Sinematik evrenler dediğimiz kavramı başlatan Disney bu sefer efsanevi dizi X-Files için kolları sıvamışken hikâyedeki bazı “şeyler” bugün bile kabuslarımıza dadanmaya devam ediyor.

1993 yılında çıkmış olmasına rağmen şu bitmek üzere olan 2023’te bile hâlâ gönlümde özel ve eşsiz bir yeri olan X-Files dizisi, Disney tarafından yeniden yapılacak. Sinematik evrenler kavramından yola çıkılarak temeli atılacak olan bu yeni yorumun başını Black Panther, Creed ve Son Durak yapımlarıyla bilinen Ryan Coogler çekecek.

Yeni bir X-Files dizisi de yoldayken ileride bizi nasıl dehşetlerin beklediği sorusu içimizde korku ve merak uyandıran bir sürü düşünceyi doğururken bir yandan da geçmişe dönüp en kötü kabuslarımızın konusu olan canavarları da hatırlamak gerekiyor. Ya da bu benim kendi hastalıklı düşüncemdir bilemiyorum ama bu durumdan çok memnunum. İşte karşınızda efsanevi X-Files sezonları boyunca bizleri korkutup korkutup duran altı garip varlık! Dikkat ediniz, yazımızın devamında spoilerlar olacaktır.

Tooms

X-Files dizisinden Eugene Victor Tooms karakteri, sürüngen mutant.
O sarı, sinsi, sürüngen gözler…

Eugene Victor Tooms 1873 yılında Baltimore, Maryland’de doğan ve daha sonra hayatına daracık aralıklardan vücudunu sıkarak, esneterek, bin bir biçime girerek geçebilip insanların karaciğerleriyle beslenmeye karar veren bir vatandaştır. Genelde bu avlanma ve beslenme etkinliklerinden sonra fazlaca yorulduğuna kanaat getirir ve güzellik uykusuna çekilmeye karar verir, şöyle otuz yıllık uykulara.

Tooms hakkında zihne en dehşet verici bir şekilde kazınan durum ise yaptığı bu kötü eylemler değil, insanlığını aradan geçen sürede kaybedip vahşi bir yırtıcıya dönüşmüş olmasıdır. Tooms bizi dönüştüğü biçim ile korkutmaz ama o biçime dönüşürken kaybettiği kimliğiyle, bilinciyle korkutur. Bu dönüşümün en dehşet verici yanı da bilinç düzeyini bu kadar vahşileştiren başkalaşımın aslında herhangi bir fiziksel tetikleyiciyle başlamamasıdır, Tooms’un kendisi seçer düşünmemeyi. Medeniyeti olduğu gibi terk eder ve kendi kozasına çekilir.

Flukeman – Solucan Adam

X-Files dizisinden The Host adlı bölümden Flukeman canavarını görünce öylece bakakalan Fox Mulder karakteri.
Dehşetin gözlerinin içine bakakalan Fox Mulder.

X-Files içindeki canavarlar arasında en fazla öne çıkanlardan birisi de parazittir ama bunun bambaşka bir sebebi vardır. Tooms bizi ne kadar insanlıktan uzaklaşmasıyla korkutuyorsa Flukeman de insan olmaya iyice yakınlaşmasıyla korkutur. İnsanların bedenlerinde gezen solucanların denetimi tamamen ellerine almalarıyla apayrı bir dehşet saçar. Chernobyl’den beridir mutasyon geçirip duran bir parazit organizmanın sinsi numaralarla, yarattığı yapay sorunlarla kurbanlarını tuzağa düşürmesiyle aklımızda kalır.

İnsanları üstün ve gelişmiş bir tür olmaktan çıkarır, hassas, zayıf ve her an saldırı altında olmaya müsait bir konuma getirir. New Jersey kanalizasyonlarında gezer ve bütün metropolü kendi avlarını seçtiği bir ormana dönüştürür. The Host adlı bu bölümdeki canavar sadece kırdığı kabul edilmişliklerle veya hareketleri yüzünden yaydığı dehşetle kalmaz, aynı zamanda da korku türündeki en iyi yaratık tasarımlarından birisine sahiptir.

Mr. Cuckleteeth

X-Files dizisinin yeni sezonlarından Familiar adlı bölümden Mr. Chuckleteeth karakteri.
“Adım Mr. Chuckleteeth ama arkadaşlarım bana Mr. Chuckles der.”

Tabii ki bu yazının bir noktasında palyaçolardan veya palyaçomsu varlıklardan bahsedecektik ama biraz da yeni, modern bölümlerden yeni canavarlar getirmek istedim. Beni özellikle en çok korkutan varlıklardan birisi olan Bay Sırıtkan, çocukların izlediği bir gösteri yer alan bir karakterdir. Çocukken izlediğiniz o basit yapımlarla alakalı duyduğunuz bütün korku hikayelerini ve efsanelerini hatırlayın, işte Bay Sırıtkan bu şehir efsanelerinin biçim bulmuş halidir. Ormanlarda küçük çocukları avlayan oyuncağımsı, palyaçomsu bir yaratıktır. Size sırıtarak yaklaşan bir varlık görürseniz aman diyeyim, dikkatli olun.

Uzaylılar

X-Files dizisinden Lone Gunmen isimli karakter grubunun ve Fox Mulder karakterinin olduğu bir görsel.
Çok daha fazlasını görmemiz gereken, daha fazlasını hak eden Lone Gunmen grubu ve tabii ki Fox Mulder, FBI.

Kısa boylu gri renkli veya uzun boylu yeşil renkli bu varlıklar aslında o kadar da korkutucu değildirler ama sezonlar boyunca uzaylı kavramının girdiği farklı biçimlerdir burada bizi asıl korkutan. Okyanusun ortasındaki bir petrol platformunda simsiyah tekinsiz bir sıvı olurlar, Alaska’daki bir araştırma üssünde, insanın düşüncesini bile donduran kar fırtınalarının içinde bir parazit halini alırlar ve içerideki o dört kişiyi birbirine düşürürler. Yeri gelir insanları taklit ederler, insanlar arasında dolaşırlar ama bunu çok geç olana kadar bilebilmeniz imkansızdır.

Bazen ise hiçbir biçim almazlar, sis olarak, gizem olarak, bir komplo teorisi olarak kalırlar ama artık hangi kasaba halkının üzerine çökmüşlerse unutulması mümkün olmayan bir kabusa dönüşürler. İşte budur uzaylı dediğimiz şeyi bu kadar korkutucu yapan. Herhangi bir anda, herhangi bir yerde o kabullenilmişlik biçiminden çıkıp aklın alamayacağı, hayal gücümüzün erişemeyeceği bir başkalaşım geçirebilmeleri.

Çocuklar

X-Files dizisinin Stephen King tarafından yazılan Chinga adlı bölümden yine Chinga isimli bir oyuncak bebek.
Sizce çocuk mu daha korkunç yoksa oyuncak bebek mi?

Çocuklar hiç tartışmasız X-Files içindeki en dehşet verici varlıklar arasındadırlar. Genetik açıdan üstün olmaya programlanmış insan projelerininin ürünleri veya lanetlenmiş oyuncak bebeklerin “sevilen” arkadaşları olmaları fark etmeksizin bu küçük varlıklar X-Files evrenine ait değilmiş gibi görünürler ve zaten bizi en hassas noktamızdan vuran da budur çünkü bu dünyada kartın diğer yüzünü çevirince ortaya her zaman bambaşka bir gerçek çıkar. Gerçek dışarıda bir yerdedir ama ancak en cesur insanların cüret edip ulaşabileceği bir şeydir. Çocuk kavramı ise tüm bu korkunç gerçeklerin arasında en ürkütücü, en garip, insan aklına en ters gelen olanlarından biridir. İnsan demişken…

İnsanlar

X-Files dizinin Irresistible adlı bölümünde ana düşmanın olduğu bir görsel.
Bu soğuk, yapay ve art niyetli yüz ifadesidir insanı bu kadar canavarlaştıran.

X-Files dizisi on bir sezon ve iki filmden oluşan devasa bir kütüphaneye sahiptir ve bu arşivin içinde belki de yüzlerce eşsiz canavar saklıdır. Bu yaratıklardan her biri birbirinden korkunçve dehşet vericidir. Fakat öyle bir ortak payda vardır ki bu kesişim kümesinin bizlere sunduğu sonuçtan daha fazla içimizi karartan başka bir çıkarım olamaz.

Bütün bu hayaletlerin, uzaylıların, mutantların ve daha adlandıramadığımız, anlamlandıramadığımız, tanımlayamadığımız bin bir gizemin arasında en fazla insanlar öne çıkar. İnsanlığını kaybetmiş seri katillerden asla insan olamamış vahşi ailelere, olmadık varlıkları hayal edip onların etrafında fırıl fırıl dönen tarikatlardan kendi bencillikleri yüzünden zeka seviyelerinin önüne geçen karakterlere kadar insanlar X-Files içinde açık ara en korkutucu canavarlardır. Irresistible ve Home gibi bölümler halihazırda sayısız izleyicinin aklında hayalet hikayelerinden daha fazla yer tutar.

Ölüm

X-Files dizisinin Beyond the Sea adlı bölümünün final sahnelerinden bir görsel.
Bambaşka kıyılara doğru…

Eğer insan bu dizideki en korkunç canavarsa insanın da kendi varlığını inkâr edip bunu bilemeyecek kadar korktuğu bir kavram olan ölüm ise muhtemelen en dehşet verici konudur buradaki. Sevdiği bir insanı kaybettiği için yaşadığı, gördüğü, duyduğu her olayı uzaylılara bağlayan ve mantığı ile açıklayamadığı her şeyi de doğa dışı bir durum olarak nitelendiren Fox Mulder olsun veya ölmüş olan babasını koltuğunda gören, kendisinin de kesin öleceği yüzüne Dana Scully olsun, ölüm dizi içindeki en güçlü kelimelerden ve olgulardan birisidir. Zaten X-Files’ı bu kadar iyi yapan ana öğelerden birisi de kesinlikle budur.

Uzaylılardan daha fazla korkutur ve en kötü avcılardan daha beter bir şekilde başımıza musallat olur. Sinsidir, ürkütücüdür, soyuttur. Ölümü avlayamazsınız, ekranın karşısında bir rapora yazıp ondan kurtulamazsınız. Eninde sonunda sizi bulur, ya ölüm ya da ölümü kabulleniş. Asıl gerçeklik de zaten o zaman kırılır, başbaşka bir dünyada, bambaşka bir evrende yaşadığınızın farkına varırsınız. Ne kadar yaklaşırsa bu kırılma da üstel olarak o kadar artar. Gerçek dehşet, gerçek korku ve de gerçeğin ta kendisi işte tam olarak orada bir yerdedir. Buradaki asıl önemli soru ise dışarıda bir yerde duran o gerçekliği kabullenecek kadar cesaretimizin olup olmadığıdır.

Author

Size bir hikaye anlatayım.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.