Bir Dönüm Noktası Olarak Percy Jackson
Percy Jackson ile nasıl tanıştığımı kısaca anlatmak istiyorum. İlkokulda falandım yanılmıyorsam, o zamanlar kitap okuma alışkanlığım şimdiki kadar yok tabii; hatta sıfıra yakın gibi. Günün birinde de ablam elime Şimşek Hırsızı kitabını tutuşturdu; çünkü gerek izlediğim çizgi filmler, animasyonlardan (Disney’in Hercules filmi veya Mısır mitolojisinden olsa da Tutenstein çizgi filmi gibi) ve gerekse de büyük çoğunluğu God of War, Age of Mythology ve benzeri olan mitolojik unsurlara sahip oyunlardan, bu mitoloji dünyası beni uzun bir süredir halihazırda çekmekteydi. Bu ilgimi de kelimenin tam anlamıyla cahil cühela ilerletmek anlaşılan ablamın pek de içine sinmemiş, elime bu yeşil tondaki çocuk kitabını tutuşturuverdi. “Bak bir sürü ödül falan da almış, al bir oku.” dedi ve doğruca odama yolladı. E şimdi o zaman çocuğum, kısaltılmış Oliver Twist gibi kitaplar falan okuyorum ama hiç etki etmiyor, bir yerden sonra illa sıkıyor. Efendime söyleyeyim, sırf o yıllarda gotik temalar ilgi çekici geliyor diye inanılmaz manevi ucuzluktaki Beter İkizler tarzındaki kitaplar falan bile toparlamıyor beni. Anca Narnia Günlükleri gibi seriler ilgimi çekiyor, gerisi fasa fiso. Çocuğuz çünkü, kafa oyuna odaklı hep. Fakat emir büyük yerden, el pençe divan olup okumak zorundayız. Ben de aldım kitabı oturdum okumaya başladım.
Ama o nasıl bir başlayıştır… Herkesin böyle dönüm noktası olan kitaplar vardır ve nasıl başladığını mutlaka hatırlar ya hani; ben ilk okuduğum satırlarda suratımın aldığı şekli bile hatırlayamıyorum. O ana en yakın hatrımda kalan anlardan biri, okulda teneffüs zili çalar çalmaz sıramın gözünden Canavarlar Denizi‘ni çıkarıp kafamı bir saniye bile kaldırmadan, hiçbir sesi umursamadan -bakın zaten okuma alışkanlığı pek olmayan bir çocuk için yeterince zor bir koşul bu- kendimi o dünyaya kaptırdığımdı. Öğretmenin sınıfa gelip yoklama alması bitene kadar da sadece ayağa kalkıp selam verme işleri haricinde çok bir boşluk bırakmadığımı çok iyi biliyorum. Çünkü heyecan vericiydi ve bir sonraki bölüm için adeta aşeriyordum. O anımdan sonra zaten her kitap için ablamı sürekli rahatsız ettiğim gibi bir gerçek var, gerisi de malum…
Percy Jackson için böyle duygularla başlamış bir insan olarak eksilerini tartıştığımda bana hak vereceksiniz diye umuyorum; fakat şimdilik bana kazandırdığı değerleri anlatmaya devam edeceğim. Misal mitoloji dünyasına düşündüğümden de erken girmemi sağlaması gibi. O yaşlardaki bir çocuğun “mitoloji” kadar anlaması zor bir dünyaya giriş yapabilmesi çok da mümkün değil sanırım. İşte oyunlardır, çizgi filmlerdir bir nebze o boşluğu kapatmaya çalışıyor; ama yine de çok ufak bir kısmına yetebiliyor sadece. O mitoloji merakımı ve heyecanımı dindirecek -pek dindirmemiş, patlatıp gitmiş aksine- bir şey bulmak beni fazla bağlamıştı bu diyarlara. Sırf bu sayede, hiç abartmıyorum ve çok ciddiyim bu konuda, üniversiteye geldiğim ilk sene aldığım mitoloji derslerinde bile kolaylıkla altından kalktığım hikayeler oldu; ki hiç azımsanacak bir şey değil bu.
Kısacası okumayı ve de mitolojiyi bana sevdirdi bu seri. O yüzden birazdan eksilerini tartışacağım kısımdan önce, her şeye rağmen bir şekilde teşekküre layık olduğunu düşündüm. Üstelik yazarı Rick Riordan da bunu disleksi olan oğluna yardımcı olması, yalnız hissetmemesi için yazmış; bütün eksilerine geçmeden önce bence kayda değer bir artı olduğuna inandığım bu gerçeği de paylaşmak istedim sizlerle.
O halde gelelim bir de fasulyenin faydalarına…
Yetersiz Değeriyle Percy Jackson
Bunu belki yıllar sonra duyduğum şeylerin etkisiyle ya da birtakım kendimce fark ettiğim detaylarla söylüyorumdur, siz karar verirsiniz artık hangisi olduğuna; ama hayatımda büyük heyecanlara ve bazı ilimlere ulaşmama yardımcı olan Percy Jackson, aslında bir çocuk kitabı serisi dışında çok bir anlam ifade edemiyor.
Şöyle ki, bütün bir seriyi okuyanlar bilecektir; çocukluk heyecanıyla denizlerine kapılıp gittiğimiz bu uçsuz bucaksız dünyanın, edebi anlamda yüksek değerlere sahip olmadığını iddia etsek çok yanılmayız, değil mi? Efendime söyleyeyim bir Tolkien, Rowling ya da Gaiman gibi mitolojik unsurları alıp uyarlayarak yeni bir şey ortaya koymuşluğu yok. Mitolojik hikayeler dümdüz bir şekilde Percy Jackson isimli kahramanın etrafında şekilleniyor yalnızca, hepsi bu. Ha, peki bu unsur olmasa benim gibi çocukken bu kitapları okumuş insanlar mitolojiyi ne denli rahat öğrenebilirdi gerçekten bilmiyorum, ama dediğim “çocuk kitabı” meselesinden çok dışarıya adımını atamamasında büyük bir etken ne yazık ki. Gel gelelim eksileri arasına hikayeyi anlatış şeklini ya da bazı öyküsel detayları katmayacağım; zira onun kurgulandığı çizgide gitmesi ve sevilerek okunması bir ölçüde bunlara bağlı.
Özetle bir çocuk kitabı olmasından dolayı sahip olduğu edebi sanatlardan uzak dil ve yetişkinlerin pek ilgisini çekmemesi nedenleriyle, daha önemli değerlerde yargılanması gibi bir imkanı yok Riordan’ın eserinin. E bu da daha büyük mecralarda konuşup tartışılıp, daha göz önünde olmasına ya da belli bir değere layık görülmesine engel oluyor. Belki bir çocuğa okumayı sevdirmesi kadar çarpıcı ve önem uyandıran bir özellik olarak gelmeyecek bu eksi size ama bana kalırsa bir kitap için oldukça önemli. Tamam, Riordan çocuklara okuma sevgisi aşılamanın yöntemini güzel bulmuş; ama ne bileyim, çocuk kitabı serisi olsa bile daha fazla değer görebilir değil mi?
Harry Potter’ı öne süreceğim bu konuda; -pozitif bir önyargıyla yürüdüğümü düşünmeyin, aklıma gelen ilk şey o oldu- mesela HP hem çocuk, hem genç, hem de yetişkin serisi benim gözümde. Her yaştan insanı çekebilecek materyali var. Şimdi gidip de bir çocuğa Tolkien okutamazsın belki ama onun ağdalı dilini anlayabilecek bir yetişkin büyük zevk alabilir. Oysa yediden yetmişe herkesi çekebilecek bir kurgu, çok daha büyük başarılara gebe olabiliyor, kanıtlandığı gibi. Narnia‘nın o efsanevi dünyasından zevk almayan fantastik sever bir yetişkini sorgularım misal ben. Benim tek sıkıntım bu yönde işte: Daha fazlasını başarabilecekken aslında azla yetinmesi. Yani, bir de, mesela, şey… Hani kurguya çok bir şey katmadan dümdüz mitoloji anlatmak biraz edebi açıdan zayıf mı kalıyor, ne? Ne yapsak onu Riordan amca? Seni de severim de, azıcık bu özelliğini eleştireyim dedim… Umarım üzülmedin? Hayat bazen böyledir Riordan amcacığım. Hayat zor, pegasuslar uçuyor…