3) The Banshees of Inisherin

The Banshees of Inisherin
The Banshees of Inisherin

Yılın sonlarında izlediğim The Banshees of Inisherin, sade ve münferit bir hikâyenin sinema aracılığıyla insana nasıl bütün o büyük ve şatafatlı ‘efsane’lerden daha çok dokunabildiğini hatırlatan bir film oldu. Aslına bakarsanız Hollywood’un yıldız geçidi, üstü çok dolu altı ise -her bir yıldıza en az sekiz dakika ekran süresi vermek adına- çok boş filmlerinin yerine böyle dört başrolünün yeteneklerini sonuna kadar kullanan, elindeki imkânı da “En iyi görsellik”, “En yüksek bütçe”, “En harika kostüm” gibi bir şeyleri kanıtlamak yerine, tutarlı ve insancıl bir hikâyeyi anlatmak için değerlendiren filmleri hepimizin özlediğini düşünüyorum. Yanılıyor olsam dahi ben böyle filmler izlemek istiyorum. – Deniz.

In Bruges ve Seven Psychopaths gibi çok fazla sevdiğim filmlere imza atmış olan Martin McDonagh, bu yılın da şüphesiz en iyi filmlerinden birini yapmış. En yakın iki arkadaştan birinin aniden aralarındaki iletişimi kesmesi üzerinden ilerleyen film, taraflardan birinin anlam verememe, inkâr ve çaba süreçlerini; diğer tarafın ise kararlılığını ve tüm bunlardan meydana gelen absürt durumları öyle güzel ele almış, öyle iyi diyaloglarla süslemiş ki, insanı sürükleyip bambaşka yerlere götürüyor. Film hem çok komik hem de çok can yakıcı, tıpkı aniden görüşmeyi kestiğimiz insanlar gibi. – Hilal.

2) The Batman

the batman, matt reeves
The Batman

Bu sene beni birkaç film dışında pek de fazla heyecanlandıran yapımlar beklemiyordu. Bu yüzden umudumu yenmiş, kendimi yüksek beklentilere göre hazırlamamıştım. Duyurulduğu günden beri beklediğim The Batman ise bu sene tadını çıkarabildiğim ve izlerken heyecanlanabildiğim filmlerden oldu. Batman gibi belli başlı ‘popüler‘ ya da ‘ikonik‘ diyebileceğimiz karakterleri izleyerek büyümüş bir nesil olarak bu yapımlar bizleri evimizde gibi hissettiriyor. En azından bendeki etkisi hep böyle olmuştu. Batman yapımları nostalji damarımdaki kanı kaynatan nadidelerden oluyor genelde. Tabii başarılı bir yapım izlemenin keyfi de eklendiği zaman alınan zevk dolayısıyla artıyor. Bu filmde diğer Batman filmlerine nazaran daha farklı bir Bruce Wayne izlemiş olsam da aradaki farklılık, bir o kadar da alışılmıştı benim için. Çünkü Arkham serisinin bir muadili olarak The Batman filminin atmosferini zaten yakalamıştım. The Batman, filmleri dışındaki tüketmiş olduğum oyun ve çizgi roman serilerine çok yakın bir havaya sahipti. Batman’in maskesinin altındaki kimliğinin ve dedektif yanının beklediğim gibi bir baskınlığa sahip oluşu kendim adına tatmin ediciydi. Bruce Wayne’in ve düşmanlarının psikolojisini anlama yönünde vakit ayırılması ise damakta ayrı bir tat bıraktı. Bu yorumları barındıran evrendeki Batman’i ve çeşitli vilianları izleyecek olma, kafalarının içine girecek olma fikri merak uyandırıyor. Gelecek olan devam filmini heyecanla bekliyorum. – Gaye.

Mevzubahis Batman olunca hiçbir zaman objektif olamayacağım. Dark Knight serisi gibi bir fenomenin bir daha gerçekleşmeyeceğini kabullendim artık. Ne The Batman en güzel Batman filmiydi ne Robert Pattison en iyi Batman’di ne de diğer herhangi bir şey, daha önce bir Batman filminde yapılmamış kadar iyiydi. Günün sonunda güzel bir Batman filmiydi ve güzel bir filmdi. Batman fanboy’u olduğum için de yıl içinde dilimden düşmedi. – Mert.

Aslında Nolan üçlemesinin tarzının fazla aynısı olması, biraz tekrar hissi yarattığı için çok da vurucu değildi bu film ama o tarzın muhteşem olması ve tam benim aradığım tat olması ile bu senenin gene de en iyi filmi. Guilty pleasure ftw. – Ömercan.

1) Everything Everywhere All At Once

Everything Everywhere All At Once
Everything Everywhere All At Once

Bazı filmlerden beklentiniz o kadar yüksektir ki izlerseniz hayal kırıklığına uğramaktan korkarsınız. O yüzden izlemeyi ertelersiniz, ta ki içinizdeki merak galip gelene kadar. Everything Everywhere All At Once 2022 yılının o filmiydi. Multiverse of Madness’ın yaşattığı hayal kırıklığından sonra çoklu evrenlerle ilgili tüm hevesimi, tüm beklentimi bu filme yükledim. Ne mutlu ki Everything Everywhere All At Once beni hayal kırıklığına uğratmadı. Filmin en başarılı yaptığı şey kesinlikle paralel evrenleri ele alışındaki özgün bakış açısıydı. Oldukça karışık olan paralel evren meselesinin üzerinden kurgusu ve güçlü senaryosuyla gelmiş. Dövüş sahnelerindeki akıcılığı da takdire şayandı. Bu filmi hâlâ izlemediyseniz hata ediyorsunuz, koşun izleyin! – Aslı.

Everything Everywhere All At Once’ın neresini övmeye kalksam bir başkasının tam orasından methiyeler dizdiğini görüyorum. Bu yüzden çabalamaktan vazgeçiyor ve sadece, koca bir salonda karmakarışık bir hikâyeyle paralel evren konseptini izlemeye gelen herkesi, birkaç dakikalığına mutlak sessizlikte bırakıp da iki taşa baktırma kararı alan bu filmi alkışlıyorum. Müthiş. – Deniz.

Çocukken izlediğimiz çoğu film bizim için büyüleyici ve şaşırtıcıdır. Yaşımız ilerledikçe bu büyülenme hissini maalesef yitiririz. Everything Everywhere All at Once, bu hissi yıllar sonra bana tekrar yaşatan film oldu. İzlerken sanki sevdiğim her yemeğin olduğu bir yemek masasındaydım. Wong-Kar Wai filmlerinden Rick and Morty’e kadar ilgi duyduğum her şeyi içinde bulabildim. Sanki bana özel verilmiş bir partiden çıkmışım gibi çıktım sinemadan. Birbirinin kopyası dev filmlerin baskın hâle geldiği sinema sektörüne güneş gibi doğması da beni ayrıca mutlu etti. – Hilal.

Hem zekice hem sımsıcak hem komik hem de tamamen sürpriz olan bu filmi beğenmemek için sadece NBC filmi seviyor olmak lazım. Ya da genel olarak film sevmiyor olmak lazım. Bir şey lazım. – Ömercan.

İşte böyle sevgili geekler, 2022’yi film yönünden bu hislerle kapattık. Siz hangilerini izlediniz ve sevdiniz? Katıldığınız, katılmadıklarınız var mı; nasıl bir sıralama önerirdiniz? Listelerinizi bizimle paylaşın, biz de kaçırdıklarımızı görürüz böylece.

1 2

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.