Müthiş bir filmdi Neredesin Firuze. Önce bir bunu söyleyerek başlayalım işe. Biliyoruz, bu sayfalarda ilk Ezel Akay övüşümüz değil, ama bir daha yeri geldiği için söylemek lazım: Akay’ın masalsı dokusuyla kaynak materyalinin trajedisi birleşmiş, ortaya dudak uçuklatıcı derecede gerçek olmasına rağmen kalbi paramparça edecek kadar da teatral bir hikaye çıkmıştı. Konu Unkapanı Müzik Çarşısı’nda yetişen, direnen ve üzerine basılıp ezilen hayallerdi. Ana karakterlerin hepsi janti neon renklerde takım elbiselerle geziyordu.
Kimilerine göre Topaloğlu kardeşler ve Mahsun Kırmızıgül‘ün Prestij Müzik dönemine atıfta bulunan film, dönemin “Hem kaliteli, hem de gişeye yönelik” Vizontele-sonrası havasının müthiş bir ürünüydü. Sanat yönetimi nefes kesici kontrastlar ve renklerle doluydu. Türkiye topraklarından çıkmış en yetenekli aktörler ve Özcan Deniz’den oluşan oyuncu kadrosu filmin her köşe, kenar ve virajında adımları doğru atıyordu. Bilginer hep doğru gülümsüyordu örneğin. Demet Akbağ’ın gözleri hep doğru bir boşlukla bakıyordu dünyaya. Şakasını ettik ama, Özcan Deniz bile ayak uyduruyordu ustalarının oyununa. Bunu yapabilmesinin sebebi de, kuvvetle muhtemel filmin bir müzikal oluşuydu.
Bu gerçek nedense çok dillendirilmiyor, ama Neredesin Firuze Türkiye tarihinin –zannediyoruz ki– en başarılı müzikal filmi aslında. Sanırım “müzikal” deyince aklımıza bir anda kostümlere geçip koca koca danslı şarkılara başlayan filmler geldiği için atmadık Neredesin Firuze’yi o kategoriye; halbuki bu bir filmdi, beş dakikada bir birileri şarkı söylüyordu ve şarkılar spesifik olarak hikayeyi ilerletmek için kullanılıyordu. Ya evde yoksan diye soruyorlardı Firuze’ye bizim beşli. Ferhat bir televizyon programının ortasında cahildim dünyanın rengine kandım diye giriyordu herkese buz kestiren sesiyle.
Amerikalılar bu tip, şarkıların belirli bir tema ya da dönem üzerinden mevcut kayıtlardan seçildiği müzikallere jukebox musical diyorlar; müzik kutusu müzikali yani. Mamma Mia, Across the Universe, Pitch Perfect gibi örnekler gelebilir aklınıza. Orijinal şarkılar kullanılmıyor bu tip müzikallerde, en azından ön planda olmuyorlar. Bu da beraberinde bir çok iyi şarkı seçme mecburiyeti getiriyor. Neredesin Firuze’nin de vardı bu mecburiyeti.
Ve yani… Altından ancak bu kadar başarıyla kalkabilirdi.
Ben nereden övmeye başlayacağıma bilmiyorum. Çünkü bu, sanıyorum ki, Türkiye sinema tarihinin en iyi soundtrack albümü olmayı geçtim, tarihin en iyi derleme albümlerinden biri olabilir. Bakın komple dünyayı katladım serdim bu albümün önüne. Türkiye sınırlarına has, Türkiye sınırlarıyla kısıtlanabilecek bir harikuladelik değil bu albümün sahip olduğu şey. Her şarkı özenle seçilmiş. O şarkılar, eşit derecede büyük bir özenle kendilerini yorumlayacak başka büyük sanatçılara emanet edilmiş. Onlar da zirve performanslarıyla ayak uydurmuşlar bu dakikaya kadar sergilenen kaliteye. Son noktayı özgünlüğü dağları kıskandıran aranjmanlar koymuş.
Ya Evde Yoksan‘ın Firuze versiyonu zaten o dönem büyük bir hit oldu, bugün de hâlâ Orhan Gencebay’ın söylediği aslından daha çok dönüyor. Kara Sevda‘nın tulumları bugün hâlâ dinleyeni transa sokuyor. Sabır‘ı açıp da göbek atmayanı büyük ihtimalle vatandaşlıktan çıkarsa mahkemeler, hiçbir insan hakkı organizasyonu itiraz etmez. Ata Demirer‘in soundtrack’e kattığı cover’lar zaten apayrı bir keyif seviyesinde. Bu şarkılar hep beraber bu soundtrack albümü çok iyi seviyesine getiriyorlar. Tartışmasız efsane yapan şey ise üç başka şarkı.
Beni Affet.
Sensiz Olmaz.
İnleyen Nağmeler.
Sırasıyla Özcan Deniz & Ragıp Savaş ikilisi, Müslüm Gürses ve Erol Büyükburç tarafından yorumlanan bu parçalar –belki filmin hikayesine de eklemlenmiş olduklarından– yürek burkuyorlar, ruh buruyorlar. Kalbinizin en derin, en Anadolu yerine dokunuyorlar kanunları, usulleri ve nağmeleriyle. Bizim efkar dediğimiz, başka kimsenin de başka hiçbir şey diyemediği o tabirin gönlünden, kalbinden filizleniyorlar. Bir anlamda, umudun ve hüznün paylaşılarak birleştiği o yerden çıkıyorlar yani. Filmin geri kalanı gibi.
O yüzden, dinleyin, dinletin, ve gelin birkaç paragraf da bizimle övün. Ne dersiniz?