Size üzerine düşünmediğiniz müddetçe çok da fark etmediğiniz bir şey söyleyeceğim: Ay’ın nasıl oluştuğuna dair net bir bulgumuz olmadı bugüne kadar. İnsan her zaman yanı başında olduğu için, pek dikkat etmiyor. İster istemez Ay’ı anlamayı çoktan aştığımızı, gözümüzü göremediğimiz gezegenlere diktiğimizi falan düşünüyor; ama hayır, biz daha henüz en yakın komşumuzun orijin hikayesiyle ilgili net bir kanıya sahip değiliz.
İşte geçtiğimiz günlerde UCLA cephesinden bu konuyla ilgili yeni bir teori geldi. Amerikan üniversitesinde çalışan uzmanlar, yıllar yılı Ay’dan toplanan kayaların, Dünya’daki muadilleriyle kıyaslanması sonucu ortaya çıkan yeni bulguların ışığında, çiçek gibi bir hipotez koydular ortaya. O hipotez de, şunu iddia ediyor: Ay, Theia isimli Mars büyüklüğündeki bir embriyo gezegenin canı pahasına doğdu. Şimdi bu teori yeni bir şey değil, 2012’den beri ortalarda dolanıyordu. Yalnız, önünde dev bir engel vardı, o da eldeki verilere göre Dünya ve Ay’ın oksijen izotop oranlarının farklı olmasıydı.
https://youtu.be/Fwl_JBQtH9o
Bu eski veriyi yıkan en önemli şey, Apollo görevlerinin topladığı kayaların kimyasal kompozisyonlarının Hawaii ve Arizona’dan alınan farklı kayalara benzeşiyor olması oldu. Spesifik olarak konuşmak gerekirse, bu kayaların oksijen yapıları uyuşuyor. Bu Dünya ve Ay’da bulunan oksijen izotoplarının aynı olduğu anlamına geliyor, zira kayalara bıraktıkları imza aynı. Bu da bu arada, gökcisimlerini birbirinden ayrıştıran en önemli verilerden biri olduğu için, yeni teorinin yolunu yapıyor. Theia.
UCLA’in teorisine göre, Theia isimli bir “embriyo gezegen” Dünya’nın yörüngesine rast geldi ve bizim –o zamanlar- genç gezegenimizle çarpıştı. Yalnız bu öyle bir “vur kaç” değildi, Theia ve Dünya kafa kafaya, ölümüne çarpıştılar. Bunun sonucunda, Theia yok oldu; daha doğrusu, Dünya ve ondan kopan yeni cisme karıştı. Bu yüzden iki cisimde farklı bir izotop oranına rastlayamıyoruz. Yani Ay –ve etkileri dolayısıyla, Dünya’da yaşamın evrimi- kendisini Theia’nın ölümüne borçlu. Biraz şairane, değil mi?