Netflix uyarlaması The Sandman görücüye çıkalı birkaç gün oldu, eleştiriler birer birer dizildi, bizler de o süreçte boş durmadık ve siteyi Sandman’e boğduk. Haksız da değiliz hani, insanı bir esere gönül verdiğine utandırmayan uyarlama sayısı bir elin parmağını geçmezken günahıyla sevabıyla sahiplenebileceğimiz bir çizgi roman uyarlaması izlemenin keyfini çıkartıyoruz.
Her birimizin fantastik yahut bilim kurgu / fantastik türüyle tanışma macerası birbirinden farklı ve yine de her yeni kitap, yepyeni bir evren demek. Hepimiz, bir yerinden yakalanarak giriş yapıyoruz bu evrenlere. Nereden başlayacağını bilemeyip bocalayanlar için, herkes bir başkasına tutkuyla bağlandığından hangisine gönül vermesi gerektiğinden emin olamayanlar için, bütün forumlarda hepsi övüldüğünden hangisini gerçekten seveceğini kestiremeyenler için, sadece ilk kitapları kapsayan birer izlenimin yer aldığı bir serüvene girişmiştim. Serinin en yeni eklemesi de böylece Sandman isimli güzide eseri, diziyle keşfedenler için ve son bölümü kapattıktan sonra “Ya bu beni kesmedi, acaba çizgi romanını okusam mı?” diyenler için geliyor.
İçlerimizi de bir ferahlatmak lazım: serinin ilk cildiyle ilgili arka kapağına yazılamayacak şeyler söylemeyecek; temel ve genel bilgiler dışında hiçbir spoiler vermeyeceğim.
Ne Anlatıyor Bu Seri?
Seride, Morpheus, Kai’ckul ya da Oneiros gibi isimlerle tanınan ve rüya kavramının somutlaştırılmış biçimi olan Sandman’in çoğunlukla fanileri de içeren maceralarına konuk oluyoruz. Yazımızın odağını oluşturan Prelüdler & Noktürnler’de Rüyaların Efendisi Sandman, okülte meraklı bir adamın yaptığı acemi büyü nedeniyle fani dünyada yetmiş yıldan fazla esir kalıyor; bu esnada Uyanık Dünya’daki insanlar da beklenebileceği gibi kaçan düşler ve kabuslar sebebiyle birçok problemle boğuşuyorlar.
Sandman’i esaretinden kurtulduğunda ise öncelikle gücünün kaynağında bulunan ve kendisinden çalınan üç nesneyi bulabilmek için üç ayrı maceraya çıkma zorunluluğu bekliyor. Kahramanımız evinden ayrılıp bir engelle karşılaşıyor, üç kimseden yardım alıp üç nesneyi arıyor; sonra da evine geri dönüyor. Bayağı klasik bir hikâye formülü içerisindeyiz anlayacağınız! Fakat serinin yazarı Neil Gaiman’ın da marifeti biraz burada, o çok alışkın olduğunuz yapıyı alıp bambaşka hikâyeler anlatabiliyor.
Sandman’in kendisi bir kere, kökenini yazılı kaynak açısından on yedinci yüzyıla kadar dayandırabildiğimiz ki muhtemelen sözlü kültürde daha da öncesi bulunan bir etiyolojik (nesnelerin, olguların kökenine ilişkin) efsaneye dayanıyor. Gaiman, Avrupa folklorunda insanları uyutan, gözlerine sihirli kumlar serperek güzel rüyalara teşvik eden ve ilham veren, uyandıklarında da kendisinden geriye, mutlaka yüzlerini yıkamak durumunda kalacakları bir çapak bırakan efsanevi bir karakteri alıp Habil ile Kabil veya cadıların tanrıçası Hekate gibi pek çok mitolojik figürle birleştirerek yeni hikâyeler yazıyor.
Dili ve Üslubu Nasıl?
Buraya bir çizgi romandan bahsettiğimiz için çizimleri de dâhil etmeliyiz. Çizimler ciltten cilde değişiklik gösterseler de hikâyeyi tamamlayıcılar ve bu açıdan estetik bir bütünü oluşturuyorlar diyebiliriz. Gaiman’ın Sandman’in kardeşleri olarak belirlediği diğer altı karakterle birlikte Sonsuzlar’a seçtiği tüm isimlerin aynı harfle başlamasından o karanlık, göndermeli İngiliz mizahına kadar detaycı ve dingin bir üslubu var. Tasvirler yahut kullandıkça bayatlaşacak punchline’lar ile sizi darlamıyor ama birkaç sayfada bir mutlaka ufuk açıcı bir tespitine ya da bir karakterin birkaç kere okunacak monoloğuna denk geliyorsunuz. Okuma keyfi açısından ilk bakışta tatmin etmeyeceği bir kimse bulmak zordur diye düşünüyorum.
Ne Kadar Uzun?
Ciltler özelinde konuşacağız, toplamda orijinal The Sandman olarak on bir cildimiz bulunuyor. Tabii hepsi bu kadar değil, serinin öncesine ait bir anlatı olan Uvertür geçtiğimiz günlerde dilimize çevrildi, Sandman hikâyelerinden sonra kendi serilerine kavuşan Constantine, Dead Boy Detectives gibi karakterler de var; devam etmek isterseniz her an daha uzun bir serüvene dönüşebilir anlayacağınız. İlk cilt Prelüdler ve Noktürnler’in sayfa sayısı 244, diğerleri de 150 – 250 aralığında değişiyor.
Dimağımızda Bıraktığı Tat Nasıl?
Sandman’in ilk cildi her şeyden biraz gösterip hiçbir şeyi de tamamen açık etmeyen bir yapıya sahip. Bir solukta güzel yazılmış hikâyeleri okuyorsunuz, ikinci seferde başka detaylar yakalamaya müsait durumdasınız ama daha fazlası olabileceğine dair bir his de hiç içinizden gitmiyor. Bunun da en büyük sebebi ilk ciltte tanıştığımız karakterlerin hayatlarının sadece ufacık bir kesitine dâhil olup sonra yolumuza devam etmemiz olsa gerek, tıpkı gündüze varan zamana kadar bize eşlik eden Morpheus gibi. Bir de sanıyorum ki karakterlerin çoğunun hikâyesini daha önceden çok kez dinlediğimiz için yazar, biraz okurunun hafızasına güvenmeyi seçmiş.
Bir hikâyeden diğerine geçerken hikâyelerin temaları gereği duygular arasında da geçiş yapıyorsunuz. 24 saatte geçen, fazla gergin bir hikâye de var bu ciltte; Ölüm’ün bir gününe konuk olup insanların son anlarına şâhitlik ettiğimiz, çok hüzünlü bir hikâye de. Hepsinin ortak noktası, bittiklerinde size, kendinizin cevaplaması gereken birtakım varoluşsal sorular bırakıyor olmaları sanırım. Dimağımızda ham bir tat kalıyor, bütün malzemeler elimizde ancak nasıl pişireceğimiz, tamamen bize kalmış.
Evren İlgi Çekici Mi?
“Uyuduğumuzda nereye gideriz?” sorusunun ilgi çekmediği bir gerçekliğimiz var mıdır? Zannetmiyorum!
Tabii serinin neyi anlattığından bahsettiğimiz başlıkta aslında biraz bu sorunun cevabına yönelmiştik, genel itibariyle serinin temalarından herhangi birine meraklıysanız Sandman’in evreni daha önce duymadığınız, tecrübe etmediğiniz çok fazla şeyi barındırmayacak. Evrenin içerisindeki karakterlerin çoğu da aynı şekilde: DC okurlarının tanıdıkları karakterler, Kelt mitolojisinde yer alan karakterler, semavi dinlerin kitapların referans verilen karakterler gibi gruplara ayrılabilirler; bunu da söylemek lazım. Bütün bunların birlikte nasıl işledikleri asıl ilgi çekici kısım ve Sandman masalının büyüsünü oluşturan temel unsurlardan biri de bu bence.
Kimler Sever?
Sandman içerisinde felsefe, ezoterizm, fantastik ve gotik yazın gibi pek çok alanı, dozları farklı olarak barındıran bir eser. Dolayısıyla bunlardan herhangi birisine ilginiz varsa ilk cildin başından mutlu kalkacaksınızdır.
Kimler Sevmez?
Fantastik, bilim kurgu veya bunların bir hibriti olsun, okuduğunuz seride hikâye ve diyaloglardan çok geniş ve detaylı bir dünya kurulumu arıyorsanız, tam olarak neyin ne olduğunu, nasıl gerçekleştiğini keşfetmek istiyorsanız Sandman size göre değil. Bir noktada masalsı bir dünyaya girdiğinizi ve her şeyi de bilemeyeceğinizi kabul etmeniz gerekiyor. Bir de Sandman’de neredeyse hiç aksiyon yok, sorunlarımızı konuşarak çözüyoruz. Bu da beklentiyi ayarlamak için yardımcı olabilir.
İkinci Kitabı Açtırır Mı?
İlk cilt kendi içerisinde yapısal olarak tüm klişeleriyle bir kahramanın yolculuğunu anlatıyor, bu yolculuğun hikâyesini de kendi içerisinde tamamlıyor. Nitekim cildin son hikâyesi Kanat Sesleri de bir bitişin olması gerektiği gibi hem bir sona hem de yeni bir başlangıcın ümidine dair. Sizi hızlı bir merakla ikinci cilde yöneltmeyeceği kesin ancak hikâyelerde yer yer ucu açık bırakılan cümleler, bir daha göreceğimizin düşündürüldüğü karakterler de yok değildi. Tüm bunların ışığında hangi buruk macerada durmak istediğinize bağlı diyelim.
Her ne olursa olsun Sandman, Prelüdler ve Noktürnler ile hayatınızda kapatmak istemeyeceğiniz bir sayfa açacak ve uzun vadede büyükçe de bir yer kaplayacaktır. Çoktan okumuş olanlar da yorumlara gelirse bana destek çıkacaklardır!
Adı sanı duyulan, oranızdan buranızdan çekiştirilerek okumanızın tavsiye edileceği seriler için yazacağım, ilk kitaplar özelindeki giriş serüvenim devam edecek. Sonraki yazılar için sizlerden tavsiye almayı çok isterim. Kim bilir, belki kendinizi adamaya cesaret edemediğiniz seriler vardır, onları yazarsınız? Bu serüvenin neresinde olursanız olun, bana katılır; bazen yön gösterir bazen benimle keşfeder bazen de “Hoop, orada dur!” derseniz, müteşekkir olurum.