıklığından meydana gelir. Atalarının anılarına ulaşabilen bu kadınlar, siyeçte çok saygın bir mevkidedirler.

Fremenlerle ilgili söylenebilecek son ve en önemli şeyse, her ne kadar değişime kapalı bir toplum görüntüsü çizseler de adaptasyonun ta kendisi olmaları. Değişip sertleşmeselerdi Arrakis’in doğasına uyum sağlayamazlardı. Yine başka bir geleceğe cüret etmeseler, gezegen bilimci Pardot Kynes’in seraba benzeyen hedeflerine kulak veremezlerdi. Yıllarca sürecek su toplama planına da, her gün yüz kişiyi yaşatmaya yetecek miktarda suyun ağaçlara gitmesine de umut biriktiremezlerdi.

Bu yaşama inadını, ne kumul vadilerine ne yeraltı ejderhalarına ne de baharat simsarlarına avlatmayan halk, ekranlarda daha ne kadar yer kaplayacak göreceğiz. Siz Fremen kültürüne yakın mısınız yoksa ne işleri varmış da Arrakis’e düşmüşler mi diyorsunuz?

Author

Alternatif evreninde voleybolcu olamayan versiyon. Düşünce satıcısı, hikaye koleksiyoncusu. Ayrıca yanaklı birey. Bence dünyanın hayallere, hayallerin kelimelere ihtiyacı var.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.