Merhaba dostlarım! Silmarillion Antolojisi’nin bir bölümüne daha hoş geldiniz. Bir önceki bölümümüzde Fëanor, yedi oğlu ile beraber korkunç bir yemin etmiş, Morgoth’u dünyanın sonuna dek kovalayacağına söz vermişti. Böylece Ñoldor’u içinden çıkılmaz bir pozisyona sokmuştu: Bu yemin, son günlerine kadar peşlerinden gelecekti.

Bu bölümde ise Fëanor’un Yemini’nden hemen sonrasında neler yaşandığını ve Silmarillion’daki en önemli olaylardan birini anlatacağım. Alqualondë’deki akraba kıyımı! Anlatacağım her şey zaten yeterince uzun, o yüzden uzatmıyorum, hemen konuya giriyorum.

Bella Bergolts (Deviantart)

Fingolfin ve onun ikinci oğlu Turgon, böyle bir yeminin ağırlığı altında olmaktan duydukları rahatsızlığı Fëanor’un aleyhinde konuşarak belirtiyor. Finarfin ve Orodreth de onları uyarmaya çalışıyor. Galadriel ise yemin etmiyor ama ayrıca aralarında Morgoth’un peşinden gitmek için en heveslilerden biri oluyor. Fëanor’a karşı çıkanlar olduğu kadar onun yanında yer alanlar da var, bunlar diğerlerini bastırıyor ve sonuçta derhal yola çıkmaya karar veriyorlar.

Fëanor’a karşı ses çıkaranlardan ilki olan Fingolfin’in halkı, Fëanor’u değil, yalnızca Fingolfin’i takip edeceklerini beyan ediyorlar ve böylece Ñoldor halkı ikiye ayrılıyor: Bir grup Fëanor’u, diğerleri de Fingolfin’i takip etmeye koyuluyor.

Valar şu ana kadar sessiz. Bir önceki bölümde Fëanor’un onlara isyan ettiğini hatırladınız mı? Valar, Fëanor’un gerçekten liderlik yapabileceğine güvenmese de bakıyorlar ki bu ekip ciddi, gerçekten de yolculuğa çıkmaya hazır, Manwë elçisini yollayıveriyor.

“Çıkmayın yola! Zaman kötülük zamanı ve bu yol sizi tahmin dahi edemediğiniz acılara sürükleyecek.”

 J.R.R. Tolkien, Silmarillion, İthaki Yayınları, Çev:Berna Akkıyal

Valar belli ki bu yolculuğu desteklemiyor- Zaten neden desteklesinler ki, başlarında Fëanor gibi onlara kafa tutmaya cüret eden, eşi benzeri görülmemiş bir elf var. Elçinin bundan hemen sonraki sözleri çok uzun da olsa kesintisiz bir şekilde alıntı yapmalıyım zira okurken bıçak gibi battığını hissettiğiniz şeyler söylüyor:

“Valar bu macerada size asla yardımda bulunmayacak ama engel de olmayacak çünkü biliniz ki tıpkı serbestçe geldiğiniz gibi serbestçe çekip gideceksiniz. Ama Finwë’nin oğlu Fëanor, seni kendi yeminin sürgün etti. Melkor’un yalanlarını acılar çekerek çıkarıp atacaksın aklından. O bir Vala, sen değilsin. Çıkıp da beyhude yere yeminler ettin çünkü Eru diye hitap ettiğin yaratıcı, seni şimdikinden katbekat güçlü kılmış olsaydı bile Eä’nın sınırları içinde ne şimdi ne de herhangi bir zaman Valar’ın birini bile alt edemezsin sen.”

 J.R.R. Tolkien, Silmarillion, İthaki Yayınları, Çev:Berna Akkıyal

Küfretseniz daha iyiydi yahu. Fëanor da durur mu? Elçinin sözlerini zeki bir hamleyle ona karşı kullanmaya başlıyor hemen. Fëanor hakkında sevdiğim şeylerden birisi onun retoriği arkadaşlar. Elçiye cevap vermek yerine halkına dönüyor ve Manwë’yi haksız çıkartıp “özgürlüğe ulaşacağız” demeye getiriyor. Halkını galeyana getirmekte ondan iyisi yok.

Bununla beraber, sahip olduğu o keskin kararlılığı da burada parıldıyor. Elçiye dönüyor, bu işin sonunda yenilecek bile olsa Morgoth’a karşı gideceğini, ömrünü buna adayacağını belirtiyor. Valar’ın yanıldığını, Eru’nun ona Valar’ın tahmin ettiğinden daha büyük bir kudret verdiğini ima ediyor. Her şey sona erdiğinde onların bile kendi peşinden geleceğini de ekliyor. Fëanor, bütün bunları gür bir sesle söylüyor ki halkı da işitsin. İşe de yarıyor, Ñoldor halkı büyük bir coşku içinde ilerlemeye devam ediyor.

Az gidiyor, uz gidiyorlar, dere tepe düz gidiyor, kuzeye yolculuk ediyorlar. E burada deniz var! Ne lazım? Gemi. Gemi mi yapacağız? Yapamayız. Gemiler nerede? Teleri’de. Eh, Fëanor da en pratik yolu seçip Teleri’yi ikna etmeye Alqualondë’ye gidiyor.

Ñoldor üzerinde müthiş etkili olan konuşması Teleri üzerinde aynı etkiyi yaratmıyor. Ñoldor’a katılmaktansa onları yeminden vazgeçmeleri konusunda ikna etmeye çalışıyorlar. Az önce hemen hemen aynı şeyi yapan Manwë elçisine yönelttiği bütün siniri, Fëanor birazdan çıkartacak, merak etmeyin.

Korstremplar (Deviantart)

Fëanor, Teleri’den gemileri istiyor. Bu gemileri tanırsınız, yukarıya görsellerini koyduğum kuğu gemiler var ya, işte onlar! İlginç de bir bilgi vereyim: Kayıp Öyküler’de bu gemilere benzer türde gemiler yapan ilk kişi Aulë. Ama işte Silmarillion’a göre Teleri, Aman’a ilk geldiği zamanlarda, Alqualondë kıyılarında bu kuğulara benzeyen gemileri inşa ediyor. Bu gemiler öylesine güzel ki. Kuğuların gözleri ve gagaları altından, parıl parıl parlıyor. Teleri erkekleri bu gemilerin beyaz gövdesini kendi elleriyle yapıyor, beyaz yelkenlerini de Teleri kadınları dikiyor. Teleri, şurada da anlattığım gibi denizler ile aşırı derecede haşır neşir olan bir halk, dolayısıyla gemiler onlar için muazzam bir önem taşıyor. Olwë bundan uzun uzun bahsediyor zaten: Fëanor için Silmariller neyse, Teleri için de gemiler o.

Dolayısıyla Teleri halkı, gemilerini desteklemedikleri Ñoldor halkına vermemekte direniyor. Fëanor, onları “korkak zavallılar” olmakla suçluyor. Olwë ile pek de olumlu olmayan bir sohbet gerçekleştiriyorlar ve Fëanor, Teleri’nin gemilerine zorla el koymak istiyor.

Böylece başlıyor ilk akraba kıyımı.

Ted Nashmith

Hemen oracıkta korkunç bir savaş oluyor. Teleri de Ñoldor da silahlarını çekiyor. Fëanor’un komutasındaki ilk ekip, Teleri ile başa baş ilerliyor, sonrasında Fingon’un peşinden gelen halk da savaşa katılınca (ki yanlış anlıyorlar, önce Teleri’nin saldırdığını zannediyorlar) Ñoldor üstünlüğe ulaşıyor ve galip geliyor. Birçok Teler burada katlediliyor. Elfler arasındaki ilk büyük fikir ayrılığı böylece yaşanmış oluyor. Akraba kanı, ilk defa dökülüyor.

Ñoldor halkı gemileri alıp uzaklaşıyor.

Teleri aslında güçsüz bir halk değil. Ossë’yi çağırmış olsalar da Ossë’nin gelişi Valar tarafından engelleniyor. Valar, burada bence Teleri aleyhinde bir karar alıyor: Ñoldor’un geçmesinin “kaba güçle engellenmemesi” gerektiğini savunuyor. Yine de Ossë’nin eşi Uinen, Teleri için ağladığında gemilerin bir kısmının harap olması engellenemiyor tabii.

Noldolantë isimli bir ağıtta Fëanor’un ikinci oğlu Maglor, bütün bu olayları anlatıyor. Noldolantë, “Ñoldor’un çöküşü” anlamına geliyor. Üzücüdür ki elimizde Noldolantë’ye dair asıl bir metin yok, J.R.R. Tolkien hiçbir zaman böyle bir şeyi gerçekten oturup yazmamış fakat Christopher Tolkien’in The Shaping of Middle-Earth kitabında bahsettiğine göre bu ağıt, “The Flight of the Noldoli” denen bitirilmemiş bir şiire işaret ediyor olabilir.

Lakin bu şiir de tam olarak Noldolantë sayılamaz zira Kinslaying’den hemen önce bitiyor. Christopher Tolkien, direkt olarak Noldolantë’ye dair herhangi bir şey bulamadığını belirtmiş. J.R.R. Tolkien’in ömrünün, yazmak istediği birçok şey için yetersiz kaldığını bilmek bayağı üzücü değil mi?

Ñoldor’un yaptığı iş hafife alınacak türden değil, kendi akrabalarını katletmek bu topraklarda yapabileceğiniz en kötü şeylerden biri. Dolayısıyla yaptıklarının cezasız kalacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz: Olur mu öyle şey? Mandos varken?!

Olayları gören Mandos, olduğu yerden lanet okuyor Ñoldor’a. Mandos’un Hükmü, bir tokat gibi iniyor üzerlerine:

“Valar’ın gazabı, Fëanor hanedanının üzerine çökecek ve onların takipçisi olan herkes de uğrayacak bu akıbete. Ettikleri yemin önüne katacak onları ve yanlış yola sürükleyecek ve onları daima peşinden gitmeye ant içtikleri hazinelerinden ayrı koyacak. İyi başlayan her şey felakete dönüşecek ve akrabanın akrabaya ihaneti ve ihanet korkusu yol açacak tüm bunlara. Bundan böyle, ebediyen Yoksun Bırakılanlar olacaklar.”

 J.R.R. Tolkien, Silmarillion, İthaki Yayınları, Çev:Berna Akkıyal
Larry Lebon (Artstation)

Mandos bununla da kalmıyor, Ñoldor’u ölümle lanetliyor. Eä’da ölmeyeceklerse bile katledileceklerini onlara söylüyor, ruhlarının Mandos’a ulaştığında merhamet görmeyeceğini de ekliyor. Sağlam bir tokat atıyor Mandos onlara orada, her şey çok korkunç. Ñoldor’dan bazıları da öyle düşünüyor ki korku içinde siniyorlar. Ama soruyorum şimdi size, ateşin ruhu, Finwë’nin varisi, Curufinwë Fëanor yer mi bu numaraları?!

Yemiyor. Mandos’a da meydan okuyor. Battı balık yan gider.

“Biz yolumuza devam edeceğiz ve şu hükmü de ben ekliyorum: Yapacağımız her şey, Arda’nın son günlerine kadar şarkılara konu olacak.”

 J.R.R. Tolkien, Silmarillion, İthaki Yayınları, Çev:Berna Akkıyal

Fëanor böylesine alevlense de Finarfin ve halkı pek gönüllü değiller bu noktadan sonra ilerlemeye. Anlaşılabilir gayet. Onlar da akıllarına gelen en mantıklı şeyi yapıyorlar: Geri dönüyorlar. Valar tarafından affediliyor ve harika bir hayat sürüyorlar. Fëanor’a uymayan bin yaşadı.

Finarfin’in oğulları ise Fingolfin ile beraber ilerliyor. Böylece gitmek istedikleri yere, Arda’nın kuzeyine ulaşıyorlar artık ve Helcaraxë’ye yaklaştıklarını anlıyorlar. Helcaraxë buzlarla kaplı, korkunç bir bölge. Valar ve Ungoliant dışında kimsenin ayak basmadığı, ayak basmaya cüret edemediği bir yer. Buradan geçmemeliler, bunu biliyorlar. Onlar ne yapsak ne etsek diye düşünürlerken fark ediliyor ki Ñoldor arasında bir kıpırdanma mevcut. Fingolfin’in halkı da gitmeye gönülsüz, hatta içlerinden birkaçı çoktan Fëanor’u lanetlemeye başlamış!

Fëanor, gemilerin azlığından ötürü güvendiği birkaç adamını da yanına alıyor ve Fingolfin’i oracıkta bırakıp gidiyor. Fingolfin’in bu esnada ne yaptığını bilmiyoruz fakat yere çöküp Fëanor’un gittiği yola tarlası yanmış çiftçi gibi baktığına yemin edebilirim.

Gemilerden indiklerinde Maedhros soruyor babasına: “Fingolfin’i almaya kim gidecek?”

Fëanor da durur mu? Yapıştırmış cevabı: “Hiç kimse! Yakın şu gemileri!”

Ted Nasmith

Gemiler yakılıyor. Fingolfin ve halkı, arkada bırakılıyor. Gemileri yanmış çiftçi gibi bakakalıyor Fingolfin de.

Ne yapacaklar? Önlerinde buzdan bir cehennem, elem dolu bir kader ve ettikleri yeminin ağırlığı var. Başlarda tereddüt etmiş olsalar da Fëanor onları burada öylece bırakınca onlar da güçleniyor ve Fëanor’un yanına varmaya kararlı bir hale geliyorlar. Lakin Araman’dan Helcaraxë dışında geçebilecekleri bir yer hala yok.

Böylece buzlu diyar üzerinde yürümeye koyuluyorlar. Öte Topraklar’a çıkmadan epey bir adam kaybediyorlar. Karşıya vardıklarında ise sayıları iyice azalmış, birçok kişi Helcaraxë koşullarına dayanamamış.

Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. Desem de inanmayın.

Dehşet dolu bir Silmarillion Antolojisi bölümünün daha sonuna gelmiş bulunmaktayız. Yolculuğumda beni yalnız bırakmadığınız için bir kez daha teşekkür ediyor, sizi bir sonraki yolculukta da yanımda görmeyi diliyorum. Namarië, dostlarım!

Author

Batı Edebiyatları okur, kedi sever. Bir de buralarda yazıp çizer. @mightbeyagmur

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.