Bu yazıda burada adını anmamın gereksiz olduğu, çok saygıdeğer, muhterem bir abimizin enteresan bir oyunculuk davranışını ve bu davranış çerçevesinde oyun sonlarının benim için ne anlam ifade ettiğini anlatmaya çalışacağım. O’na bu yazı boyunca Mutand diye hitap edelim. Bak, Mutand Bey‘e hemen kanın ısındı dikkat edersen, az önce kendisini “abimiz” olarak takdim etmeme aldırış bile etmedin.
Efendim, Mutand Bey ile aramızda bundan seneler evvel gerçekleşen bir diyalogu hafif düzeltmelerle aslına uygun şekilde aktarıyorum;
–V.Onur: Mutand Bey video oyunları ile vakit geçirmekten hoşlanır mısınız?
–Mutand Bey: Evet, pek tabii, ancak bir farkla; oyunlar ile değil, “OYUN” ile vakit geçirmekten hatta saatlerimi, günlerimi OYUN’a gömmekten, maaşımı sigortamı OYUN yatırıyormuşçasına çılgın bir hezeyan içinde gençliğimi heba etmekten inanılmaz haz duyarım.
–VO: ???
–MB: OYUN…
–VO: Mutand Bey oyundan bahsettiğimizin idrakindeyim, fakat hangi oyun?
–MB: “OYUN” işte… Bana ait, serbest pazarda geçerli belli bir miktar ödeme metası karşılığında tüketici yasaları korumasında sahibiyetini kazandığım, bilgisayarıma yükleyip hiç kaldırmadığım tek bir oyun var; benim için “oyun” demek, Heroes Of Might & Magic III demektir. (Çok ciddi bir yüz ifadesi takınıyor ve ani bir hareketle tütün&kağıt çıkarıp sigarasını sarmaya başlıyor -VO)
–VO: Zannımca mübalağa etmektesiniz Mutand Bey, zira Oyuncu Cemiyeti’nde tanışıklığımız eskilere dayanır ve kaç tartışmada onlarca oyun hakkında atıp tuttuğunuzu, kaç ateşli atışma sonunda nice yiğitleri tarumar ettiğinizi ben bilirim. Cemiyet’in bu en geniş arşivli bilinen Abi’si, hayatı boyunca Heroes 3 mü oynadı yani & neden?
–MB: Oyun…Oyun bitmiyor Onurcum.
–VO: Ne demek bitmiyor abi? Hepimiz oynadık, Gryphonheart’ın cenazesi kaldırıldı, Erathia halkları huzura kavuştu. Tamam, bir-iki online oyun oynadık, ev toplantılarında kavgalı hot seat partileri düzenledik ama “bitmiyor” demek de abartı be abi?
–MB: Anlamıyorsun. Oyunun senaryosunu bir kere bitirmekten bahsetmiyorum. Farklı şekillerde 101 kere bitirmekten de bahsetmiyorum. Ben Oyun’u sahiplenmekten, Oyun’la yek vücud olmaktan, tüketimin için piyasaya sürülürken oynayacağın tahmin edilen süreden çok daha uzun süre, belki bir ömür Oyun’u keşfetmekten bahsediyorum…
Sardığı sigarasını hızlıca yakıyor.
–VO: Devam et abi..
–MB: …Oyun’u “kazanman” ve bir sonraki oyuna geçmen için öğrenmen gereken temel dinamikleri, kısayolları, kelime dağarcığını ve hızlı stratejileri bir kenara bırakmaktan bahsediyorum.
Oyun’u bir süre bu gözle oynadıktan sonra bir an geliyor, o anda önemli bir karar veriyorsun; “bu oyun benim için basit bir tüketim metası, bölümlerini hızlıca geçip benzerlerine veya rakiplerine vakit ayırmak için tadına varamadan bir kenara atacağım bir tür ucuz roman değil, bu Oyun bir test, bir simülasyon, sabrımın ve düşünsel dinginliğimin simülasyonu” diyorsun. Maymun iştahına son darbeyi orada vuruyorsun,
Oyun “tekilleşiyor”, sen de kendini tek Oyun’un içinde buluyorsun…
–VO: …
–MB: O günden sonra Oyun ve oyunlar birbirinden ayrılıyor. Oyun dergilerinde, sitelerde, Cemiyet sohbetlerinde havalarda uçuşan artılar ve eksiler, prolar ve conlar ve 10 üzerinden puanlar anlamını yitiriyor. Oyun’u bulmuş olmanın huzurunu daha derinden hissediyorsun.
“Daha fazlası olduğunu biliyordum, Oyun kodlanırken herkese gösterilenden farklı bir şey, benim deneyimleyip benim anlamlandırmam gereken daha fazla şey olduğunu biliyordum” diyorsun. “Kodun ve grafiğin içinde, istatistik ve metriklerin arkasında, saniyede işlem gören trilyonlarca komutun arasında ve tabi ki hikayenin görünen sonunun altında sana özel bir anlam var”
Sesi sonlara doğru alçalıyor, arkasını dönüp uzaklaştığını gözlerimdeki buğu çözülünce fark ediyorum.
VO: Abi tamam da, nereye, quo vadis abi?
MB: Eve dönüyorum. 3 turn’e kadar Archangel’ı dayamak lazım.
Ufukta kayboluyor, Doğan SLX marka bir taksi içinde perspektif etkisine uygun büyüyerek geri dönüyor. Taksici sigara içmesine izin vermiş, gülümsüyor.
Evet, gördüğün gibi bu saykedelik diyaloğun sonunda nereye vardığımızı tartışacak durumda değilim. Özet olarak şunu söylemek istiyorum; son 10 yılda oyun piyasasının geldiği nokta beni çok daraltıyor. Bunda senin de suçun çok, benim de (benim de çok, evet ama çoktan daha az). Oyunlar hakkında uzun uzun konuşmayı sevmez oldun. Oyunları sahiplenmiyorsun, oyunlarını oynadığın platformu bile sahiplenmiyorsun.
Oyunuyla, oyundaki bir karakterle bütün olmayı, muhteşem hikayeleri diyalog ezberleyerek, anları, karakterleri zihnine kaydederek oynamayı tadamamış ve hatta şiddetle reddetmiş bir zamanın ruhuna kapılmış, oyunların daha çabuk bitmesini ve oyunlar daha çabuk, anlamsız bittiği için çarpan etkisiyle kat kat fazla oyun sonunu görmek istiyorsun. Oyun incelemelerini oyunun sonuna göre yazıyor, oyunun sonuna göre yazılan incelemeye değer verip oynamadığın oyunu yargılıyorsun. Beni çok üzüyorsun.
Oyun’u bitirmeye çalışmanın oyunu bitirmekten daha keyifli olduğunu idrak eden azınlığın içindeysen aramıza hoşgeldin, değilsen Oyun Yöneticisi’nden sana hiç bitmeyecek bir oyun diliyorum. Ben artık oyun sonlarını görmek için uğraşmıyorum, bitmek için yapılan oyunları sevmiyorum ve dahi oynamıyorum.