7. İlk ziyaret ettiğiniz kasabanın illa ki yanması
Bu da yıllardır süre gelen garip bir klişe. İstisnası da hakikaten çok azdır. İlk ziyaret ettiğiniz kasaba ya cehennem ateşlerinde yanar, ya ejderha dağıtır, ya da düşman orduları ilk oraya girer. Gerçekten bunu da anlamaya çalışırken devrelerimizi yakacakmış gibi hissediyoruz. Neden? Hani bu kadar mı “beyler olay ciddi” havası vermek için başka yöntem düşünemediniz arkadaş? Niye ilk köy? Bunun bilim kurgu versiyonu da ilk gezegendir bak. Neredeyse istisnasız her oyun…
8. Fıçı ve kutularda saklanan loot
Yahu niye? En saçması da bu hakikaten bunun. Her rol yapma oyununun sonlarına doğru resmen kutu/fıçı fetişisti olursunuz. Hiçbir zaman da içinden faydalı bir şey çıkmaz, ama siz hep “ya çıkarsa?” diye, “ya bakmadığım fıçıdan epik item düşerse?” korkusuyla kutu kutu pense gezmeye başlarsınız bir noktadan sonra. Zaten bir de “o senin kutun mu ulan” sorunsalı var. Tüm diyarın kutuları fıçılarına ipotek koymuşuz sanki. Yapmayın artık bunu ya!
9. İlla ki her kasabanın questlerinin çoğunlukla tavernalardan gelmesi
Bu sadece bir RYO klişesi değil, fantastik/bilimkurgu edebiyatının da bir klişesidir. Tavernaya gidersiniz, orada kapşonlu biri gelip size gizemli bir görev verir. Her kasabada da bu böyle olur. Her kasabanın da tavernası vardır bu arada. Bu da biraz saçma değil mi? Niye yani? Yorgan döşek yüz kişilik bir nüfusa sahip küçük kasabanın niye bir tavernaya ihtiyacı var onu anlamadım? Siz hiç gerçek hayatta oteli olan köy gördünüz mü arkadaş?
10. Şahsi öneminiz ne olursa olsun verilen getir götür questi
Sen dünyayı mı kurtarıyorsun? Seçilmiş olan mısın? Evrenin kaderi sana mı bağlı? Yaptığın her neyse büyük bir aciliyeti mi var? Herkesin hayatını kurtarmak için mi savaşıyorsun? Okey, şimdi şu paketi alıp benim iki kasaba ötedeki kuzenim Larric’e götürebilir misin? Süpersin. Tamam.
11. İçinde örümcekleden başka bir şey olmayan mağara bölümü
İlk düşman haşarattır, haşaratın türü değişir, ama şu klişe sittin sene de geçse değişmez. İlla ki oyunun bir noktasında, içinde örümceklerden başka bir şey olmayan bir mağaraya gireriz. Alakalı olmasa da gireriz. O dakikaya kadar hiç örümcek görmemiş olsak da gireriz. Hep de size ağ atıp, “stun” falan ederler bir süre. Son, boss örümceğin de illa ki düşürdüğü örümcek temalı süper bir eşya vardır. Biraz canlanın artık RYO yapımcıları, biraz çizginin dışında düşünün. Fütüristik oyun yapıyorsunuz, yine örümcekli mağara!
12. Kıyamet seviyesine yükselmiş bir tehlike
Batılı RYO oyunlarında hiçbir tehlike “ya abi, bi sorun var, çözebilir misin?” seviyesinde olmaz. Hatta “yardımına çok acil ihtiyacım var!” seviyesinde de olmaz. Batılı RYO’larda tehlikenin seviyesi hep “Kıyamet geliyor, dünya başımıza yıkılacak, tek çare sensin sessiz kahraman!” civarındadır. Yukarı çıkar, aşağıya inmez. Ya bir “undead” vebası yayılmaktadır, ya cehennemin kapıları açılmıştır, ya yıllardır görülmeyen kadim bir yaratık tekrar savaş alanlarına dönmüştür, ya da bilim kurguları konuşuyorsak, daha önce eşi benzeri görülmemiş bir kitle kıyım silahı icat edilmiştir. Bir tane de RYO yapın da sakin sakin oynayalım be…
13. Boss’u katiyen tek bir dövüşte yenememek, ya rövanşa ant içmek, ya da iki kısımda dövüşmek
Tabii tehlike demişken… Bir tane, öldürdük mü tüm sorunun çözüleceği bir boss vardır. İlla ki vardır. O bossla oyunun başında bir kere kapışırsınız. Niye mi? Çünkü iki sonuç çıkar o ilk kapışmadan. Ya yenilirsiniz, sonra güçlenip rövanşı almaya ant içersiniz, ya da kıl payı yenmeyi kaçırırsınız; o andı düşmanınız içer. Tabii sonda kazanan hep siz olursunuz, ama o ilk karşılaşmanın yankıları son savaşta hep duyulur. Ya düşmanınız, ya siz, “Artık daha güçlüyüm” minvali bir laf edersiniz; ya da birisi illa “Bu sefer elimden kaçamayacaksın!” der…. O da mı olmadı? Eğer boss ile tek bir dövüş yaşıyorsanız, illa ki daha güçlü bir formu vardır, onu da sonda gösterir. Bu da yıllardır hiç değişmez.