Her eser,istediği kadar gerçeklikten bağımsız ve genelden ayrıksı dursun, yine de yaratıcısının zihninden, dolayısıyla onu inşaa etmiş kollektif bilinçaltından kaynak bulur. Tüm eserler, insanın korkuları,umutları,ihtirasları ve ihtiyaçları etrafında örgütlenir.İşte bu ışık altında size Warhammer 40000 evrenindeki insanoğlunun mutlak önderi İmparator’dan bahsedeceğim. Warhammer 40000 evreni M.S 40. milleniyumda geçen trilyonlarca insanın Samanyolu galaksisinin her köşesine dağılmış olarak, devamlı Warp olarak adlandırdığımız boyuttan gelen varlıklar ve uzaylı güçler tarafından saldırı altında olduğu, öldürülme korkusu yaşadığı bir distopyadır.İmparator, insanoğlunu tek bir beden halinde millenyumlar önce birleştirmiş ve samanyolunun her köşesine yayılmasını sağlamış mevcut zamanda tek ve sorgulanamaz Tanrı olarak tapılan bir figürdür.
İmparator’a ait tüm bilgileri buraya dökmekten ziyade amacım, halihazırda evrenin ve hikayelerinin içinde olan kişilere İmparator’un doğuşu ve hakimiyetinin yazarlar tarafından neyi vurguladığını anlatabilmek.Bu nedenle yukarıdaki bilgilerle yetinmemesini önereceğim geekler’e tavsiyem şu linkteki bilgilere göz atmaları ve bu dünyaya girebilmeleridir.
Fluff üstüne araştırma yaparsanız İmparator’un kökenine dair wiki ve lexicanum kaynaklarında şu bilgi geçer:
“İmparator, Neolitik insanlığın ilk medyumları olan şamanlarının kollektif reenkarnasyonudur. Kaosun dört büyük gücünün oluşturacağı Warp varlıklarının henüz şekil almadığı tarih öncesi çağlarda İmparator kadim orta Anadolu’da M.Ö. 8.yüzyılda doğmuştur.”
Warhammer40k seven pek çok Türk gibi bu detay yüzümde bir tebessüm oluşturmuştu benim de. Fakat Warhammer 40k külliyatıyla ilk karşılaştığım o günlerde, yarım yamalak yazılmış low-fantasy ürünü eserlerden çokça yılmış ve arama yıllar boyu mesafe koymuş birisi olarak bu pseudo-historic olaya nasıl yaklaşacağımı bilememiştim. Sonra oturup bunu yazarların gerçekten derslerine iyi çalıştıkları inancıyla deşmeye başladım.
İşte bu macera sonunda elime geçen ve kurguyla bağdaştırdığım bilgilerin bir kısmını paylaşıyorum sizlerle:
Biraz önce çevirisini yazdığım İmparator’a dair metinde Neolitik çağ, M.Ö. 8yy. ve Orta Anadolu bilgileriyle yola çıktım. Mevcut dönemde tarımın dolayısıyla şehirleşmenin ve fikri hayatın en ele gelir olduğu bölge Çatalhöyük’tür. M.Ö 8. yüzyıla ait çok fazla veri elde edilememiş olsa 7. yüzyıla ait doğu kısmında bulunan bir höyük mevcuttur.
Çatalhöyük‘e dair bana geekgasmlar yaşatan ama okurların ilgisini çekme ihtimali düşük olabilecek öğeleri atlayarak, direkt olarak olayı dönemin inanç boyutuna ve yazarların güzelce bağdaştırdığı öğelere aktarıyorum.
Warhammer40k külliyatına baktığımızda, insanoğlunun ve reenkarnasyon sürecinin bir numaralı düşmanı, warp adını verdiğimiz boyutta insanların duygularının ve inançlarının şekillenip, en karanlık düşlerimizin dahi gerçeğe dönüşüp hayat bulmasıdır. İnsanoğlunun kutsallık addedip üstünde yoğun ve karanlık duygularla yönelim gösterdiği her odak birer tanrı halini almaktadır.Yani her yoğun duygu ve ifade içerebilecek korku, öfke ve buna benzer ilençler warp’da kendine varlık bularak büyümektedir. Bunun sonucunda ise Kaos’un dört temel gücü veya tanrısı kendine ifade bulmaya başlamıştır.
Çatalhöyük‘deki inançların içeriğini gelin bu kurguya bağlayalım. Bölgede genel inanç odağı bir ana tanrıça etrafında dolanmaktadır. İlk dönemlerde ana tanrıça kültüne dair bulunan arkeolojik eserlerde güleryüzlü ve sevecen betimlemelerle ifade edilien ana tanrıça, aynı zamanda doğum anında farklı canlıları da doğuran ve öte dünyanın karanlığıyla ürperten, verdiği kadar can da yakan bir figüre dönüşmüştür. Sonraki dönemlerde sık sık elinde bir akbaba figürüyle betimlenen Çatalhöyük’ün tanrıça heykelleri daha ürkütücü haller almıştır.
Genel olarak Tanrıça figürü ölüler ülkesiyle insanların bağını temsil eden aslanlı bir tahtta oturan bir figürdür diyebiliriz. Zaman içinde figürün sevecen bir anaçlıktan, insanoğlunun korku güdüsüyle beslenen bir figüre dönüşmesi ilginçtir.
Ana Tanrıça figürünü Warp, akbaba figürünü ise çok iyi tanıdığımız Tzeentch‘ bağlamak adına bence yazarlar buradan faydalanmış gibi görünüyorlar. Üstüne en belirgin insani ve kendini korumaya yönelik evrimsel güdülerden ortaya çıkmış duyguları sembolize eden Khorne (savaş ve öfke), Nurgle (hastalıklar ve ölüm), Slanaesh (şehvet ve ihtiras) da diğer bulgulara bağladığımızda Black Library ve onun içeriğinin efendisi yazarlarını takdir etmemek mümkün değil.
Ana tanrıça ya da şu an Warp diyebileceğimiz figürün insanlar üstünde görüntüsü ne kadar anaerkilse, İmparator’un beden aldıktan sonraki eylemleri ve insanoğlunu kendinden kurtaran otokrat tavrı da o kadar ataerkildir.
İmparator’un ataerkil kültürü Warp’ı besleyen anaerkil kültür karşısında muzaffer kılması, insanoğlunu kurtarmış ve hayal bile edilemeyecek bir büyüklükte bir İmparatorluk sahibi yapmıştır. Genel olarak Warhammer 40k dünyasındaki insan medeniyetinin bu kadar baskıcı, hataya yer vermeyen despot tavrı Warp’ın güçlenmesine yol açabilecek anaerkil düzenin her daim bastırılmaya çalışılıyor olmasından dolayıdır.Sadece savaşın ve ölümün olduğu bir dünya için de sanırım daha sağlam temelli bir Sosyolojik altyapı kurulamazdı diye düşünüyorum.
Yazıda elimden geldiğince özet geçerek bazı hoşuma gide noktalara temas ettim. Konu elbette alabildiğine açılabilir ve üstünde yazılabilir ve hatta tezler çürütülebilir. Fakat “Bunu insan okuyacak ulan! ” tepkisinden kaçınmak istediğim için yazıyı elimden geldiğince kısa tuttum. Umarım size de naçizane bir kapı açabilmişimdir.
Tüm bu analizim çerçevesinde bir geek olarak role play pelerinimi giyerek soruyorum :
“Siz hala inanmaz mısınız?”