The Verge 13 Kasım 2014 sabahı bu manşetle çıktı. Manşette söz konusu edilen “göktaşına inen uzay gemisi” ESA’nın başarıyla sonuçlandırdığı Rosetta görevi. Milyonlarca kilometre ötede, saatte yaklaşık 136 bin km hızla hareket eden 3 kilometrelik bir alana iniş yapan bir gemiden söz ediyoruz. Uzay bilimleri tarihinde bu bir ilk. Göktaşından daha önce hiç bu kadar sağlıklı bilgi alabileceğimiz bir mecramız olmamıştı. Her ne kadar göktaşına inen gemi Philae şimdilik iletişimi koparmış olsa da, uzmanlar göktaşı yörüngesinde devam edip güneşe tekrar yaklaştığında Philae’nin solar panellerinden aldığı güçle tekrar uyanacağını umuyorlar.
Bilim adına devasa bir gelişme bu. Fakat The Verge bunu umursamamayı başarabildi. Onlar için önemli olan şey, bununla ilgili röportaj veren Dr. Matt Taylor’ın tişörtü.
Bakın, burada o tişörtün cinsiyetçiliği üzerinde tartışacak değilim. Bu noktayı o kadar fersahlarca geçmiş vaziyetteyiz ki artık, komik bile değil. Dr. Matt Taylor sağlıklı heteroseksüel bir erkek olarak jartiyer giymiş çekici kadınlara bakmaktan keyif alıyor olabilir. Bu keyfini işte yaşamak, her tişörtüne baktığında keyfi katlamak istiyor olabilir. Patronu olmadığım sürece işe gelirken ne giydiği pek önemli değil benim için.
Daha önce de defalarca söyledim, cinsel objeleştirme konusunda ilk taşı en günahsız olanınız atsın lütfen. Var mı “ben aştım bu işleri, artık sokakta alımlı bir insan gördüğüm zaman ilk nanosaniye dahi olsun obje olarak bakmıyorum” diyecek bir babayiğit? Kadınlara da sesleniyorum burada. Yaşı tutanlar elini vicdanına koyup söylesin, hiç mi Google’a Kortajarena’ların, Levine’lerin, Tatum’ların isimlerini yazıp görseller kısmında arkadaki insanın varlığını hiç umursamadan porselen deseni seçer gibi hızlı hızlı tarama yapmadınız?
Cinsel objeleştirme insanın doğasında var. Bu eğer sanat ve pop kültür ürünlerinde tek taraflı olursa o zaman bir itiraz edebilirsiniz. Black Widow neden dar bir deri tulum giyiyor diye sormak anlamsızdır, çünkü birileri de size tutup Thor ve Hawkeye niye uzaylılarla omuz kaslarını sergileyen kolsuz zırhlarla savaşıyor diye sorar. Görsel bir çekiciliğe ulaşmak adına insanlar seksileştiriliyorsa buna “neden?” diye soramazsınız. Ama bir cinsiyet seksüalize ediliyorken diğerine dokunulmuyorsa o zaman birileri “bunu okuyan, izleyen, oynayan genç kızlara nasıl bir mesaj vermek oluyor bu?” diye sorar.
Burada mevzusu dönen şey bundan o kadar uzak ki, Philae bile dünyaya daha yakındır muhtemelen. The Verge’in yediği haltı benzer siteler, benzer yayınlar da yedi. Hatta The Verge bu konuda ilk de değildi, son da. Benzer bir şeyi bundan seksen sene önce siyah ve beyaz olarak kurgulanmış Yüzüklerin Efendisi mitosunda geçen Shadow of Mordor’un “beyaz adam siyah orkların kültürünü talan ediyor” argümanını sunarken yapmışlardı.
Bu iki yazı arasındaki ortak nokta pek çoğunuzun anlamsız bir şekilde yapıştırdığı “SJW” etiketi altına düşüyor olmaları değil. İki yazının daha vahim bir ortak noktası var. İkisi de “önce başlık” mentalitesiyle üretilmiş yazılar ve bir yazının üretim sürecinde ön plana başlığı koyduğunuzda düşeceğiniz seviyelerin gerçekten de sınırı yok.
1990’lardan beri yaygın olan internetin tam anlamıyla altın çağını yaşıyoruz. Etrafta tam anlamıyla milyonlarca site var ve her gün bu sayıya yenileri ekleniyor. İlk defa internetin kullanıcıları ağırlıklı olarak internet çağında doğmuş insanlardan oluşuyor. Blogger/LiveJournal/Tumblr, Facebook, Twitter ve YouTube’un başın çektiği sosyal medya siteleri bu insanları çok sert bir iple birbirlerine bağlıyor. Eski medya neredeyse tamamen unutuldu ve yerini yeni medyaya bırakalı çok oldu.
Bunları üst üste ekleyince yeni medyanın gittikçe zavallılaşan dikkat çekme yöntemleri peydahlanıyor ortaya. O kadar fazla site, o kadar fazla şeyi yayınlıyor ki, sizin aradan sıyrılmanız gerekiyor. Üstelik eski nesle de hitap etmiyorsunuz artık; yani yazıları başlıkları için değil, konuları için okumaya alışmış okur yitiyor (bu bizde hâlâ az buçuk mevcut bir olgu, interneti 10 yıl geriden takip ettiğimiz için). Bu yeni nesil okurlara ulaşmanın en iyi yolu ise sosyal medya. İnsanların Facebook’unda mahşerden kaçar hızla aşağıya doğru “zap” yaptığı, bir tweet’in 140 karakter olduğu bir dünyada en büyük hazineniz, başlığınız.
Durum böyle olunca başlıklarda devamlı katlanmanız, hiperbolik konuşmanız gerekiyor. Örneğin Middle-Earth: Shadow of Mordor ile “Shadow of Mordor’u inceledik, oyun süpermiş!” anlamına gelen bir başlık atmanız hiçbir şey ifade etmiyor. Dikkat çekmek için “Shadow of Mordor ahlaki olarak mide bulandırıcı” başlığı atmanız gerekiyor. “Bilim dallarındaki çalışma alanlarında yaşanan cinsiyetçilik” başlığı size tık getirmez. Sizin “Göktaşına uzay gemisi indirmiş olman umurumda değil, tişörtün cinsiyetçi” gibi beş yaşındaki çocuğun utanacağı bir metne imza atmanız gerek.
Burada durup da kendimi aklayacak değilim. Geekyapar’ın yazı işlerinden sorumlu adam olarak sitede okuduğunuz istisnasız her başlık benim elimden geçiyor. Dikkat hak ettiğine inandığım yazıların başlıklarını daha dikkat çekici olacak şekilde değiştiriyorum ve bazen mübalağaya da başvuruyorum haliyle. Örneğin Yigilante’nin anahtarı değiştirilmiş şarkılarla ilgili yazısının orijinal başlığı “Eski Şarkıları Sevenlere Özel: Gençlik Yıllarınızı İtinayla Katlediyoruz” idi. Bugün bakarsanız hâlâ URL’in öyle olduğunu görürsünüz. Dürüst olun, bu başlıklı bir yazıya Twitter’da rast gelseniz tıkınızı harcamazdınız, ama “Anahtarı Majörden Minöre Alınınca Disney Film Müziğine Dönüşen 5 Efsanevi Ciddi Şarkı” başlığı insanlarda merak uyandırdı ve o yazı bizim en çok okunan işlerimizden biri oldu.
Burada önemli olan ve yazarın kendisine sorması gereken iki soru var. Başlıkları abartılı ve dikkat çekici atmanın günahı yok, hepimiz ürettiğimiz şeyleri daha fazla kişiye ulaştırmak istiyoruz. Fakat önce şunun hesaplaşmasını yapmak gerekiyor. Bir: Bu başlık yazıya ve okura hakkaniyetli davranıyor mu? Yine o örnekten gidelim. Aksini hissettiyseniz yorumlarda belirtebilirsiniz, ama o yazının sonunda kimsenin kendini “hiç de Disney film müziğine dönüşmemiş” şeklinde bir kandırılmış ruhhiye içerisinde hissettiğini zannetmiyorum. Hakeza yazar Yigilante’nin de “o yazı öyle bir şey değildi” diye düşünmeidğini biliyorum. Yazının hak ettiği başlık oydu ve okuru kandırmaya yönelik değildi.
İkinci soru ise şu: O başlık o yazı için mi atıldı, yoksa o yazı o başlık için mi yazıldı? İlla başlığı önce atmayı kötüleyecek değilim burada. Geekyapar olarak listelerimizin çoğunu öyle oluşturuyoruz. Maksadım bu değil. The Verge editörünün de oturup “abi yaz sen ‘Umursamıyorum uzay gemini’ diye, altını doldur” dediğini zannetmiyorum yazarlarına. Başlıktan kastım da spesifik olarak yazının tepesinde duran şey değil zaten.
Soru şu, o yazı sosyal medyada scrollar arasında, 140 karakterlik tweetler arasında ilgi çekecek bir cümle uğruna mı yazıldı yoksa konu üzerinde söylenecek bir şeyler olduğu için mi?
The Verge’in iki yazısını da sonuna kadar okuyunca daha ziyade ilk kategoriye dahil olduklarını görmek mümkün. Matt Taylor’ın tişörtü (ya da gömleği, her neyse) üzerine olan yazı bu tekstil parçasını iş yerlerindeki cinsiyetçiliğe öyle amatörce bağlıyor ki gerçekten ilk okul kompozisyonu olsa yazan çocuğu evden kovarsınız. Ama yazarın umurunda olmadığı kesin. Yazı bin küsur yorum almış, tıkları muhtemelen patlamış; kim takar editoryal bütünlüğü?
Günümüzün problemi bu. Başka hiçbir şey değil, bu. Çağımızın sesi ve vizyon temsili olması gereken medya kuruluşları daha fazla ilgi çekmek için olabilecek en uç başlıkların altını doldurmaktan çekinmiyorlar. Ve bu insanlar bunu yaparken temsil ettiklerini iddia ettikleri görüşleri de ucuz, sarı gazetecilik için ayaklar altına alıyorlar. Feminizm böyle bir şey değil. Cinsiyetçilik böyle bir şey değil. Sizin yaptığınızın tek bir adı var, o da tek kelime on dört harfte sizin bütün anlayışınızı özetliyor: Sansasyonalizm.
Ne GamerGate’den korkun, ne de radikal feminizmden. Çağımızın en büyük belası bu.
3 Comments
Ha bide Gördügü heryazıyı okuyan insanlarda var.Ben konsol alıcagım şu oyun kaldırırmı? diye soranlarda.Aslında olay bu yaptıklarınızı başkasında görüp görmemenize baglı,bana kalırsa.Ayrıca Facebook sayfanızda “patlama noktası” gibi bir yorumla gördüm.Kesinlikle patlama noktası degil bana kalırsa.Sadece geç yazılmış sert bir yorum.
İlk sayfada söylediklerine katılıyorum.Sınıfımdaki bir kız arkadaşım,kravat ve gömlek ile girdi sınıfa, kızları bırak erkekler tarafından bile dışlandı demek dogru olabilir.Tamam,Kızdedigintrip atar Erkek dedigin konsol şu oyunu kaldırırmı? diye sorar.
yav ciddiye alma, görme, okuma, işitme. mainstream popüler göz önünde olan bişeyden en son ne zaman hayır gördün ki. o siteleri takip etme unut gitsin. twitter facebook falan da kapat mis gibi. insan hiç aramıyo inan ki . mat taylor da aynı hataya düşmüş, sen ki en büyük projelerden birinde görev almış bir bilim adamısın niye bu adamları ciddiye alıyosun seni üzmelerine izin veriyosun. einsten da bu devirde yaşasaydı onla da uğraşcaklardı, işleri o. “şok şok ünlü bilimadamı objektiflerimize dilini çıkartı. terbiyesiz adam.”