İlk sezonun üzerinden geçen 2.5 sene… Bir yarısı 2023’ün Kasım ayında, diğer yarısı 2024 baharında yayınlanan 8 bölüm… Geç oldu, güç oldu ama Invincible 2. sezon nihayete ermeyi başardı. Peki ikinci kısmını bölüm bölüm incelemeye çalıştığımız bu sezonun finali nasıldı, genel olarak 2. sezondan aradığımızı bulabildik mi, gelin birlikte irdeleyelim.
Önceki bölüm Angstrom’un Debbie ve Oliver’ı rehin almasıyla sonlanmıştı. Sezon finali elbette ki tam o noktadan başlıyor ve Mark, annesi ile kardeşinin yardımına koşuyor. Ailesi tehdit edilirken farklı farklı evrenlere gönderilerek Angstrom’un tabiri caizse parmağında oynattığı Mark iyice sinirleniyor ve hızını alamayıp bilmediği bir evrende Angstrom’u öldürüyor. Bu sezon boyunca babasına benzemediğini kabul ettirmeye çalışan Mark, babası ile arasındaki önemli bir farkı, “öldürmeme prensibini” çiğniyor.
Bölümü seversiniz sevmezsiniz o tartışılır, ama şu bir gerçek ki Invincible dizisi karakterlerin duygu durumlarını ve davranışlarının sonuçlarıyla yüzleşmelerini çok iyi yansıtıyor. Bence “sezon finali” ağırlığını veremeyen ve aksiyon noktasında aksayan 8. bölüm, Mark’ın yaşadığı çelişkiyi aktarma konusunda oldukça iyiydi. Mark birini öldürdü evet ama düşmanı yeterince güçlü olduğunu iddia ederken ve söz konusu annesi ile kardeşiyken yaptı bunu. Gücünün sınırlarını henüz kimsenin kavrayamadığı Mark’ın gözünün dönmüşlüğünü de gördük. Tüm bunları izlememiz, Mark’ın yaşadığı kafa karışıklığına dâhiliyetimizi kolaylaştırıyor.
Bu dizinin iyi yaptığı bir diğer şey, süper kahraman hikâyelerinin önemli elementlerini kendi yorumuyla işlemesi. 7. bölümde Marvel’ın insani kahramanları ile DC’nin tanrılarından esintiler görmüştük mesela. Bu bölümde de yine bir klasiği, öldüren ile öldürmeyen “kahraman” arasındaki farkı işlediler. Daredevil’la Punisher’ın çatıda tartıştığı, Joker’in “kötü bir gün” geçirerek Batman’den ayrıştığı o malum fark. Bazılarına göre kahraman kelimesinin başına “anti” takısını ekleten, bazılarına göre kişiyi direkt olarak suçlu kategorisine sokan bu eylemi Mark da gerçekleştirdi. Babasına benzemek istemeyen Mark “kötü bir gün” geçirdi ve katil oldu.
Kahramanlar ile düşmanları arasında ince kırmızı bir çizgi görevi gören “can alma” hususu, Invincible için ayrıca önemli. Çünkü Mark esasen bir Superman rolünde bu evrende. Onlardan çok daha üstün olmasına rağmen insan içinde insancıllığını kaybetmeden yaşamaya çalışıyor, Viltrumluları bu yüzden karşısına alıyor; fakat işte Invincible öyle bir dizi ki iyilik timsali kahramanı bile katil olabiliyor. Snyderverse’te oldubittiye getirilen bu mevzu, Invincible’da karakterin sonuçlarından sorumlu olacağı ve psikolojisinin etkileneceği bir olaya dönüşüyor.
Sezon finalini çizgi romanın yaratıcısı Robert Kirkman’ın yazmasının etkisi var mıdır bilemiyorum ama Mark eyleminin sonuçlarını düşünürken son paragraflarda yazdığım her şeyi düşündürtmeyi başardı bana. Bu sezon yeterince travma sonrası stres bozukluğu izlememizden dolayı yorucu gelmiş olsa bile Invincible’ın neleri iyi yaptığını gösteren bir bölüm olmuş oldu. Yorucu demişken, her yerde çoklu evren muhabbeti görmekten sıkıldınız mı ya? Evet, bu da çizgi romanların kilit elementlerinden bir tanesi ama zaten ortalık karışıkken üstüne bir de zaman paradoksu sosuyla sunulması beni yordu bu bölüm. Hâlâ daha Avengers: Endgame’in bile tartışılacak paradoksları varken burada gördüklerimi üzerine düşünmek yerine sonraki sezona kadar rafa kaldırdım zihnimde.
Invincible 2. Sezon Genel Değerlendirme
Sezon finalinin bana düşündürttükleri ve hissettirdikleri üzerine bolca konuştum ancak bu eksilerinden bahsetmeyeceğim anlamına gelmiyor. Aslında öyle eksileri var ki, sezonun genelinin sıkıntılarını da içeriyor.
İlk sezonda Mark’a ana kahraman, Omni-Man’e ana düşman diyebileceğimiz daha kompakt bir yapı izlemiştik. Bu sezonsa çoğu sonraki sezonlara yol yapmak için kullanılan yan hikâyeler ile genişleyerek kontrolden çıkan bir olay örgüsü vardı. Angstrom da bu sorunlardan nasibini aldı. Enteresan bir arka planı ve gücü olan bu karakter, sezonun sadece başında ve sonunda görünerek “esas düşman” hissiyatını hiç yaşatamadı.
Üçüncü sezonda kullanılmak üzere başlatılan yan hikâyelerden biri de Riley ve Jane’in hikâyesi. Mumya Ka-Hor’u canlandırmaya çalışan ikiliyi sezon finalinde izledik ve Invincible 2. sezona pek bir katkı sunmadıklarını söyleyebiliriz. Buradaki tek ilginç detay Riley’i Agents of Shield’ın Daisy Johnson’ı olarak bildiğimiz Chloe Bennet’in seslendiriyor olması.
Invincible 2. sezonun ilk sezon sonrasında yükselen beklentilerin altında kalma sebepleri arasında Omni-Man’in yokluğu da etkili bence. Hem karakter, hem de J.K. Simmons’ın sesi öyle güçlü ki sezon genelinde ekran süresinin azlığı oldukça fark edildi.
Evet, tabii ki de “beklentiler” bu sezonun ağızda kekremsi bir tat bırakmasına neden oldu. Çıkageldiği 2021 senesinde süper kahraman janrına yeni bir soluk getiren Invincible, ilk sezondaki etkileyicilik ve şoke edicilikten uzak, o sezondaki travmaların sonuçlarını izlediğimiz daha duygusal bir sezon izletti bizlere. Bölüm incelemelerinde dilim döndüğünce belirtmeye çalıştığım gibi, Invincible bu yaptığı işte iyi ama beklentilere yetişmesi için 3. sezonda daha da iyisini yapması gerekiyor.
1 Comment
Boşuna beklemişiz o kadar bu sezonu. Vasatlık abidesi bir hayal kırıklığıydı. Tek başına Atom Eve özel bölümü tüm sezonun toplamında daha çok zevk vermişti.