Bizim yazmaktan, siz okumaktan sıkıldığınız ve bizi bezdirerek ikinci yılını deviren salgın süreci, hemen her sektör gibi sinemaları da derinden vurdu, biliyorsunuz. Bu küresel krizin ilk yılında yeni fikirleri ne yapalım, çekim aşamasındakiler nerede beklesin, çıkmaya hazır olanlar armut mu toplasın gibi düşünceler; oyuncusundan yapım şirketine, yönetmeninden en minik sinema salonu işletmecisine kadar herkesin aklında dolaştı. İkinci yılında da “Galiba bir süre böyle gidecek” deyip, tüm bu sorulara cevaplar dökülmeye başlandı. Bu yazıdaki haberin konusu da söz konusu cevaplardan birine ait. Scarlett Johansson, yakınlarda seyirciyle buluşan Black Widow filminin sinemaların yanında aynı zamanda Disney+’ta da yayınlanması sebebiyle markaya, film için anlaşma yaptığı sırada sadece sinemalarda gösterileceği bilgisinin olmasını gerekçe göstererek dava açtı.

Filmi biraz geri sarıyorum. Girişte zikrettiğim bulunan cevaplardan bir tanesi, elbette kaçınılmaz olarak , tüm çekimi yapılabilen yeni projeleri ve daha fazla ertelenemeyecek diğer her şeyi, yayıncı platformlar üzerinden seyirciyle buluşturmak oldu. Zaten salgın olmasa bile çağa ayak uydurmak için hemen bütün büyük markaların birer dijital yayın platformu vardı ya da hazırda bekliyordu, olmayanlar da hemen harekete geçtiler ve geçtiğimiz yıl birçok yeni yeni yayıncı platform ortaya çıkmış oldu. Bunlarla birlikte buralara özel çekilecek işler de plan dâhiline alındı ve biz izleyiciler için güzel içerikler çıkartıldı. Sonra hem salgın kısa sürede bitmeyeceği hem de zaten gidişat salgın olsun, olmasın bu yönde ilerlediği için mesela 2020’nin sonunda, Wonder Woman 1984‘ün bu şekilde yayınlanmasının ardından Warner Bros., bünyesinde 2021 yılında çıkacak olan bütün filmlerin aynı gün HBO Max’a geleceğini açıkladı. Bu da neredeyse anında bir sürü tartışmanın fitilinin çekilmesine sebep oldu.

Warner Bros.’un bu açıklamasının hemen ardından, salgın şartlarına ve sinemalar tam anlamıyla açılmamış olmasına rağmen Tenet’in şansını sinemalarda deneyen Christopher Nolan çıktı ve bu kararı bayağı sert sözlerle eleştirdi. Yalnız da değildi tabii, sadece tüzel değil özel kişilik olarak en öne çıkanı oydu. Tüm bunların ayrıntısına şuradaki yazımızdan bakabileceğiniz şekilde Bağımsız Sinema Birliği’nden, yoldaki Dune filminin yapımcı şirketi olan Legendary Entertainment ve yönetmeni Denis Villenueva’ya kadar yarışta atı olan herkes, bu durumu engellemek için uğraşmaya başladı.

Salgından çok öncesinde özellikle Netflix yapımı filmlerin Oscar’a aday gösterilmesi gibi sebeplerle başlayan ve Spielberg gibi büyük isimlere de “Bu iş böyle olmaz” minvalinde açıklamalar yaptıran sinema ile yayıncı platformlar arasında yapılacak tercihin gerginliği, böylece arttı. Şimdi de Scarlett Johansson böyle bir dava açıyor ve Disney+’ın kullanıcı sayısını arttırmak için Covid19’u bahane ettiğini, bu esnada da kontratını ihlal ettiğini söylüyor. Johansson’un böyle bir işe girişmesinin arkasında da elbette Black Widow sadece sinemalara gelseydi kazanacağından çok daha azını kazanması vardır. Yapılan anlaşma da gerçekten sinemalara özel ibaresiyle onay bulduysa, Disney tarafı hakkını teslim edecektir. Zenginin malıyla çenemizi yormayalım, bizi ilgilendiren kısmını konuşalım. Netflix filmlerinin ödüllere aday gösterilmesiyle başlayan, Warner Bros. ile fitili çekilen ve salgın şartlarını fırsata dönüştürme çabalarıyla devam eden bu sıkıntılar, belli ki salgın şartlarından sonra da gündemimizi epey meşgul edecekler.

Herkesin derdi para mıdır yahut aradan kaç dedebey daha fırlayacaktır bilemem; cân-ı gönülden sinemanın işlevi sönmesin diye haklı sebeplerle ümit edeni de vardır elbet. Öte yandan yılda bir elin parmağını geçmeyecek şekilde, uygun tüm şartları bulabilirse sinemaya ancak gidebilen ama film izlemeyi de seven dümdüz bir seyirci olarak ben, yayıncı platformların açılmasını ve de saçılmasını destekleme eğilimindeyim. Ayrıca gözlerin yayıncı platformlara dönmesi ve yatırımın da buraya akması sayesinde sinema bütçesinde, sinema görselliğinde, en genel hâliyle sinema filmi kalitesinde diziler de izleyebiliyoruz, bunun da es geçilmemesi gerekiyor. Bir müddet sonra hangisine, ne kadar ve nasıl üyelik parası yetiştiririz; o da çoktur tartıştığımız bambaşka bir sorun. Ama neticesinde dünyanın neresinde olursanız olun sinemaların size sunamayacağı bir tercih hakkı ve bu ay beğendiğinden öbür ay vazgeçebilmek, yani herhangi bir tekele mahkum olmamak gibi avantajlar da şimdilik seyircinin elinde duruyor. Siz ne dersiniz?

Author

Editör-in-çiif. Hayvan dostu, çokça yalnız; ismiyle müsemma ama çoğunlukla zararsız. İyi tavsiye verir, geç olana dek ciddiye alınmaz. Her geçen gün bitkinliğine şaşırarak ‘takı taluy takı müren‘ arıyor.

3 Comments

  1. Emin Özdenvar Reply

    Ben Nolan’dan yanayım. Filmler sinema için yapılmalı. Sinemaya gelişiyle streaming’e gelişi arasında en az 1-2 ay olmalı. Streaming, konu filmler olduğunda hiçbir zaman alternatiften öteye geçemez. Bu olağanüstü sürecin bitişiyle de o işleyişe geri döneriz inşallah.

    • Meltem Deniz Doğan Reply

      Sinemanın belirli bir işlevi olduğunu ve aynı zamanda ileride karşılayabileceği daha pek çok işleve de gebe olabileceğini düşünüyorum ama streaming’in alternatiften öteye geçemeyeceğine katılmıyorum. Her filmin mutlaka +/-50 kişilik bir salonda ve beyaz perdede izlenmesi yahut üç boyutlu vb. tecrübe edilmesi gerekmiyor bence. Neticede sinema dediğimiz şey bir sanat dalı ama aynı zamanda da teknolojik bir olay. Günün teknolojisi neyse ona uygun düzenleniyor formlar ve bu teknik imkânı artık, bir eksik bir fazla evimde de sağlayabiliyorum. Biraz “basılı kitap mı elektronik kitap mı” tartışmasıyla aynı zeminde yürütülebilir gibi hissediyorum açıkçası; ikisi de kitap, ikisine de çoğunlukla bireysel bir okuma eylemiyle dâhil oluyorsun ama kullandığın teknoloji ya da eylemi gerçekleştirdiğin medya değişiyor.

      • Emin Özdenvar Reply

        Bence teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin hiçbir streaming en büyük tvler ve en gelişmiş ses sistemleri ile dahi sinemadaki hissi veremiyor. Bir filmi sinemada izleme imkanım olursa mutlaka onu tercih ederim, streamingde tecrübe etmek deneyimden götürüyor. Bu sebeple alternatif kalıyor diye düşünüyorum. Verdiğin örnekte de ben basılı yayından yanayım bu arada. Ahahaha! Örnekler çoğaltılabilir tabi, mesela eski bir oyunu çıktığı konsolda oynamayı emülatörde oynamaya tercih ederim. İşin çıkış noktası ile tatmak daha çok hoşuma gidiyor ve bunun zaman içinde zedelenmesi ve önemsizleşmeye başlaması riski beni üzüyor açıkçası. Bir de işi yine bu başlığa getirirsek, ben sinemada film izlerken tek odağımın o olmasını ve dünyadan kopmuş olmayı çok seviyorum. Aklıma başka hiçbir şey gelmiyor o iki saat boyunca fakat streaming olayında mutlaka dikkatimi dağıtan bir şey çıkıyor. Bu da tercihim ve dileğimdeki faktörlerden biri.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.