2. sezonu Stormfront fırtınasıyla, 3. sezonu Soldier Boy etkisiyle geçiren The Boys 4. sezonuyla geri döndü. Sezon finalinde Queen Maeve’in güçlerini kaybetmesi, Starlight’ın istifası, Soldier Boy’un devre dışı kalması ve Black Noir’ın ölümü derken yeni sezonda doldurulması gereken birçok boşluk vardı. İlk 3 bölümü bir arada yayınlanan The Boys 4. sezon, başta yeni Seven üyeleri olmak üzere bu boşlukları doldurmaya çalışıyor.
Önceki sezonda Homelander’ın Supersonic’i öldürmesi sebebiyle Seven’a yeni biri katılmamıştı. Deep maalesef ki geri dönmüş ve A-Train yerini korumayı başarmıştı. Black Noir’ın yerine sadece susması gereken ama onu bile beceremeyen bir aktör konulması ile Homelander’ın etrafı dalkavuklarla çevrilmiş durumda. Bu durumdan rahatsız olan ve Starlight’ın sivil toplum faaliyetlerine karşı koymak isteyen Homelander, gücü “dünyanın en zeki insanı olmak” olan Sister Sage’e danışıyor.
Sage, Homelander ve Starlight’ın temsil ettiği değerler üzerinden kamplaşan halk kitlelerini kullanmasını öneriyor Homelander’a. İki kitlenin kavgasını büyütüp sonra Sezar gibi bunu durduran kişi olabileceğini söylüyor. Valla hayallerini gerçekleştirip oğluna istediği, yani kendi yönettiği dünyayı bırakabilirse Sezar gibi tarihin en önemli liderleri listesine girecektir elbette ama, Sezar’ın ölümünün en yakın dostundan olduğunu da unutmamak gerekir.
Homelander gerek arkasındaki halk desteği, gerek gezegenin en güçlü adamı (Sister Sage olsa bireyi diye düzeltirdi burada) olması sebebiyle mahkemede aklanıyor. Bu sırada da master planı devreye giriyor ve Sage’nin fitillediği ateş ile adliye önündeki Starlight ve Homelander taraftarları birbirine giriyor. A-Train’in daha önceden öldürülüp bekletilen Homelander taraftarlarını alana getirmesiyle Starlight büyük bir suçlama altında kalıyor.
Homelander’ın nefsi müdafaadan oldukça uzak katlinden çok çabuk kurtulduğunu düşünüyorum. Evet aklanmasına şaşırmıyoruz ama adalet sistemi özellikle Starlight cephesinde daha fazla eleştirilebilirdi. Yalnız şu cepheleşme olayını güzel işlemişler. Starlight tarafı günümüz woke kültürüne daha yakınken Homelander tarafı alt-right‘ı temsil ediyor ve günceli bu kadar yakalayabilmesi The Boys’u neden sevdiğimi tekrar hatırlatıyor bana.
Alt-right mevzusu hakikat sonrası (post-truth) dönemin söylemleri ile popülarite kazanan yeni Seven üyemiz Firecracker’a uzanıyor. Ekibe tamamen halkı manipüle etmek için eklenen Firecracker’ın Starlight ile şahsi bir mevzusunun olduğu ortaya çıkmasıyla hikâyesinin daha da derinleşeceği kesinleşmiş oldu.
Homelander’ın öldürüp adliye önüne bıraktırdığı adamlara dönecek olursak, bir tanesi MM’in eski eşinin eski eşi Todd idi. MM kızı için Todd’u bulmaya çalışırken Sage – Homelander kumpasına tanıklık etti ve kendini yine olayların içinde buldu. Dizi bir şekilde tüm karakterlerini kurulan hikâye örgülerine dâhil etmeyi ve The Boys ekibinin başını beladan kurtarmamayı başarıyor.
Bu kumpasa tanıklık, hatta yardım ve yataklık eden isim ise A-Train’di. Artık abisiyle arası bozulan A-Train, Starlight’ın Homelander taraftarlarını öldürdüğü suçlamasından kurtulmasına yardım ederek yeni bir yola çıktı. Neden hala dizide yer aldığını anlayamadığımız Deep tüm saçmalığıyla hayatına devam ederken A-Train’i 4. sezonda mizah unsuru azaltılmış yeni bir müttefik olarak izleyeceğiz gibi görünüyor.
İlk iki bölüm bu olaylarla geçerken paralelde Homelander’ın orta yaş krizine tanıklık ettik. Ölümsüz görünen bu adam gerçekten yaşlanıyor mu, arkada başka olaylar dönüyor mu bilmiyorum ama oğlu Ryan ile arasında yaşanacakları daha çok merak ettiğimi söylemeliyim. Ryan, Vought çatısı altında yaşadıklarının buhranıyla Butcher’la tekrar yakınlaştı ve bu durum Homelander’ın hiç hoşuna gitmedi.
3. bölümde ise MM ve Hughie, A-Train’in istihbaratı sayesinde Homelander ve Victoria Neuman’ı takip ettiler. Süper güçsüz Hughie’nin havalandırma boşluğundan olanlara tanıklık etmesi, Homelander – Sage – Neuman üçlüsünün diyalogları ve Hughie’i fark eden Homelander’ın onu yakalamaya çalışırken ortalığı kan gölüne çevirmesi çok iyiydi. O sekansta gerçekten The Boys izlediğimi hissettim diyebilirim.
Genel olarak 3. bölüm diğerlerinden öndeydi bence. Yapılan Mortal Kombat klonundan Ryan – Butcher diyaloglarına, Anika’nın şok edici ölümünden Hughie – MM operasyonuna dek tatmin edici bir bölümdü. Tek aksayan yanı maalesef ki çok sevdiğim Frenchie – Kimiko ikilisinin sahneleri oldu. Frenchie eski partneri Colin sebebiyle, Kimiko ise Shining Light Army sebebiyle geçmişiyle yüzleşiyor ve hikâyelerinin derinleşmesini elbette ki istiyorum ama bu bölümde aldıkları sahne süresi çok fazlaydı. Ne Kimiko’nun aksiyonu tatmin etti ne de Frenchie’nin halüsinasyon gördüğü ve çok uzayan kısım. Butcher ve Hughie’nin güçlerini kaybetmesi sebepli mi bilmiyorum ama ilk 3 bölümde aksiyon seviyesi genel olarak düşüktü, ileride açılır diye umuyorum.
Bu arada The Boys’un 5. sezon ile final yapacağı açıklandı. Gen V spin-off‘u ile evrenini iyice genişleteceğini belirten The Boys’un showrunner Eric Kripke’nin bir diğer işi Supernatural gibi sünerek uzayacağından bahsediliyordu ancak anlaşılan korkulan olmuyor. Bence de bu iyi haber, çünkü bu ilk 3 bölümde de The Boys’un kronik sorunlarının yarattığı yorgunluk belli oluyordu. Evet Hughie’nin annesi ortaya çıktı, MM ekibin yeni lideri olmaya çalışıyor, Kimiko ve Frenchie yeni yan görevlerle karşılaştılar ancak Butcher için saat hızla işliyorken ve Homelander gittikçe deliriyorken ana hikâyede çember daralıyor diyebiliriz. Umarım ki iki iyi sezon daha izler ve geriye baktığımızda güzel anacağımız bir dizimiz olmuş olur.
Siz ne dersiniz geekler, The Boys 4. sezona nasıl giriş yaptı? 5. sezonda final yapması üzücü mü oldu sevindirici mi? Yorumlara bekliyoruz.