Görsel sanat dallarında, her sanat dalında olduğu gibi, son eserin ortaya çıkması sanatçının vizyonu ve yeteneğiyle birlikte arka planda çok büyük teknik bilgi gerektirir. Boyaların işleyişi için kimya, heykeller için malzeme ve fizik bilgilerini düşününce sanatın mühendisliği teğet geçtiği aşikar. İllüstrasyonların ise diğer görsel sanat dallarına ek bir teknik ihtiyacı daha var, o da çoğalmak. Yüzyıllar boyunca illüstrasyonlar ve kitaplar ayrılmaz birer bütünlerdi, özellikle söz konusu dini metinlerse. Kitabın ulaştığı her yere illüstrasyon da ulaşmalıydı. Bu sebeple de illüstrasyon tekniklerindeki gelişmeler basım yayın teknolojilerini takip etti. Bu teknolojik serüveni de kabaca ikiye bölebiliriz: Bilgisayarlar öncesi ve sonrası.
Bilgisayar öncesi dönemlerde illüstrasyon sanatı iki aşamada ele alınmaktaydı: Sanat ve mühendislik. Hikayeyi anlatacak görsel, işin sanatsal ve estetik tarafıyken; bu görselin birlikte nasıl çoğaltıldığı da mühendislik tarafıydı. Bu iki alan zaman zaman aynı kişilerce yapılırdı. Çoğunluktaysa mühendislik tarafı, gerektirdiği teknik donanımlar sebebiyle zanaatkarlara bırakılıyordu.
Çağlar boyu basım teknolojilerini takip eden mühendislik tarafı birçok yeniliğe imza atsa da, temeli aynı mekaniğe dayanır; çizim mürekkeple buluşur, basınçla mürekkep kağıda geçer. Kullanılan malzeme ekipmanlara göre bu temel mantık, çok sayıda illüstrasyon tekniğinin oluşmasını sağlamış. Bu çok sayıda illüstrasyon tekniklerinde ise birkaç ana başlık bulunmakta. Bugünkü konumuz da bu tekniklerin en popüler olanları: Yüksek, çukur ve litografi.
El İşi Derslerinin Göz Bebeği: Kabartma Baskı
Teknoloji serüvenine başlayacağımız ilk nokta beşinci yüzyıldaki basım teknolojisinin ve kağıdın bulunduğu Çin. Kitap basmak ve çoğaltmanın salt insan gücü gerektirdiği yıllarda insan gücüne bağımlılığı bir nebze olsa da azaltmak amaçlı geliştirilen tekniklerden ilki ağaç baskısı. Özellikle Budistliğin yayılmasıyla dini metinlerin de bu hıza ayak uydurmaya ihtiyaç duyması, Uzak Doğu’da basım teknolojisini hızlandırdı. Çin’den başlayıp Uzak Doğu’nun geri kalanına 8. ve 9. yüzyılda yayılan kabartma basımının Avrupa’ya ulaşması ise beş asırdan fazla sürmüş. 14. yüzyılda ahşap baskının Avrupa’ya gelmesiyle, dini kitaplar başta olmak üzere, bu yöntem yaygınlaşmaya başladı. Rönesans’ta ise dini metinlerden çıkıp estetik amaçlı olsa da en sık kullanılan baskı yöntemlerinden biri oldu. Klasik çağlarda özellikle kitaplarda görülen illüstrasyonlar arasında ahşap baskı en yaygın olanıydı.
En eski basım yöntemi olan ağaç baskısının temeli kabartma, yani yüksek baskıdır. Kabartma yönteminin temel mantığını, her birimiz ilkokulda resim dersinde denemişizdir mutlaka ve muhtemelen de bu yüzden çoğunluk olarak aşinayızdır bu fikre: Bir bakıma patates baskı çalışması, zamanında ağaç baskıymış gibi düşünün. Birebir aynısı.
Ağaç bloklarına istenilen şekil çizilir, renksiz olması istenilen kısımlar kazınır. Sonra mürekkep ile yüzey boyanır. Son olarak da basılmak istenilen kağıt mürekkepli yüzeye oturtulur, basınç uygulanarak ahşap yüzeyde istenilen desenin kağıtta çıkması sağlanır. Tabii, sözlü anlatılınca gerçekten ilkokul el işi ödevi gibi gelse de aslında bu teknolojik gelişme yüzyıllar boyu kitapların ve illüstrasyonların yayılması için en sık kullanılan metotlardan biri. Koyu ve açık renklerin keskin geçişleriyle birlikte fiziksel dokunun illüstrasyonlara yansımasından dolayı birçok modern sanatçı tarafından da tercih ediliyor. Şu videoda da klasik bir ahşap baskı illüstrasyon yapımı örneğini görebilirsiniz üstelik
Rönesans İle Yeniden Doğuş: Çukur Baskı
İllüstrasyonların kitaplara eşlik etmesini sağlayan tek yöntem kabartma değildi. Ahşap baskının Avrupa’ya gelişi ile hemen hemen aynı dönemlerde ortaya çıkan bir başka yöntem de çukur basımıydı. Teknik olarak baktığımızda, kabartma yönteminin tam zıttı bir mantığı var. Kabartma yönteminde illüstrasyonda mürekkeple buluşacak alanlar üstte kalırken, çukur baskıda ise adı üstünde çukur alanlar mürekkeple buluşuyor. İnce metal tabakaların kullanıldığı çukur baskıda en yaygın yöntem ise oyma, bir diğer adıyla gravür.
Oyma yönteminde önceden ince bir kağıda çizilmiş olan resim, bir metal plakanın üstüne konuluyor ve bu plakanın üstüne taranıyor. Daha sonra özel aletlerle mürekkebin bulunması istenilen alanlar, gölgelendirme ve istenilen renk derinliğine özen gösterilerek kazınıyor. Oyma işlemi bittikten sonra mürekkep ile metal plakanın üstünden geçiliyor. Metal plakadan fazla mürekkep alındıktan sonrası ahşap baskıyla aynı; kağıdın üstüne metal plaka konuluyor ve baskı makinesi sayesine mürekkebin kağıda geçmesi sağlanıyor. Anlatması zor; ama izlemek kolay olduğu için size şu videoyu takdim ediyorum sizlere efendim.
Çukur basımın en popüler yöntemlerinden biri de aside yatırmadır. Aside yatırma yöntemi, bahsettiğimiz iki yönteme göre -deyim yerindeyse- biraz daha “bilimsel” bir yöntem. Metal plaka, özel bir cila ile cilalanır ve sonrasında mürekkeple buluşması istenilen çukur alanlar hafifçe kazınır. Asidin, cilanın olmadığı alanları kazıması amacıyla ise metal plaka, asidik bir sıvıya yatırılır. Sıvıdan çıkarılan metal plakaya daha sonra mürekkep konulur ve basınçla illüstrasyonun kağıda geçmesi sağlanır. Buradaki videodaki beyefendi de Rambrant’ı örnek göstererek gravür tarzını çok güzel anlatmış üstelik.
Yaklaşık 18. yüzyıla kadar çukur ve kabartma baskı yöntemleri, kendilerine birçok alanda etkileyen unsurlar ışığında, adeta popülerlik yarışı içindelerdi. Örneğin metal kalıplar, ahşaba göre daha dayanıklı olmaları sebebi ile daha avantajlılar. Buna karşılık metal kalıpların kullanıldığı çukur yönteminde, mürekkeple kağıdın buluşması için gereken basınç ahşap kabartmanın ihtiyaç duyduğundan kat be kat fazla. Bu sebeple de metal baskı için tekerlekli baskı makinesi gerekiyor. Yine ihtiyaç duyulan basıncın yüksek olması sebebiyle de metal baskı ile yapılan illüstrasyonlar yazıdan ayrı sayfalara basılıyor; eğer metal baskıyla yapılan illüstrasyon ve metin aynı yerde ise o kağıt baskıdan iki kez geçmiş demek oluyor. Öte yandan ahşap baskıda, yazı ve illüstrasyon aynı anda basılabildiği için basımda zamandan kazandırıyor. Sonuç olarak, ahşap baskının metal baskıya göre daha ekonomik ve zahmetsiz olduğundan 18. yüzyılda gazetelerin çıkmasıyla birlikte metal baskının popülerliği gittikçe azaldı.
Oyuna Yeni Bir Oyuncu Dahil Oldu: Litografi
Var olan basım teknolojilerinin arasına, 19. yüzyılda bir rakip olarak Fransa’dan litografi katılıyor. Kısaca anlatmak gerekirse litografi, taş üzerine yapılan çizimin kazıma gibi işlemler olmadan kağıda aktarılması tekniğidir. Taşın baskıya uyumlu hale getirilmesi, mürekkebin ayarlanması derken litografi epey karmaşık bir hal alıyor tabii. Öyle ki, yöntemin babası olan Senefelder, 18. yüzyılın sonunda yarattığı yöntemin sırlarını 19. yüzyıl başına kadar paylaşmamış. Zaten Senefelder’in yöntemini paylaşmasıyla da litografi alıp başını gitmiş bir noktadan sonra.
Basit bir taştan başlayan litografi, yıllar geçtikçe gelişen metotlar sayesinde en yaygın kullanılan tür oluyor. İllüstrasyonların düz taş yerine silindir çinko ve alüminyum gibi yüzeylere işlenmesiyle ofset litografi dediğimiz teknik, basım hızını hiçbir tekniğin yapmadığı kadar arttırıyor. Daha sonra da renkli litografi yönteminin de gelmesiyle hayat renkleniyor. Üstelik dikkatinizi çekmek isterim, diğer metotlarda renkten bahsetmedim. Bunun sebebi, renk kullanımının noksanlığı değil, siyah-beyaza göre masraflı olması. Bu ofset ve renkli litografi tekniklerinin birleşimine, günümüzde kullanılmaya devam edilen gazeteler örnek verilebilir.
Bilgisayarlar Gelmedi Mi Hala?
İllüstrasyon teknolojilerinde geçirdiğimiz serüveninde 5. yüzyıldan başlayarak 20. yüzyıla kadar geldik. Kıtalar mı gezmedik, bilime mi doymadık… Peki ben şimdi bunları niye anlattım? Her yerde karşımıza çıkan ve araştırdıkça hayran kaldığım bu sanat dalını yakından tanıyalım istedim. Yukarıda anlattığım teknikler de hala kullanılıyor üstelik. Dijital çağa geçmiş olsak bile klasik stillerden vazgeçmeyen, gerekirse dijitale bu stilleri yansıtan birçok illüstrasyon var. Yazıma 21. yüzyıldan devam etmek isterdim; ama son kitabı ikiye bölen Hollywood filmleri gibi ben de yazımı ikiye bölmek durumundayım sevgili geekler. Zira 20. yüzyıl sonları ve özellikle 21. yüzyılda illüstrasyonlar bir nevi boyut değiştiriyor. Bu sebeple de sizleri bir sonraki yazıya bekliyorum. Esen kalın.