Toplumun bize dayattığı duygulardan biri midir yoksa gerçekten berbat bir gün olduğundan mıdır bilmiyorum ama pazartesi günlerinden genel olarak nefret ediyoruz. İş, okul ve sıkıcı olan tüm sorumluluklarımızın başlangıcını hatırlattığı için bu nefretin çok da haksız olduğunu söylemeyiz sanırım. Fakat pazartesiler, biz geekler için sevdiğimiz dizilerin yayınlanması gibi güzel şeyleri de ifade ediyor. Özellikle son iki haftadır Rick and Morty sayesinde, haftanın başlangıcını daha çok bekler ve sever olduk. Bu hafta da farklı olmadı ve dizinin yeni bölümü olan Mortyplicity bölümünü izledik. Gelin şimdi de hep birlikte bölümü konuşmaya başlayalım.
Rick and Morty farklı bir dizi. Tabii ki iyi bölümleri olduğu kadar kötü bölümleri de var. Hatta son sezonlarını biraz da beklentilerimizin altında kaldığı için oldukça eleştirdik. Fakat bu onun yine de sıra dışı bir yapım olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bölüm isimlerinden itibaren her sözü ve sahnesiyle popüler kültüre gönderme yapan dizimiz, bu göndermelerin halihazırda bizim sevdiğimiz şeylerden oluşması nedeniyle geekliğimizi pekiştiriyor ve bizim onu daha çok sevmemizi sağlıyor. Ekran karşısında otururken bunu, tıpkı bizim gibi geek insanlar yapıyor diyoruz ve mutlu oluyoruz. İsminin, Multiplicity filminden geldiği yeni bölümümüz de bunun en büyük örneklerinden.
Bölümümüzün hemen başında Rick ile Morty’nin yemeklerini aceleyle yerken öldürülmesi ile başlayan kaos, seviyesini her saniye daha da arttırarak devam etti. Rick ile Morty’nin “Tanrı’yı öldürmek” için acele etmeleri ve tüm bölüm boyunca Rick’lerin birbirini öldürmesi, dizinin Rick’e bakış açısına yapılan bir diğer hoş göndermeydi.
Yalan söylemeyeceğim, Mortyplicity bölümü, izleyeni inanılmaz bir şekilde yorma potansiyeli olan bir bölümdü. Rick’in, ailesinin öldürülme tehlikesi durumunda kendisi dâhil herkesin bir klonunu yapmasıyla başlayan olaylar silsilesi; önce bilinmeyen bir düşmanın Rick’i ortadan kaldırma hikâyesine, daha sonra ise Rick’in klonları arasında çıkan bir savaşa dönüştü. Biz tam, “Bu bölüm şununla ilgili bir konuyuz anlatacak” dediğimiz anda, bölüm kendini tekrar tekrar değiştirdi. Bu da takip edilmesi zor hatta bazı noktalarda sıkıcı oldu. Fakat işte bölümün kendi içinde bazı noktaları o kadar eğlenceliydi ki bizi sıkılmaktan alıkoydu ve tekrardan bölümün içine çekti.
Ben, tam bölümdeki klonların ardı ardına öldürülme sahnelerinden sıkılmışken, Rick ile Morty’nin bir anda koltukta oturup televizyon izlediğini görünce inanılmaz heyecanlandım ve “Oha, bu bölüm Interdimensional Cable bölümü!” diye çığlık attım. Tabii bölüm hiç de öyle olmadı ve tekrar klon konusuna döndü. Biraz daha ilerlediğimizde karşımıza çıkan deri yüzen çirkin Rick ve Klon Direniş hikâyeleri de yine oldukça dikkat çeken ama yine de üstünde durulmayan öğeler oldu. Bu konuları böylesine hızlı geçmesi beni birazcık hayal kırıklığına uğratsa da sonradan aklıma gelen Rick and Morty’nin özünde böyle bir dizi olduğu gerçeği, beni kendime getirdi. Bu diziyi böyle olduğu için sevdik biz!
Çok fazla klonun arka arkaya öldürülmesi biraz aksiyon enflasyonuna yol açtı ama her öldürülen klonla beraber gerçek aileyi aramamız, diziyi daha dikkatle izlememizi de sağladı. Peki ama gerçek aile kimdi? Gerçekten sonda gördüğümüz aile, gerçek aile miydi? Bunun için dizinin yapımcıları bize bir tanesi önceki bölümlerden, iki tanesi ise bu bölümden olmak üzere toplamda üç tane ipucu verdi. Önceki bölümlerde dizinin yapımcılarının söylediklerine göre alkol salyası olmayan hiçbir Rick gerçek Rick değildi. Bölümde ise, en sondaki Rick de dâhil olmak üzere salyaya sahip olan tek Rick, tahtadan yapılan kukla Rick’ti. Onun da gerçek olmadığı çok açıktı.
Bölümün içerisindeki ” They go on fun, self-contained, terrestrial adventures and take bullets meant for us”, cümlesi ile bize aktarılan bilgiler eşiğinde ise klonlar, iki şeye muktedir değiller. Dünyadan dışarı çıkmaya ve daha önce gördüğümüz herhangi bir hikâye ile etkileşime geçemezler. Tüm bölümde arka arkaya öldürülen ve her seferinde bizi “Acaba bu gerçek Rick miydi?” düşüncesine gark eden Rick’lerin arasında bu iki kuralı da çiğneyen tek Rick, bölümün sonunda Space Beth ile uzaydan dünyaya dönen Rick’ti. Onun ağzında da salya yoktu ama artık bizim için gerçek Rick o. En azından yapımcıların bize söylediği şeyler ışığında yani.
Söz konusu Rick and Morty olunca konuşmamız gereken bir diğer şey ise tabii ki bölümün eğlenceli olup olmamasıdır. Ve ben bu bölümü oldukça eğlenceli bulduğumu söylemeliyim. Dediğim gibi bazen sizi sıksa da genel olarak keyifle izlediğimiz bölümde birçok harika espri de yer alıyordu. Asimov ve Rule 34 göndermeleri, kukla Jerry’nin acı dolu geleceği, Rick’in klonlarını durdurmak için koyduğu “80085” ve “8==D” şifrelerinin her biri beni oldukça güldürdü. Fakat sanırım benim için bu bölümün en komik esprisi Summer’ın, “Ya biz de bir klonsak” sözü üzerine deliye dönen Rick’in, Morty’e “Klonların poposunda bir barkod olur, çabuk benim popoma bak“, dediği bölümdü. Biliyorum, biraz basit ama komikti yani, ne yapayım.
Rick and Morty’nin beşinci sezon ikinci bölümü olan Mortyplicity için bizim diyeceklerimiz bu kadar sevgili geekler. Siz bölümü nasıl buldunuz? Genel olarak sizce nasıl gidiyor Rick and Morty? Yorumlarda bekliyoruz.
2 Comments
Bölüm dediğin gibi yorucuydu fakat yine de sevdim. Anlamadığım şey bu kadar klonun ne kadar zamandır olduğu. Birbiriyle tamamen aynı hayata sahip bir aileyse komşularının da birer klonu olmalı diye düşünüyorum. Mesela Morty’nin okul arkadaşlarının da birebir klonunu yapmalı. Çünkü belli bir noktaya kadar bir hatıraya sahip olan bir Morty farklı okulda farklı tipleri görünce ne olduğuna anlam veremeyecek. Bölümün bir karmaşıklığı da burada bence. Tabi bu klonlar bir günlük falansa o kadar sıkıntı değil. Daha uzun süreyse bu kadar zaman karşılaşmamaları da ilginç. Ama bu kadar detay düşünmeme gerek var mı ondan da emin değilim. Her şeye rağmen güzel bölümdü.
Bölümde anlatılan alt metinlere değineceğinizi düşünerek okudum, ne yazık ki sadece esprilere odaklı bir inceleme olmuş. daha derin bir inceleme bekliyordum. çünkü bu bölümde de anlatılanlar tek katmanlı değil.