İnternet artık dünyanın en büyük sanat galerisi olduğundan beri, burayı mecra olarak belirleyip kendisine iş çıkartan insanların sayısı hatırı sayılır bir seviyede. Öyle ki, eskisi gibi bir film izleyip hayatınız değişmiyor artık. YouTube’a giriyorsunuz. Bir videoya tıklıyorsunuz. Hayatınız değişiyor. Hoşluğuyla müstesna bir günün sabahı bir Geekyapar videosu açıyorsunuz, ve siz biliyorsunuz ki, hayatınız komikli bir video tarafından kurtarıldı.
Bir insanın taze, umut kokan, ama bir yandan da korku dolu arayışını anlatan bu videoyu izledikten sonra şunları düşüneceksiniz: Cehennemi cennetten ayırabiliyor muyum ben? Mavi gökleri acıdan ayrıştırabiliyor mu gözlerim? Bir yeşil ova görsem, onu soğuk çelik raylardan ayırt edebilir miyim? Bir peçenin ardında bir gülümseme görsem tanır mıyım? Tanıyabilir miyim? Bunların hepsini sorgulayacaksınız. Kalbiniz, ruhunuzu kemirecek.
Çünkü bu tip videolar karşınıza zor zamanlarda çıkar. Bu bir film değildir, ortada bir Mekhi Phifer yoktur, bu sizin hayatınızdır. Ve zamanlar o kadar zorludur ki, o kadar daha da zorlu olmaya devam ediyordur ki… Siz sizden olanı beslemeye çalışıyorsunuzdur, ama belki bir ebeveyn olmak, belki de; ne bilelim, bir star olmak, ya da herhangi bir şey, başınızı ağrıtıyordur. Hepsi sizin tek bir yerde kalmanızı engelleyecek denli fazla gelir, bir günlük monotonluk bile sizi salyangoza çevirir. İşte o monotonluğu kırar bu tip videolar.
Sonra o muhteşem video, o başyapıt, o tüyleri diken diken eden şaheser sonlanır. Siz biliyorsunuzdur sonlandığını. Tüm zaferlerinize ve büyülerinize rağmen video biter. Sonra siz şairin dediğini anımsarsınız: Gülmek kolaydır. Nefret etmek kolaydır. Ama zarif ve nazik olmak kuvvet ister. Heyhat, video bitmiş, bitmiş, bitmiştir. Artık sözler uçmuş, hisler kalmıştır geriye. İyi bakın o hislere. Gözünüz gibi sevin. Koruyun. Kollayın. Ve bu videoyu izleyin.
Bir dakika doktor bey.
Buyurun.