Bir inceleme yazısının başında değilsiniz. Zaten mevzu bahis eser öyle bacak kıran incelemelere konu olacak kadar ciddi bir iş değil. Bir otaku yazısı başında ise hiç değilsiniz. Çünkü karşınızdaki yazarın anime kültürü “canım farklılık ve Japonca çekerse izliyorum” seviyesinin pek de üstünde değil. O yüzden bu yazıyı dost muhabbeti arasına sıkıştırılmış bir tavsiye olarak kabul edin; daha çok, yemek yerken seyirlik bir şeyler arayanlara hitap edecek garnitür niyetine bir tavsiye.
Boku No Hero Academia temelinde; Naruto, Bleach, One Piece gibi dünyaca ünlü shonenlerin -yani genç erkek başkahramanlı mangaların- yayıncısı Jump!’ın Kohei Horikoshi imzalı yeni shonenlerinden biri. 2016’dan beri de Kenji Nagasaki‘nin yönetmenliğinde anime olarak yayın hayatına devam ediyor. İki sezonu bitmiş, üçüncüsü nisan ayında yayınlanmak üzere pusuda.
Anime, hiç olmayan ya da rakiplerine göre çok alt seviyede olan güçlerine rağmen ‘bir numara’ olmak için çabalayan -ne ilginçtir ki renkli saçlı- bir çocuğun hikayesi. Evet, yanlışlıkla sıradan bir shonenin şablonunu çıkarttım. Boku No Hero Academia’nın başkahramanı Izuku Midoriya’nın durumunda bu şablon, hemen herkesin doğuştan bir süper güce sahip olduğu bir Japonya’da kendisi koftiyken süpriz sonucu girdiği kahraman akademisindeki rakiplerini geçebilmek ve güçten düşmek üzere olan mentoru, en büyük kahraman All Might’ın yerini tutabilecek ve hatta onun üstüne çıkabilecek bir süper kahraman olmak gayeleriyle süsleniyor. Hikayenin temeline yerleştirilen akademi, animeye yön veren başlıca faktörlerden. Bu faktör aynı zamanda bir kahraman hikayesinde izlemekten/okumaktan en keyif aldığım “hazırlık” aşamasını bütün bir diziye yaymış oluyor. Anlayacağınız mutantları kozmik savaşlar yerine Yetenekli Çocuklar Okulu’nda görmeyi sevenler Boku No Hero Academia’ya mutlaka göz atmalı.
Animenin ismindeki –tercümesiyle Benim Kahraman Akademim– öznenin Midoriya’yı işaret ettiği açık. Her bölümün başında onun sesinden bu hikayenin nasıl bir numaralı kahraman olduğunun hikayesi olduğunu duyuyoruz. Ancak Midoriya’nın en ilgi çekici ya da merak uyandırıcı karakter olduğunu söylemek zor. Hatta bu konularda kendisine ilk sıralarda yer bulabileceğini dahi sanmıyorum. Bu bir shonen için elbette dev bir eksi. Ana karakterin kasıtlı olarak düz tasarlandığını anlayabiliyorsunuz. Hayatında, kendi çabasıyla sonradan kazanacakları haricinde özel hiçbir şeyi olmayan bir karakter yaratılmaya çalışıldığını düşündüğünüzde tercihe hak verebiliyorsunuz. Fakat ana karakter bu derece düzken yan karakterler üst düzeyde ilgi çekici olunca ciddi bir dengesizlik ortaya çıkıyor, bir bölüm daha açmaktaki motivasyonunuz Midoriya’nın sonraki bölümde ne yapacağını görmek değil de Bakugo’nun, Todoroki’nin, Shigaraki’nin neler yapacağını görmek oluyor. Neyse ki yan karakterler ilgi çekerken yolları Midoriya’yla kesişiyor da ana karakter sıkıcı olmaktan kıl payı kurtuluyor. Bu yüzden animenin ismini sadece Kahraman Akademisi kabul ederseniz izleyeceklerinizle daha tutarlı bir isme kavuşursunuz.
İlk iki sezon son bölümlerine kadar sadece akademi ve All Might’ın durumu üzerine yoğunlaşırken shonenlerin demirbaşı gizemli kötüler sezon sonlarında kendilerini gösteriyor. Bokuno Hero Academia bu sefer ilgi çekicilik konusunda dengeyi tutturabiliyor. Shigaraki, Stain, All For One; şimdiye kadar heyecan yaratabilmiş kötüler ve animenin bu heyecanı devam ettirebileceğini mangaların ileriki sayılarına baktığımızda görebiliyoruz.
Son aşamada daha teknik meselelerden bahsedecek olursak çizimlerin gayet modern ve göze hoş geldiğini söyleyebiliriz. Kurgunun sonu gelmeyen flashbackler yüzünden kusurlu olduğu açık fakat diğer animelerin aksine heyecanlı bir şey vermeden önce seyirciyi izlemekten vazgeçme düşüncesine kadar bekletmiyor. Jenerik ise bittiği saniyeyi ezberletecek kadar sıkıcı, üçüncü kez dinlemeye tahammül edemedim. Otakuların büyük derdi, uzun sezon araları neyse ki Boku No Hero Academia’nın huylarından biri değil.
Ben son iki haftadır yemeklerimi Boku No Hero Academia eşliğinde yiyorum ve animenin beni uyumadan önce bir bölüm daha izletecek kadar sürüklediği anları oluyor. Nadir bulduğum boş vakitlerimi beni yormadan dolduracak bir seyirlik bulduğum gibi size de tavsiye etmek istedim. Kulak verecek olursanız Muhit’te bu yazının altında ya da animenin ana başlığında muhabbetin belini beraber kırarız. Beklemedeyim!