Selam millet! Benim büyük bir hayranı olarak dört gözle beklediğim yeni Netflix dizisi Shadow and Bone‘u, şuradaki yazıda spoilersız bir şekilde incelemiş, dudaklarımızı birkaç günlüğüne mühürlemiştik. Sonunda, sonunda, sonunda sizlerle o yazıda bahsettiğim her şeyden çok daha ayrıntılı konuşabileceğim! Sevdiğim karakterleri neden sevdiğimi, dizinin kitaptan ne kadar ayrıldığını, dizinin prodüksiyonunu, genel havasını, her şeyini uzuun uzun yorumlayacağım. Bu yazı için giriş kısmını çok uzatmıyorum, Shadow and Bone hayranlığımı büyük ölçüde spoilersız yazıda yaptığım için yinelemeye pek gerek yok gibi geliyor çünkü. O halde hazırsanız, konuya şak diye dalacağım.

Ama durun, önce dizinin oyuncu ve yapımcı ekibi ile yaptığımız, benim heyecandan elimin ayağımın titrediği, Ben Barnes‘ın ve Freddy Carter‘ın esprilerimize güldüğü, komik, samimi, öve öve bitiremeyeceğim çünkü hala aşırı derecede heyecanlı olduğum röportajımızı izlemek için de şuraya tıklayalım.

Tamam mıyız? Devam edelim!

Dizinin kitapla olan ilişkisine spoilersız yazıda değinmiş ama “güzel yapmışlar,” diyip geçmiştim. Onu biraz daha açalım mı? Kitapta neler oluyor, dizide neler oldu, küçük bir özet geçelim. Kargalar Meclisi, tamamıyla bir hırsızlık hikâyesi. Kaz Brekker’ın çetesi, kitapta, ürettiği jurda parem isimli bir ilaç yüzünden hapse düşmüş Bo-Yul Bayur isimli bir bilim adamını hapisten kaçırmaya çalışıyor. Gölge ve Kemik ise tamamen Alina’nın Grisha güçlerini keşfedip çocukluk arkadaşı Malyen’den kopartılmasıyla alakalı. Dizide bu iki konuyu birbirine bağlamak adına Kaz Brekker’ı, yine Pekka Rollins’in bir noktadan fırtlaması ile, Alina Starkov’u kaçırmak üzerine yollamışlar. Yine kitaptan farkı kitapta asıl ekibin içinde Nina ve Matthias’ın da yer alıyor olması. Dizide Nina ve Matthias’ı çok farklı işlemişler, birazdan bunun üzerinde daha fazla duracağım.

Kitaptan farklı bir kurgu izliyoruz, evet ama ben dizinin kurgusunu genel anlamda başarılı buldum. Bu iki kitap başka türlü nasıl birleştirilirdi bilmiyorum. Dizi, kitabın özünü kaybetmesine izin vermemiş. Bunun sebebi Leigh Bardugo‘nun da dizinin yazarı olması mı acaba? Çok harika bir iş olmuş yahu.

Bunun yanında dizi ve kitap arasındaki en başarılı köprünün karakterler olduğunu söylersem doğruyu söylemiş olacağımı düşünüyorum. Gerçekten de kafamdaki gibi bir Alina, Kirigan, Kaz, Inej ve Jesper gördüm. Kaz Brekker’ı canlandıran Freddy Carter’ı ilk gördüğümde endişelerim yok değildi zira “Hey, benim çok sevdiğim bir karakteri sen nasıl beyaz perdeye hakkıyla uyarlayacaksın?!” diye düşündüğümü itiraf etmem lazım. Fakat izledikçe bu endişelerim yerini güvene bıraktı. Freddy Carter, Kaz Brekker’ı anlamış gibi hissediyorum. Dizideki Kaz da kitaptaki Kaz kadar soğuk, onun kadar pragmatist, onun kadar planlı, onun kadar gri. Dizide biraz daha sönük bir karakter tabii, eh tabii bunun sebebi de dizinin başkarakterinin kendisi olmaması diye düşünüyorum. Bu dizi, belli ki Alina Starkov’un dizisi. Buna rağmen Kaz Brekker parlamayı başarmış, dizi boyunca kendisinin de yer aldığı gayet heyecanlı ve eğlenceli sekanslar izleyebildik!

Inej konusunda söyleyebileceğim şeyler de övgü dolu olacak gibi gözüküyor, aynı Jesper gibi. Ekibin arasındaki enerji mükemmel değil mi sizce de? Inej’in, Jesper’ın arkasını döner dönmez bir gölge misali yok olması ve Jesper’ın “Bunu nasıl yapıyor anlamıyorum,” şeklindeki serzenişi ekipteki dinamiğin en tatlı göstergelerindendi bence. Çok tatlılardı. Hep daha fazlasını istedim. Böyle bir ekipte de hissetmemiz gereken şey budur diye düşünüyorum, başarılı olmuş demek ki. Açıkçası ben bu dizinin başkarakteri olmamalarına rağmen bu ekibi çok daha fazla beğendim. Dizinin de bu çizgiden yürüyeceğini düşünüyorum ama buna sonra değineceğim, gelin karakterlerden konuşmaya devam edelim.

Alina’yı da Mal’ı da kitaplarda pek sevmezdim, itiraf etmeliyim. Dizi bana bu ikisini sevdirdi. Öyle ki kitapları en kısa zamanda bir kez daha okumak istiyorum, kaçırdığım noktaları bu defa diziyi izlemiş birisi olmanın verdiği yeni çerçeveden görmek istiyorum. Kitaplarda pek kanmadığım bu ikilinin arasındaki ilişkinin derinliğini bize dizide çoğunlukla Mal’in sadakati üzerinden verdiler, çok da güzel verdiler. Kaldı ki ilk seri zaten dümdüz bir aşk üçgeni, pek bir numarası yok. Ben birbirlerine ne derecede değer verdiklerini bu dizide gördüm ve ikna oldum.

Yukarıda bahsederken aynı hayalimdeki gibi olmuş dediğim karakterler arasında Mal’ın olmadığına dikkat ettiniz mi? Çünkü dizideki Mal, kitaptakinden daha iyi olmuş gibi geldi bana. Bu konuda da Archie Renaux’yu mu yoksa senaristleri mi tebrik etsem bilmiyorum ama izlerken kitapta gıcık olduğum karakteri görmediğime o kadar mutlu oldum ki! Kitapta gıcık olmasına karşılık dizide bolca kaotik. Çok kaotik kararlar alıyor. Bu her zaman için kötü demek değil, bence. Kaotikse kaotik!

Bu ikisi arasında en sinir olduğum gelişme mektuplaşmalarıydı. Mektuplaşma mevzusunda esasen bir sıkıntı yok ama “Sen mektubuma cevap vermedin”, “Sen beni umursamıyorsun”, “Mektubuma görüldü attın” tarzında didişmeleri yalnızca klişe geldi. Boğdu beni bu, itiraf etmeliyim.

Bütün bu kişilerin yanında asıl benim için bu dizi içinde en parlayan karakter olan General Kirigan’dan uzun uzun bahsetmek istiyorum. Ben Barnes’ı pek izlememiştim, izleyeceğim artık. Gerçekten söylüyorum size, karizmatik kötü karakter olarak efsane bir iş başarmış. Lakin diziyle ilgili şöyle bir problemim var: Karizmatik lider karakterin aslında kötü birisi olduğunu bize bir plot twist olarak mı vermeye çalıştılar, bilemiyorum. Çünkü, yani, şey, bu adamın öbür ismi Karanlıklar Efendisi. The Darkling! Bu adam siyah giyiyor, güç sahibi, bir Sith Lordu havasıyla etrafta dolaşıyor. İnanmalı mıydık bu adamın sadece Alina’nın iyiliğini istediğine? Demek istediğim şu ki bu adamın iyi olduğunu bizim kabul ettiğimizi varsaydılar mı yoksa bunu bir plot twist olarak mı verdiler tam olarak sezemedim ve bu iyi bir şey mi bilemiyorum. Karanlıklar Diyarı’nı oluşturanın kendisi olduğunu ben en baştan tahmin etmiştim ve kitapları hatırlamıyorum bile.

Kirigan’ı benim gözümde iyi bir kötü adam yapan şey, aslında sahip olduğu bu fiziksel (sihirsel?) güçten ziyade Alina üzerinde kurduğu psikolojik üstünlük. Alina’yı adeta kendi oyuncağıymış gibi kullanıyor, onu bir yere kadar manipüle ediyor. Fantastik bir evrende bile olsa hepimizin aşina olduğu bir kötü karakter bu. Kirigan, manipülatif ve karizmatik birisi, şu zamana kadar gözden ırak kalmış Alina’yı, kendisi gibi güçlü bir adamın ona aşık olduğuna inandırıp onu kendi rızası olmadığı şekillerde kullanıyor. O bizi korkutmak için Karanlıklar Efendisi gibi bir isme sahip olmak zorunda değil. Zira o General Kirigan olarak zaten korkunç, değil mi?

Nina ve Matthias ikilisinden de bahsedelim mi biraz? Bu iki karakteri ne yapmak istediklerini ben gerçekten anlıyorum, diğer sezon biraz daha Kargalar ekibinin üzerinde duracakları için Nina’yı da ekibe dahil etmeye yol yapıyorlar belli ki. Fakat maalesef ben diziyi izlerken bu ikisini yeterince umursayamadım. Aralarındaki ilişkinin yeterince keşfedilmediğini, Nina’nın da Matthias’ın da bu kadar çabuk aşık olmasının da kendi karakterlerine zarar verdiğini düşünüyorum. İlişkilerinde doğal bir derinlik olması gerekiyor, evet, yasak aşk gibi bir mevzudan söz ediyoruz en nihayetinde fakat bunun işlenişini zorlama bulduğumu kabul etmeliyim.

Nina, bir Corporalki. Çok havalı güçleri var aslında. Karşısındakine dokunmadan o kişinin nabzını hızlandırabiliyor, durdurabiliyor. Bu güçlerini iyileştirmeden ziyade öldürme üzerine eğittiği için asıl sınıfının bir Cellat olduğunu söylüyoruz. Böylesine güçlü, havalı bir karakteri bize öyle gönülsüzce gösterdiler ki! Bunun nedenini de anlıyorum, muhtemelen ikinci sezonda bize daha fazla Nina verecekleri için böyle bir yoldan gitmeyi tercih ettiler ama insan yine de bir sorgulamıyor değil yani. Nina ve Matthias’ın hikâyesinin tamamı tek bir bölümde anlatılabilirdi. Bunu da ikinci sezonun başında veya ilk sezonun sonunda, ana konuyu biraz daha etkileyebilecek bir biçimde yapabilirlerdi. Çünkü şu haliyle eğer bu ikiliyi umursamıyorsanız “Bitsin de Alina’ya dönelim,” diyorsunuz ve bu bence haksızlık.

Dizinin karakterleriyle ilgili görüşlerim bu kadar sanırım. Beni en çok etkileyen karakterin Kirigan olduğu konusunda gereğinden fazla dil döktüysem, yine beni çok etkileyen bir diğer konudan, yani dizinin prodüksiyonundan bahsetmezsem çatlarım. Kostüm, set… Keftalar Ah, ah. Çok güzellerdi! Grishaların güçlerinin, keftaların üzerindeki işlemelerin rengine göre ayrılması gibi küçük minik detaylar kalbimi çaldı. Keftalardan kitapta da bahsediliyordu ama dizide görmek apayrı bir şeymiş, onu anladım.

Prodüksiyon ekibinin diziden kitaptan tutup çekip kalbimin ortasındaki tahta oturttuğu bir diğer detay da Kaz’ın bastonu oldu. Kitapta hayal ettiğimden çok daha farklı ama çok daha güzel olmuş, bunu kesinlikle söyleyebilirim. Freddy Carter’ın bu bastonlardan bir tanesini çaldığını söylemesi beni deli gibi mutlu etti. Ah, Kaz Brekker da eminim ki böyle yapardı, ah!

Bunun yanında sinematografi gibi büyük kelimeleri anlamını tam olarak bilmeden kullanmayı pek sevmediğim için ne desem bilemiyorum ama sanırım en yakın şöyle ifade edebilirim: Dizinin görselliği, çok içtenlikle söylüyorum, başarılı. Harika. Dizinin efsane bir atmosferi var.

Dizinin gözüme batan ve biraz eleştireceğim kısmına da böylece giriş yaptık: Bazı efektlerden biraz bahsedeceğim. Dizi önüme konduğunda benim o an izlemeye pek vaktim yoktu açıkçası ama ben planlarımı erteleyip ilk iki bölümü bir günde heyecanla izledim, anında yok ettim, o kadar mutluydum ki gözüme hiçbir şey kötü gelmedi diye! Bunun benim şahsi hayranlığım ve heyecanımla bir alakası olduğunu düşünmek istemiyorum, bence ilk iki bölüm gerçekten güzeldi. Efektlerin, kendisi de bir fantastik Netflix dizisi olduğu için kıyaslamakta bir sorun göremediğim The Witcher’dan çok daha iyi olduğunu düşünmüştüm.

İkinci bölümden sonra maalesef ki gözüme batmaya başlayan küçük şeyler oldu. Dizinin genelinde bir sorun yok, yalnızca çok fazla gözünüzü kısarsanız sorun olan birkaç küçük nokta var, bunların da ikinci sezonda büyük ölçüde düzeleceğine dair inancım tam. Özellikle Alina’nın bir Güneşin Elçisi olarak güçlerini kullandığı kısımlarda nasıl bir şey bekliyordum, inanın ben de bilmiyorum, ama Alina’nın suratının Doctor Who’nun klasik sezonlarında Doktor’un rejenerasyon geçirmesi gibi parlamasını kesinlikle beklemiyordum.

Efektlerin gözüme batmasının sonucu da şu oluyor: İzlediyseniz sizler de eminim ki aynı fikirdesinizdir, son bölümde Kirigan havalı havalı yürürken arkasından Karanlık Diyar’ın gölgelerinin onu takip etmesi sahnesi, fikir olarak aşırı derecede havalıydı. İlk izlediğimde bir yükseldim, bir yükseldim, anlatamam! Yalnız o sahneyi sonra geri izlediğimde bir durdum. Bu sahnenin vermek istediği duygusal derinliği ve uyandırmak istediği hissiyatı kesinlikle anlıyorum, ilk izlediğimde aldığımı hissediyorum fakat ikinci izlediğimde bir garip gözüktü gözüme. Sahnenin cool’luğu, bir tık azaldı gibi oldu. Fantastik dizilerin laneti de bu işte, efekt için bir yerde “meh” diyorsanız o “meh”, dönüp dolaşıp duygusal yoğunluğu bir yerde azaltıyor.

Bunun yanında dizinin geyik mevzusu gibi bazı subplot‘larının havada kaldığını düşünüyorum. Diziyi ikinci defa izlerken evren hakkında hiçbir şey bilmeyen birisinin anlayamayacağı mevzular olduğunu fark ettim. Belki de havada kalmasının sebebi budur, durup durup açıklama yapmak gerekmesidir. Dizi bizi evrenin ortasına fırlatıyor, evrenle ilgili bilgileri yavaş yavaş veriyor, sonra üstüne bir de subplot ekliyor. Sanki evrene bir miktar aşina olmak gerekiyor böyle şeyleri yiyebilmek için. Zaten Leigh Bardugo ne Gölge ve Kemik serisinde ne de Kargalar Meclisi serisinde yeteri kadar açıklıyor, bir de üzerine dizi bu şekilde olunca gerçekten biraz aşinalık gerektiriyor gibi. Grishaların güçlerinin kaynağı ne? Bu iki yaka neden savaşta? Haritanın görmediğimiz yerlerinde neler var? Bilmiyoruz. Kitabı okuyan birisi bile evrene tam anlamıyla hakim değilken dizi, başlarda hiçbir şey açıklamadan cümlelere gelişigüzelce terimler yerleştiriyor. Eh, evreni ilk defa gören birisinin anlamaması da dolayısıyla çok doğal. Siz ne düşünüyorsunuz?

Belki de bundan en başta bahsetmeliydim ama çok özele indik, biraz daha genele dönelim istediğim için burada bahsedeceğim: Kargaların arasındaki konuşmalarda kitaplara yapılan atıfların da beni bitirdiğini söylemem lazım. “Yas yok, cenaze yok” veya “Kirlieller” gibi yalnızca kitabı okuyanların yakalayabileceği minik minik “fanservice” sahneler beni mutlu etti. Hatta yakalayabildiniz mi bilemiyorum ama yanlış hatırlamıyorsam bir sahnede bir Grisha’nın aracına saldırdılar ya, saldırdıkları Grisha oturmuş kitap okuyordu ve Jesper o kitabı alıp elinde tuttu. Heh, o kitap belli ki koskocaman bir Gölge ve Kemik göndermesiydi! Kapak tasarımı, dizinin uyarlandığı kitaba o kadar benziyordu ki! Böyle durumlarda kitabın hayranlarına göz kırpmaları çok hoşuma gidiyor.

Peki, gelin biraz da ikinci sezonda ne olur diye konuşalım. Benim birkaç yorumum var, izninizle onları dile getireyim. Meta yorumum şudur: Bence ilk sezon, Gölge ve Kemik kitabı üzerine yoğunlaştığından ötürü ikinci sezon biraz daha Kargalar Meclisi üzerinde duracağız. Gidişata göre ise şöyle düşünüyorum: Pekka Rollins’in hikâyesi tamamen bitmedi, üstelik Nina da Kargalar ekibine daha yeni katıldı. Matthias’ımız hala eksik. Bu sezonda Kaz, Inej ve Jesper çok geri plandaydı, Nina ve Matthias da yok gibilerdi resmen. İkinci sezon, onları tanıtmak yolunda yürüyecek gibi. Ha bir de bu belki benim önyargımdandır ama Kargalar ekibinin hayranların favorisi olacağını tahmin etmiş olmalılar diye düşünüyorum. Velhasıl kelam, bütün işaretler bana gösteriyor ki ikinci sezon, daha çok Kargalar üzerinden işlenecek. Eğer durum böyle olursa aşırı mutlu olacağım, ben Kargalar’ı daha çok görmek istiyorum. Bana daha çok Kaz Brekker gösterin! Böyle tahminlerde pek iyi değilimdir ama doğru çıkarsa da bir tebriğinizi alırım.

Çok konuştum. Uzun lafın kısası, ben diziyi genel anlamda beğendim, izlemenizi de öneririm. İkinci sezon için de heyecanlı bekleyiş içine girdim bile. Alina’yı da, Mal’ı da, Kaz’ı, Inej’i, Jesper’ı, Kirigan’ı, Ketterdam’ı, Ravka’yı, Karanlık Diyar’ı, hepsini merakla bekliyorum! Dizinin yapımcısı Eric Heisserer, bütün oyuncular, prodüksiyon ekibi, herkes harika bir iş çıkarmış. İyi yanlarıyla, kötü yanlarıyla, her şeyiyle böyle bir yapımın sonunda var olmuş olması beni çok mutlu ediyor.

Peki ya sizin düşünceleriniz neler? Yorumlarda buluşalım!

Author

Batı Edebiyatları okur, kedi sever. Bir de buralarda yazıp çizer. @mightbeyagmur

2 Comments

  1. İncelemene bayıldıııım. Uzun süredir Grishaverse hayranı olarak söylemek isterim ki düşüncelerimiz çoğunlukla aynı. Benim üzüldüğüm nokta(aslında bir biraz da memnunum) Kitap okumayan insanlar diziyi tam anlamıyla anlayamaz. Bence Alinanın kişiliğini özellikle tam olarak yansıtamadılar. Ve benim en sevdiğim karakter olan David harcanmış resmen. Alina’ya Büyüteci asla takmak istememişti. Ve takarken de çok özür dilemişti çok üzülmüştü. Ve kendisi biraz da cesur bir karakterde bence. Onu tamamen ezik yapmışlar. Ve özellikle beni hayal kırıklığına uğratan şey kesinlikle Alina’nın büyütecinin yok olmasıydı. Geyiğin gücü tamamen içinde artık Gibisinden bir şey yapmaya çalışmışlar fakat bence olmamış. Çünkü bu kolye çok büyük anlamlar içeriyordu. Ve neredeyse Alina’nın simgesi haline gelmişti. İkinci büyütecinden daha fazla birinci büyüteci konuşuluyordu. Bu konuda çok büyük hayal kırıklığına uğradım. Ve Açıkçası bence dizide Darkling’i harcamışlar. Gerek gerçek ismi olsun gerekte Malyen ile 1vs1 atması yumruk ile çok saçma. Ve Darkling ile Kaz karşılaşınca onun kaçabilmesi daha saçma. Darkling daha ulaşılmaz bir karakterde daha güçlü daha anlamlı ama dizide hiçbir şey yapmıyor. Bu konu da çok üzüldüm. Ve Son bölümde Genya’nın Kral ile olan ilişkisi güzel anlatılmamış. Ben kitaplara hakim olduğum için biliyorum fakat dizi ilk kez izleyen bir insan asla anlayamaz. Çok fazla olumsuz yorum yaptım ama benim gerçekten en sevdiğim kitap serileriden olduğu için büyük bir beklentim vardı fakat yine de genel olarak bakılınca güzel bir dizi olmuş ve söylemeden geçmek istemiyorum Ivan ve Marie nasıl öldürüsünüz ya onların ölümleri daha anlamlı olacaktı :’(

    • Yağmur Sevinç Reply

      Merhaba, çok teşekkür ederim! Kitabı okumayan birisinin dizideki birçok detayı ancak ikinci izleyişte tam olarak kavrayabileceğini düşünüyorum ben de, bu beni üzüyor biraz. Birçok konuda katılıyorum, yazıda çok bahsetmedim ama geyik mevzusu yeterince işlenemeyen konulardan birisi bence de. Darkling karakterini de beğendiğimi üstüne basa basa söylüyorum ama kitaptaki karakteri değiştirdikleri belli. Ne yazık ki bütün kitap uyarlamalarında beklentilerimizin kurbanı oluyoruz, serzenişimizde haklı olduğumuzu düşünüyorum hahahah. Ben de Kargalar Meclisi’nin etkisinde izleyip daha fazla Kaz görmeyi beklemiştim, kitabın yarattığı beklentiden sıyrılıp izlemek gerekiyor sanırım. Yine de Grishaverse içindeki iki seriyi yapılabilecek en iyi şekilde birleştirdiler bence♥

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.