Son zamanlarda bir arkadaşınızın, bir dostunuzun, ya da internette yarım yamalak tanıdığınız birisinin delikli yüzeyler ile ilgili bir şeylerden bahsettiğine şahit oldunuz mu? Olduysanız muhtemelen bu konu beraberinde bir takım ciddi reaksiyonlar ile birlikte açılmıştır. Kan çekilmesi, mide bulantısı, kaşıntı, terleme ve hatta bir takım ekstrem durumlarda neredeyse panik atak vari bir tepkiler silsilesi. Bundan bahseden insanlar, hemen ardından buna nasıl dayanamadıklarından da bahsederler. Tepkinin verildiği şey, yüzeyi birbiriyle temas içerisinde yan yana duran deliklerden oluşma –gerçek ya da üretilmiş– herhangi bir şey olabilir. Bir arı kovanı, deforme olmuş bir el, lotus çiçeklerinin çekirdeklerini sakladıkları podlarla bezeli yüzeyi. Bazı insanların gerçekten rahatsız olmaları için bunlardan bir tanesini göstermeniz yeterli.

Ve bu durumun arkasında çok enteresan bir mevzu var.

shutterstock_113350987

 

Bu durumun adı Tripofobi. İngilizce’de trypophobia diye geçiyor. Terimin kökeni Yunanca kelimelerden geliyor. Trypa delik demek, Phobia ise malumunuz, fobi. Bu bilgilerle kuşanmış bir şekilde interneti açıp bir araştırma yapmaya kalkıştığınız zaman ise birkaç garip şey çıkıyor karşınıza.

  1. Konuyla alakalı Wikipedia makalesi Cenk Tosun ile ilgili olan Wikipedia makalesinden daha kısa
  2. Diğer fobiler ile alakalı Google’ın sunduğu neredeyse tüm ilk sayfa kaynakları Wiki’ler, sağlık katalogları ve sözlükler iken, burada ikinci sırada OMGFACTS sitesi çıkıyor.
  3. Wikipedia makalesinin ilk cümlesinde şu yazıyor: İlk olarak 2005’te online forumlarda ortaya atıldı.

Bakın, burası çok kritik. “İlk olarak 1865’te Fransız bir askerde gözlemlendikten sonra, 1901’de Cambridge Üniversitesi’nde ilk araştırma yapıldı” değil. Hatta ve hatta “1965’te bir Çinli seyyahın günlüğünde bu fenomenden bahsettiği görüldü” de değil. 2005-2006 civarında insanlar bunu birbirlerine forumlarda anlatmaya ve bu resimlerle birbirlerini korkutmaya çalışmaya başlayana dek bu reaksiyon hiçbir yerde belgelenmemiş. Ne bir akademik araştırma, ne bir tez, ne de bir teori var hakkında.

2005’te forumlardan çıktıktan sonra, hâliyle popüler kültürün ilgisini çekiyor. İlk etapta psikiyatri dünyasının olaya tepkisi çok net, kafadan ismin yanlış olduğunu tespit ediyorlar. Bir şeyin fobi olması için “genel rutinine ciddi oranda bozucu bir etki yapması” gerekiyor. Tripofobi’nin, her ne kadar forumların ona taktığı isminde fobi geçse de, böyle bir durumu yok. Tripofobi yaşayan insanlar, kilitleyici bir panik ya da korkudan ziyade, çok kuvvetli bir tiksinti hissediyorlar.

İnsan bu iki bilgiyi yan yana koyunca, gayrı ihtiyarı tripofobi’yi bir kültürel fenomen olarak çizip atmaya yöneliyor. Bir internet trendi gibi geliyor insana delikli yüzeylerden tiksinme. İnsanların birbirleriyle paylaştıkları ortak bir tepki. İçki içmediyseniz dahi bazen sarhoş arkadaşlarınızın yanında hafif çakırkeyif gibi olursunuz ya? Bazen kocalar da karıları doğum yaparken kendileri sancı çektiklerini sanarlar ya? Beynin bağlantı kurmak için ürettiği bir şey gibi düşünüyor insan. Bir süre akademik dünya da böyle düşünmüş gerçekten.

Sonra Essex Üniversitesi‘nin Beyin Araştırmaları Merkezi’nde bir araştırma yapılmış. Arnold Wilkins ve Geoff Cole, araştırmayı yöneten isimler olarak, konuyla ilgili birkaç test yapıyorlar. Metodları çok olağan, görselleri gösterip, insanların beyinlerindeki ve vücutlarındaki reaksiyonları takip ediyorlar. Ve buradan ürettikleri ilk tez, bunun kültürel bir tiksinti değil biyolojik bir reaksiyon olduğu yönünde. Kalp atışları hızlanıyor, beynin belirli yerlerinde belirli sinyaller fırlama yapıyor… Cole & Wilkins, konunun üzerine gittikçe, bir şeyi daha fark ediyorlar, bu sadece delikli yüzeylere ait bir tepki değil. Belirli desenler de aynı reaksiyonu yaratıyor.

Sonra birisi, bir test esnasında, Cole’a bu hissi mavi halkalı ahtapotlara bakarken de yaşadığını söylüyor. Cole ve Wilkins, beraber bir “evreka anı” yaşıyorlar.

zf47irn8ibsy

Mavi halkalı ahtapotlar, Pasifik ve Hint Okyanus’larında bulunan bir canlı türü. Desenleri yukarıda gördüğünüz gibi. Ve kendileri dünyanın açık ara en zehirli deniz hayvanlarından biri kabul ediliyor. Aynı dünyanın en zehirli ikinci omurgalı canlısı olan balon balığı gibi, aynı ismiyle müsemma zehirli dart kurbağası gibi, aynı insanlar için ölümcül olduğu onaylanmış mermer yüzeyli salyangoz gibi; mavi halkalı ahtapot hem insanlar için çok zehirli, hem de tripofobi reaksiyonu tetikleyebilecek bir yüzeyi var.

Wilkins ve Cole, bu yüzden tripofobi’nin bir fobi değil, evrimsel bir reaksiyon olduğunu düşünüyorlar. Çok Darwinist bir biçimde, bu desenlere bakınca kanı çekilen, midesi bulanan, dayanamayan insanlar hayatta kalabilip, genlerini aktardıkları için şu anda böyle bir reaksiyon ile karşı karşıyayız. Onların söyledikleri bu. Resmi olarak bir akademik jurnalde yayınlandığı için, an itibariyle literatür dahilinde de tartışıldığını söylemek mümkün.

Ve işin en enteresan tarafı da bu zaten. İnsanlar belki de çok uzun süredir münferit olarak bu hissiyatları yaşıyorlar, bu tip desenler gördükleri zaman bu tepkileri veriyorlardı. Ancak tepkiyi verdikten sonra da hayatlarına devam ediyorlardı muhtemelen. Çünkü ne yapacaksın yani, koşarak en yakın psikiyatre mi gideceksin “Ben bugün bir şeyden tiksindim” diye? Dijital dünyada bunun –yanlış da olsa– adı kondu. Üzerine gidildi. İçerikleri üretildi. Bilim dünyası değerlendirdi ve en nihayetinde konuya ilişkin akademik geçerliliğe sahip değerlendirmelerin yapıldığı bir noktadayız şu an. Akademi baya tepeden değil, dipten geldi bu konu başlığında.

Bundan sonra nereye gidecek, araştırmaları takip etmek lazım elbette. Peki o hâlde soralım sevgili okur alemi, sizde de var mı bu durum? Anlatsanıza bize!

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.