Siz buna American Gods’ın dördüncü bölümü demişsiniz ama bu bildiğiniz “filler” bölümü olmuş Şaka değil ha, cidden bölümün ismine 3.1 falan deseler de olurmuş gibi geldi bana. Bir saatin sonunda elimde not defterimle kala kaldım ve “Ee ne oldu şimdi?” diye baktım ekrana bön bön. Çünkü bu bölüm ana kurgunun üzerine pek bir kat çıkamadı -en azından henüz…
Dördüncü bölüm ciddi anlamda “Laura’nın Maceraları” kıvamındaydı. Nasıl biri olduğunu, Shadow ile nasıl tanıştığını, öldükten sonra nasıl oldu da geri geldiğini falan gördük tüm bir saat boyunca. Ha ilerletecek çok bir şey katmadı dedik ama bölüm gayet on numara beş yıldızdı tabii, ona laf yok. Yine görsellik ve anlatışıyla bizi yüz üstü bırakmadı. Fakat gel gelelim bütün bir bölümün kahramanı Laura Moon olunca, insan mecburen onun dışında bir şey konuşamayacağından dolayı üzülüyor. Misal soğuk açılış dediğimiz sekanslar hiç yoktu; mitolojiye dair de biraz daha az gönderme vardı. İnsan ister istemez biraz arıyor önceki bölümlerdeki araştırma hevesini.
Şöyle ki, Laura Moon denildiğinde, başta Ozan olmak üzere, çoğu tanıdığım insan bana hoş şeyler söylemedi. Bir haltlar karıştırdığı konusunda büyük iddialar ortaya atıldı. Kızcağızın saf ve masum suratına aldanmamak en doğrusuymuş, ki spoiler vermeden anlatılmaya çalışılanlara da hak vermedim değil bu bölüm sonrası. Ah be Laura, o tonton yanakları sıkılacak insandın, niye öyle şeyler yaptın kuzum? Resmen içinde illet bir kadın yatıyormuş da haberimiz yokmuş!
Ateist Kumarhane Çalışanının Hazin Sonu
Şimdi, adım adım gidecek olursak Laura’nın Maceraları isimli bu bölümdeki bazı detayları sanırım çalıştığı yer ile başlatabiliriz. Her şeyden önce, Laura kumarhanede çalışan yalnız bir kadın. Bu çalıştığı kumarhane, giriş sahnesinden de gördüğümüz kadarıyla biraz Mısır’ın kültürel esintilerini taşıyor bünyesinde. İçki dağıtan garsonlar bile Kleopatra şeklinde giyinmiş kadınlardan oluşuyor. Bütün bunlar da, öldüğünde Anubis’le karşılaşmasındaki bağlantı noktalarından biri bana kalırsa.
Laura, Shadow’a anlattığı kadarıyla hiçbir şeye inanmıyor; öldükten sonra herhangi bir şekilde ruhunun yeniden canlanacağı gibi bir sonraki yaşam inancı yok yani. Tam anlamıyla, bir insan öldükten sonra biyolojik olarak çürümeye yüz tutar ve tüm gerçeklik budur diyor. Ateist olarak sayabilir miyiz kendisini? Neden olmasın? Gayet olur tabii! Hiçbir şeye inanmayan Laura’nın öldükten sonra Anubis ile karşılaşması ise, bir önceki bölümde karşılaştığımız Bayan Fadil ile bir noktada bağlantılı aslına bakarsanız.
Hatırlarsanız önceki bölümde Müslüman olan Bayan Fadil, öldükten sonra Anubis ile karşılaşmıştı. Kendi inançları doğrultusunda, teknik olarak Azrail’in bu görevi üstlenmesi gerekiyor. Yani İslam dininde yer alan, ölüm işlerinden sorumlu varlık o. Herkesi, kendi inancına göre bir ölüm meleği/tanrısı ziyaret edecek gibi bir basmakalıp düşünceyle yola çıkarsak elbette daha yarısına bile gelmeden tıkanırız. Buradaki olay, Bayan Fadil’in sözlerinde gizli aslında: Kendisi, Müslüman olsa da diğer inanışları da kabul ettiğinden falan bahsediyordu üçüncü bölümde. Hatırladınız mı? Hah, işte tam bu yüzden, Azrail yerine Anubis’in gelmesi çok da iç gıcıklayıcı bir ayrıntı değil.
Ama elbette ki, şöyle küçük bir ayrıntı daha var: Neden dizideki her ölen karaktere Anubis gidiyor? Bunun cevabı, Nerdist tarafından şöyle yorumlanmış, ki ben de mantıklı bulduğum için sizlere aktarmak istiyorum. Anubis, yalnızca ölülerin tanrısı olarak anılmıyor mitolojide; aynı zamanda “kayıp ruhların yönlendiricisi” gibi bir görevi daha yer almakta. Bu kayıp ruh mantığı da, zaten yer altı ve ölümle alakadar olan kutsal varlığın sorumluluğuna bırakılmasından geliyor bence. Yunan mitolojisinde bu biraz daha farklı mesela, yönünü şaşırmış ve kaybolmuş ruhlar Hades’in yönlendirmesinden geçmiyor misal. Fakat burada Anubis her türlü görevi üstlenerek, tüm ruhlara yolu aydınlatan bir figür haline geliyor.
Şimdi elimizde olan her şeyi bir tekrar gözden geçirelim: Bayan Fadil her inanışa saygılı, Anubis geldiği vakitten bu yana her ölüyü ziyaret etti ve bir de kendisi kayıp ruhların yönlendiricisi. Hah tamam o zaman, buradan devam ediyoruz. Tüm bunların Laura ile olan ilişkisi de kayıp kişilik kısmında düğümleniyor yanılmıyorsam . Zira Laura, kendisinin de belirttiği üzere, çok yenilikçi ve değişik şeyler yaşamamış bütün bir hayatı boyunca; tam anlamıyla bomboş ve kayıp bir hayat. Bayan Fadil gibi elinden gelenin en iyisini de denememiş, üstelik yüreği iyi bir insanınkine eş bile değil! Tüm bunları topladığınızda Laura’nın aslında karanlık dünyaya, yani sonsuz azap cezasına çarptırılması gerektiğini elde ediyorsunuz, tıpkı Anubis’in de belirttiği gibi. Fakat gel gelelim, işler bu yönde gelişmiyor. İyi biri olmadığı için “ikinci bir hayat” şansı gibisinden bir lükse sahip olmamasına rağmen, o sırada bir güç tarafından dünyaya yeniden yollanıyor. Bu sahneleri izlerken, Laura’nın “yaptığın kakayı temizle” tarzında bir emirle yeniden hayata döndürüldüğünü düşünmüştüm bir bakıma. Tüm bir hayatının bu tezeğimsi ve sinek çeken parlaklığında, düzeltmesi gereken çok şey olduğu zaten tüm izleyiciler tarafından da biliniyor. Çok uzak ihtimal değildi gözümde, en azından o an için…
“Çürü, Çürü, Çürü!” – Sinekli Laura’nın Kaderi
American Gods, bize iki bölümdür ölen insanların bir bakıma inançları ve hayatta gerçekleştirdikleri doğrultusunda ilerleyen türde bir “sonraki yaşama” tabii tutulduklarını anlatıyor. Bayan Fadil olan Müslüman teyze, hayatını iyi doğrultuda ilerletmiş biriyken Laura tam anlamıyla kayıp ve boş bir hayat yaşamış. E zaten sonraki yaşama da inanmıyor, direkt bedenler çürür diye düşünüyor kendisi. Peki bu inanışının, bir zombi olarak hayata dönmesinde bir bağlantı yakalayabilir miyiz? Elbette!
Dizinin altyapısında bir “sonraki yaşam” düşüncesi olduğu bariz; Laura’nın inancı ise bunun tam aksi doğrultusunda; yani çürümek yönünde. Bu iki düşünce bir araya geldiğinde, hayata bir zombi olarak dönmesi Laura’nın kendi kuyusunu kendisinin kazmasına sebebiyet veren bir etken bana kalırsa. Mesela Bayan Fadil, eğer imkanı olsa daha iyi şeyler yapabileceğinden falan bahsedip duruyordu Anubis’e; ki muhtemelen Duat’taki o kapıdan geçtikten sonra yaşayacağı hayat da bu düzlemde olacaktır. O yüzden sadece çürüyeceğine inanan Laura için, ama sadece onun için, bu sonraki yaşam tantanası gerçekten de çürümekten başka bir şey olmayacak.
Tabii burada bana, tam da bu konuda karşı çıkmak isteyenlerin “Öldükten sonra gerçekten çürümüş olabilir ama ölmeden önce de sinek çekiyordu bu hanımabla.” diye bir argüman sunabileceklerini düşünüyorum. Zira cidden ilgi çekici bir semboldü o sinekler detayı. Burayı çok berbat bir espriyle “Onun içi çürümüş; hayata karşı bir ne bir isteği ne de bir enerjisi yoktu. Kayıptı. Halihazırda yaşayan bir ölüydü.” şeklinde bırakmayacağım elbette, birkaç İngilizce kaynaktan edindiğim bilgiyle bir iki yorum katmak istiyorum izninizle: