Geçen sefer Cate Blanchett‘e yaptığımız gibi, Oscar adayı aktör ve aktrislerin bizim hafızamızda yer eden filmlerini alt alta dizmeye devam ediyoruz. Bu seferki konuğumuz, Steve Jobs ile ödüle aday olan Almanya – İrlanda ortak yapımı şahane adam Michael Fassbender. Karizma, yetenek ve seksapelin nadir mükemmel birleşimi olan bu adam, bir süredir sinema ekranlarından ihya ediyor bizi. Şu 11 filmiyle etti en azından, etmeye de devam edecek gibi gözüküyor.
300
300’ü hepimiz izledik, ama muhtemelen hiçbirimiz yıllar sonra 300’teki o bıçkın delikanlının Magneto olduğunu geri dönüp bakıncaya kadar fark etmedik. Acayip bir şekilde Fassbender o filmde “onlarca kaslı içerisindeki, biraz daha akılda kalıcı olan kaslı” rolündeydi. Yani böyle dönüp bakınca anımsıyorsunuz da, bir yandan da filmden çıkınca da “O çocuk var ya o çocuk” olmuyorsunuz. Merdivenin ilk basamağı işte.
Hunger
Her aktörün kariyerinde başarıya tırmanan üç adım olur genelde; birincisi, sektörde adınızın duyulmasıdır. İkincisi, şöhrete erişmeniz, hafiften sokakta tanınmaya başlamanızdır. Üçüncüsü de uluslararası üne kavuşmanız, marka olmanızdır. Sıradaki üç filmimiz, Fassbender’in kariyerindeki bu üç adım. İlki de Hunger. Aktörün daha sonra iki defa daha birlikte çalışacağı Steve McQueen‘in ilk uzun metrajı olan Hunger, bir anda sinemaseverler ve işin mutfağında olanlar için “Aa Fassbender diye bir çocuk var ha?” dedirtti. O işin mutfağında olanlardan biri de, sonra şunu yaptı.
Inglourious Basterds
Fassbender’in kariyerindeki ikinci sıçrama da buydu işte. Quentin Tarantino’nun Inglorious Basterds’ı çok kalabalık bir kadroya sahipti ve gariptir, kadrosunun pek çok mensubunu parlatmayı başarıyordu. Diane Kruger, Brad Pitt, Melanie Laurent, Christoph Waltz, Daniel Brühl, Eli Roth… Herkesin spot ışığı altında bir yeri vardı, ama Fassbender, Waltz’ı saymazsak, geriden gelip en seri koşuyu yapan adam oldu. Bu film, ona şöhreti getirdi. Son adım da iki sene sonra geldi.
X-Men: First Class
Artık söylemeye gerek yok, ama bu tip aktör filmi listelerinde hanedan filmlerini eklediğimizde, siz onu temsili kabul edebilirsiniz. X-Men: First Class için de geçerli bu. Fassbender hem burada, hem de özellikle devam filmi Days of Future Past’te inanılmaz zor bir topun altına girdi: Daha önce efsane bir aktörün, ikonik bir biçimde oynadığı rolü üstlenmek. Ian McKellen’ın ardından bir Magneto’ya inanmak zordu, ama Fassbender bir şekilde başardı bunu.
A Dangerous Method
Alman-İrlandalı oyuncunun, First Class ile eriştiği uluslararası şöhret sonrasında ne yapacağı merak konusuydu. Zira pek çok aktör için, onlara dünyanın pek çok yerinde sokakta gezememe pasaportu çıkartan rolden sonra seçecekleri iş, kariyerlerinin gidişatını belirler. Bu Fassbender için sıkıntı olmadı. Çünkü küresel anlamda patladığı aynı yılda, iki sanat filmi çıktı adamın. İlki, Cronenberg’in A Dangerous Method’ıydı. Orada kafalara yazıldı, “tamam, Fassbender blockbuster rolleri hobi olarak yapıyor, esas mesleği bu”. Sonra da şu oldu;
Shame
Aynı sene Steve McQueen’in yeni filminde başrol oynadı. Normalde bu tip bir filmin, A Dangerous Method ile aynı etkiyi yaratması gerekiyordu. Fakat Shame, izleyenleriniz zaten biliyorlardır, normal bir film değil. Shame tam bir sene boyunca, Fassbender’in çıplak sahneleriyle anıldı. Sadece bu değildi elbette konuşulan, McQueen’in inanılmaz güçlü ve vurucu cinsel bağımlılık tasviri de vurup geçmişti herkesi. Ama bu, Fassbender’in bir seks sembolü hâline gelmesini engellemedi.