Gün geçmiyor ki bir yeni olumsuzluk, bir yeni şanssızlık, bir yeni aksilik, bir yeni modern zaman problemi ile karşılaşmayalım. Hızlı üretme ve hızlı tüketmenin ya da daha genel bir şekilde, her anlamda hızlı yaşamanın kanıksandığı, teşvik edildiği bir zamanda yaşıyoruz. Bu da hâliyle bizi sürekli olarak önümüzdeki sorunları olabilecek en hızlı şekilde çözmeye itiyor. Sorunlar da bizden farklı değiller açıkçası, aynı prensibi benimsiyor ve hızlıca gelip, hızlıca gidiyorlar. Büyük şehirlinin sıradan bir gününde, metroda inenlere öncelik vermeden vagona atlayanlar, bir önceki angaryayı bitirmeden yeni bir angarya çıkartan amirler, sinyal vermeyi unutan şoförler, yaya geçidi dinlemeyen motosikletliler, siparişinizi sizden on dakika sonra gelenlere daha önce ulaştıran baristalar, herkesin uyumuş olması gereken bir saatte ucuz bir gitarla en az otuz yıllık şarkıları çalan komşulardan oluşan, karışık bir tabak koyuluyor önüne.
Bunların hepsiyle uzun uzun uğraşıp, çareler düşünmeye de pek bir vaktimiz yok tabii. O zaman bize de sorunları geldikleri hızda geri gönderecek hatta mümkünse önlerini hemencecik kesecek yeni yollar gerekiyor. Hızlı ve az malzemeli tariflerle hazırlanan yemekler, çamaşır kurutmanın en kolay beş yolu, kirli gömleği temiz göstermenin en basit yöntemi falan gibi bir sürü şeyle haşır-neşir olmamızın sağlam sebepleri yok değil yani. Şanslıyız ki, bizden yüzyıllar öncesinde yaşayanlar da günlük dertlerine pratik çözümler aramak açısından çok farklı değillermiş. Gelin, birlikte o zamanlara bakalım ve onlardan, bizlerin de bu günlerde kullanabileceği bazı elzem tarifler alalım, ne dersiniz?
Bir Partner Bulun!
Listemize, dünya genelinde hemen her toplumda ve her çağda görülen bir sorunun çözümüyle başlıyoruz. Biliyorsunuz, yalnızlık insana mahsus değil ve herkesin bir noktada anlaşabileceği birini bulup duygusal ilişkiler yaşamak yahut en azından sevdiği insandan aynı şekilde karşılık almak gibi istekleri oluyor. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım; eskiden kalma uzun süreli bir ilişkiniz yoksa veya bu işlere yeni adım atmıyorsanız, hem tam mesaili bir işle meşgul olup hem de bir sürü yeni insanla tanışarak flörtleşmeye vaktiniz olmuyor. Neyse ki bizden çook çok farklı sebeplerle eski çağlardaki insanların da böyle bir vakti yokmuş ve bu gibi durumlar için birkaç çare üretmişler. Yani, binlerce üretmişler ama hepsini saymaya aramızdan hiç kimsenin vakti yok! O yüzden bunlar arasından en basit ve hızlı tarifleri seçtim.
İlk tarifimiz için, bir horoz bulmalısınız. Horozun kuyruğundan, hiçbir şeyden haberi olmayan gariban hayvana zarar vermeden birkaç telek tüy almanız gerekiyor. Sonra bu tüyleri, herhangi bir bahane ile gönül verdiğiniz kişinin avucuna üç kere bastırmalısınız. Böylece o da size âşık olacak. “İstanbul’un göbeğinde horozu nereden bulayım?” diyenleriniz olabilir –ki yanıldığınızı söylemek zorundayım- onlar için de başka bir tarif elbette var. Bir tutam tuz, biraz peynir ve biraz da unu alıyorsunuz. Bunları iyice karıştırıp sevdiğiniz kişinin bulunduğu odada bir gün tutmanız gerekiyor. Böylece bu kişi, sizi görene kadar rahat edemiyor!
Para Kazanın!
Günümüzün en büyük problemlerinden biri de iyi bir iş sahibi olmak. Bir yandan ideallerimizin peşinden gidip doktoralar yapmak veya evlenip çoluk çocuğa karışmak istiyoruz ama bir yandan da hayatın acı gerçekleri var, para kazanmak zorundayız. Bir iş bulduk diyelim, bu sefer de asgari ücret belasına tutuluyoruz, kiradır faturadır derken, elde avuçta bir şey kalmıyor. Güzel bir iş bulduk, iyi de kazanıyoruz diye düşünmeye başladığımız anda ise pahalı hayat şartları devreye giriyor. Bakın daha döviz kuru, beyaz eşya endeksi, lüks tüketim vergisi falan demedim bile. Pazar tezgâhları cep yakıyor, depreme dayanıklı yeni binalardan bir daireyi de muhtemelen elli yıl çalışmadan alamayız. O hâlde şehirde hayatta kalmak için bolca para lazım!
Tabii para, sadece bugün değil, icadından beri lazım olan bir şey. O yüzden insanlar, bunun için de bir kolay tarif düşünmüşler.
Bu basit tarif için ihtiyacınız olan tek şey, bir kırlangıç kuşu bulmak. Kırlangıca doğalgazlı evinizin sıcak bir odasını açın ve sakince yumurtlamasını bekleyin. Bu esnada da ona, evin içinde dolaşıp toparlayabileceği birkaç çalı çırpı bırakın. Yumurtladığında ise yumurtayı alıp, kaynatmalısınız. Aman dikkat edin, rafadan olmasın. Sonrasında haşlanmış yumurtayı alıyor ve geri kırlangıcın altına koyuyorsunuz. Burada püf nokta, yumurtayı hayvana kabul ettirebilmekte. Tabii bir süre sonra bu yumurta olduğu yerde hafiften bir küflenecek, kafanıza takmayın. Ancak kırlangıç ikna oldu ise yavrusunu büyütmek için yuvasına bir parça etrafa saçtığınız çalı çırpıdan getirecek. İşte bu çırpılardan bir tanesini alıp cüzdanınızda taşımanız gerekiyor. Cüzdanınızdaki çırpı sayesinde paraya para demeyeceksiniz, bu yüzden kırlangıca bakmaya da devam edebilirsiniz. Bir taşla iki kuş!
Düşmanlarınızın İcabına Bakın!
Zaman hızla değişebilir ancak her zaman birilerinden hazzetmeyecek veya kötülük görecek olduğunuz gerçeği değişmez. Bu gibi durumlar için de eskiler, tarifler düşünmüşler. Siz aşağıdan uygulaması aşırı kolay olan seçtiğim tarife bakın, sonra artık ihtiyacınıza göre kimin için kullanırsınız, orasını ben bilemiyorum.
Tarifimiz için baldıran otuna ihtiyacımız var. Baldırgan veya ağı otu olarak bu malzemeyi herhangi bir aktardan -yahut üzerinde “organik ürünler” yazan herhangi bir yerden beş katı fiyatına- alabilirsiniz. Baldıran biraz tehlikeli bir ot, zehir de diyebiliriz onun için ancak diğer seçenek köstebek kalbi olduğundan, bu riski göze almamız lazım. Sonrasında tek yapmanız gereken bu ottan bir tutamı sürekli olarak üzerinizde taşımak. Böylece baldıran büyüsünü konuşturacak ve hoşlanmadığınız kişi size bir daha sorun çıkartamayacak.
Alternatif olarak düşmanlarınızı eledikten sonra da baldıran otunu kullanmaya devam edebilirsiniz, yatırımınız boşa gitmemiş olur. Eğer hasta olursanız veya çok hasta birine ziyarete giderseniz, baldıran otunu hastalığın seyrini anlamak için de kullanabiliyorsunuz. Bu ottan bir tutam hasta olan kişinin başının altına koyulduğu zaman, kişi eğer şarkı söyleyebilirse yaşayacak demek. Eğer ağlarsa da cenaze hazırlıklarına başlayabilirsiniz.
Soyulmayın!
Biliyorsunuz gün içerisinde bolca kalabalık ortama giriyoruz. Toplu taşıma mecburiyeti bir tarafa, hafta sonu bir alışveriş merkezine gideyim veya şöyle bir deniz kenarında oturayım dediğiniz zaman, ordular hâlinde yavaşça hareket etmeniz gerekiyor. Bunca kalabalığın içerisinde cüzdanı kaptırmak veya telefonu üttürmek, işten bile değil. Vereceğim tarif, hırsızları önceden tespit edebilmek ve böylece soyulmaya engel olmak için birebir. Ancak malzemelerin belirli bir zamanda toplanması şart olduğu için, diğerlerinden biraz daha zahmetli diyebilirim. Siz yine de üşenmeyin; temel ihtiyaçlarınızı karşılamak için paraya ve hayatta kalmaya devam edebilmek için de telefonunuza ihtiyacınız var, uyanık olmalısınız!
Ağustos aynın herhangi bir günü –azami etki için ortasına doğru- ayçiçeği tohumlarını toplamalısınız. Bu çekirdekleri orta boy bir defne yaprağına iyice saracaksınız. Sonrasında oluşturduğunuz dürümü sabitleyip kalabalık ortamlara gireceğiniz zaman yanınıza alacaksınız. İşkillendiğiniz bir anda çantanızdan çıkartıp başınızın üzerinde tuttuğunuzda, hırsız size görünecek. Eğer dürümün içerisine bir de kurt dişi ekleyebilirseniz, hırsız parıl parıl parlayacak hatta kaçırmanız imkânsız.
Görünmez Olun!
Bu tarifi özel olarak seçtim. Şöyle bir hatırlayın, kaç kere birilerini utanç verecek şeyler yaparken gördüğünüzde, onlar değil siz utandınız ve “Yer yarılsa da içine girsem” diye düşündünüz? Kaç kere kulaklık takmanıza rağmen insanlar sizinle sohbet etmeye çalıştı da, “Keşke bir an önce gideceğim yere varsam” dediniz? Kaç kere aslında çok da konuşmak istemediğiniz ama nezaketen iyi davrandığınız birinin size doğru yaklaştığını görüp selam vermekten kurulmak için “Bir mucize olsa da birden yok olsam” diye aklınızdan geçirdiniz? İstediğiniz an görünmez olabilseydiniz, bu tarz durumlarda çareniz olurdu.
Yapmanız gereken tek şey, bir yarasanın sağ gözünü çıkartmak. Gözü cebinize atın, istediğiniz bir anda da elinizde tutun. Böylece yarasa gözünü tuttuğunuz sürece görünmez olacaksınız. Evet, garip konuşmalardan kaçınmak için biraz fazla zahmetli gibi gözüküyor ama özellikle geceleri yalnız başına evine dönmeye çalışan bir kadınsanız veya mini eteğinizden falan tahrik olanlar varsa çevrede, artık korkmanıza gerek yok, sizi göremeyecekler.
Kilitleri Açın!
Sürekli bir yerlere yetişmeye çalışıyorsanız, aynı anda üç-beş işle birden ilgileniyorsanız ve biraz da dalgınsanız anahtarınızı kaybetmeniz veya daha kötüsü kapının üzerinde bırakarak evi terk etmeniz kaçınılmaz. Bedelini ise yüzlerce liralar isteyen çilingirlere ödemek zorundasınız. Hele gece vaktiyse dönüşünüz ve acil çilingirci çağırdıysanız, vay hâlinize!
Bu can sıkıcı durumdan kurtulmanın daha az masraflı bir yolu var: Yeşil bir kurbağayı öldürmelisiniz. Biliyorsunuz, neredeyse her şeyin, yaşam hakkından önemli olduğu zamanlarda yaşıyoruz. Neyse efendim, öldürdünüz yeşil kurbağayı üç gün boyunca güneşin altında kurutmanız gerekiyor. İyice kuruyunca, toz hâline getireceksiniz. Sonrasında ise tozları alıp bir kavanoza koyacaksınız. Ne zaman bir kilidi açmanız gerekirse bu tozdan bir tutam serpeceksiniz. Böylece kapılarınız, sonuna kadar açılacak.
Kurşun Geçirmeyin!
Şimdi başlığı görünce “Günlük yaşamda böyle bir şeye ne gerek var ki?” demiş olabilirsiniz ama garip bir dünyada yaşıyoruz. Etrafta ülkeler, başka ülkelere, bambaşka ülkelerin topraklarında roket falan atıyorlar. Böyle bir durumda olası bir savaş için önlem almak istemek bence çok da saçma değil.
Kurşungeçirmez bir insana dönüşebilmek için bir cuma günü, toprakta yetişmekte olan farekulağını kazıp çıkartmalısınız. Tabii öncelikle yeşil alan bulmanız gerekiyor, siz de haklısınız. Onun yerine şimdiden evinizde bir saksıda yetiştirmeye başlayabilirsiniz belki, anladığım kadarıyla zor yetişen bir çiçek değil, hem papatyaya da benziyor, evinize renk gelsin. Çiçeği topladıktan sonra beyaz bir bezle bağlıyor ve boynunuza asıyorsunuz.
Bonus: Mahkemeyi Kazanın!
Yukarıda sayılan bütün maddelerdeki tarifleri uyguladıysanız muhtemelen hayatınızı mutlu mesut yaşıyorsunuzdur. Ancak olur da atmamanız gereken bir twit falan atarsanız diye, modern zamanlarda işinize yarayabilecek bir tarif daha vermek istedim.
Böyle bir durumda kalırsanız ceza almamak için, skunk lahanası denilen bir bitkiye ihtiyacınız olacak. Tür ismi Symplocarpus foetidus olan bu bitki bizim için tanıdık değil ancak aklınızda bulunsun, kriz anlarında bir yerlerden bulmalısınız. Bu bitkinin yanına biraz defne yaprağı, biraz da papatya ekleyerek güzelce saracaksınız ve duruşmadan bir gün önce boynunuza asacaksınız.
Skunk lahanasından yapılan bu tılsım, temelde, insanların üzerinde iyi bir izlenim bırakmanız ve onları ikna etmeniz için tasarlanmış. Yani normal zamanlarda da üzerinizde taşıyabilirsiniz. Hatta lahanayı eğer Güneş arslan burcunda iken toplayabilirseniz ve tılsım üzerinizdeyken ölürseniz, melekleri cennete girmeye bile ikna edebileceğiniz söyleniyor.
Böylelikle tariflerimizin de sonuna geldik. Bu tarifler benim uydurmam değil, hepsinin eski kökleri var ve bir dönemler bazı insanlarca da uygulanmışlar. Neden bu tarz tariflere ihtiyaç duymuşlar, çok başka bir tartışmanın konusu, belki şu yazıma bir bakabilirsiniz. Şu an bu tarz uygulamalar için batıl inanç diyoruz ve geçiyoruz. Kimsenin hakkına batılına karışmam, sadece başıma iş gelmesin diye ironiyi kaçırmayıp evde denememenizi dileyebilirim. Öte yandan burada bir olacak o kadar durumu var; umutsuz zamanlar, umutsuz çözüm arayışları getirir, karar sizin.
1 Comment
Çok güzel tarfiler bunlar. Evde rahatlıkla deneyebiliyoruz değil mi?