Belki de dünyanın en büyük hikayesini yaratan ve anlatan John Ronald Reuel Tolkien hakkında ne düşünüyorsunuz? Ona ne kadar hayransınız? Yazıma bunları sorarak başlıyorum, çünkü Tolkien filmi hakkında konuşmadan önce ona ne şekilde baktığımı, filmi hangi gözle izlediğimi anlamanızı istiyorum. Böylece fikirlerimi daha iyi bir şekilde tartıp kendi kararınızı verebilirsiniz diye umut ediyorum.

tolkien-with-his-pals-at-school-780x405

Çocukken diğer yaşıtlarım kendilerine fantastik eserlerden roller seçerken ben hep hikaye anlatan ozan olurdum. Kendi maceralarımı yaşamaktansa, başkalarının hikayelerini anlatmayı çok daha fazla severdim. Hep gizemli biri olarak gördüm ozanları, hayallerimde ateşinizin başına gelip size inanılmaz büyük kahramanların maceralarını anlatan ve daha sonra geldiği gibi gizemli bir şekilde kaybolan insanlar olarak düşledim onları. Sonuçta hikayeleri anlatan bir ozan olmadıktan sonra kahramanların yaptıkları kahramanlıklar neye yarar öyle değil mi?

Biz geekler için birçok eserin yeri ayrıdır. Kimimiz Hary Potter serisini daha çok sever, kimisi Kral Katili Güncesi’ni daha özel bulur kimisi de Taht Oyunları’nın yazılmış en iyi fantastik olduğunu iddia eder. Ama konu Yüzüklerin Efendisi olunca hepimiz ceketimizi ilikleyip saygı duyarız.

Bunu söylerken birçok insan yanlış anlayıp Yüzüklerin Efendisi serisinin anayasamızın ilk üç maddesi gibi tartışılamaz ve tartışılması teklif dahi edilemez olduğunu düşünüyor; amma velakin yanılıyorlar. Tabii ki Yüzüklerin Efendisi de dünyadaki her şey gibi hakkındaki her konuda tartışılabilir, üzerinde konuşulabilir. Ama bunu yaparken bir şeyi de unutmamak gerekir; Yüzüklerin Efendisi kendisinden sonraki yarım yüzyılın edebiyat dünyasını baştan aşağıya değiştirmiş büyük bir eserdir.

tolkien4

Eğer bugün Game of Thrones’un büyük başarısından bahsedebiliyorsak, bütün film ve dizi yapımcıları fellik fellik filmini çekilecek yeni bir fantastik eser arıyorsa ve birbirinden alakasız iki ülke vatandaşı oturup Harry Potter kitapları hakkında konuşabiliyorsa bu hiç şüphesiz Yüzüklerin Efendisi ve J.R.R. Tolkien sayesindedir. Tolkien, hem kendi jenerasyonuna hem de kendinden sonra gelen onlarca jenerasyona ilham kaynağı olmuş, cesaret vermiştir. Tolkien filmi de J.R.R. Tolkien’in tam olarak bu iki özelliği üstüne kurulan bir film. Zira filmde, Tolkien’in çocukluğundan itibaren etrafındaki insanları her konuda cesaretlendirmesi ve onlara ilham olmasını izliyoruz.

Babasının ölümünden sonra Tolkien’i, annesi ve kardeşiyle beraber yaşadığı Sarehole kasabasında görüyoruz. Kasabanın genel olarak yeşillikleri gözler önüne seriliyor ve o andan itibaren kenardan köşeden bir Hobbitin sıçramasını bekliyorsunuz. Bu kasaba, Tolkien’in hayatında ufak bir yer tutsa da Hobbit köyleri için onda büyük bir etki bıraktığını hemen fark ediyorsunuz.

Bir hikaye anlatıcı olan Tolkien, başka büyük bir hikaye anlatıcıdan, yani annesinden, ilham alıyor. Annesinin, Sigurd Destanı‘nı iki oğluna anlatırken olayları canlandırması ve anlattıklarını bir fener yardımıyla duvara yansıtması Tolkien’in üzerinde çok büyük bir etki bırakıyor. Tolkien’in kafasında tohumlarının atıldığı dünyanın kırıntılarını, annesinin anlattığı hikayelerde ya da duvarda oluşan yansımalarda görüyoruz.

war

Hazır yeri gelmişken bahsetmek istediğim bir mesele var: İmgeler. Hadi gelin itiraf edelim; eğer Tolkien dünyaca ünlü bir filolog olarak tarihi başarılara imza atsaydı birçoğumuzun ondan haber olmazdı, bu film çekilmezdi, çekilse bile bizim için bir anlam ifade etmezdi. Bizim bu filme gitme sebebimiz, Tolkien isimli bu adamın “Yüzüklerin Efendisi” kitabının yazarı olmasından kaynaklanıyor. Yani filme gitme nedenimiz aslında bu kitaba dair şeyler görmek.

Filmi izlerken gözleriniz rahat durmuyor, sürekli sağda solda bir işaret, bir simge, bir çizim arıyor. İşte şurada Elfçe yazılmış bir yazı, burada bir Ork çizimi, orada bir ejderha resmi derken filmin içerisinde size sunulan göndermeleri yakalamaya çalışıyorsunuz. Film de bunları size azar azar ve güzel bir şekilde veriyor; üstelik de tek bir saniyesini bile kaçırmadan yapmanızı sağlıyor bunu.

Aslında bunu yaparken bir yandan da Tolkien’in kurduğu müthiş evrenin, öyle bir oturuşta yazılan bir şey olmasındansa çocukluğundan başlayan büyük bir yolculuk olduğunu fark ediyorsunuz. Daha çocukken defterinin arasına yazdığı küçük notların nasıl büyük bir krallığın temellerini oluşturduğunu anlıyorsunuz.

“Cesareti Olmayanları Alsın Yanına Helheimr”

helheimr

Hani söylemiştim ya, Tolkien kendinden sonraki jenerasyonlara cesaret ve ilham vermiştir diye; aslında buna kendi jenerasyonundaki arkadaşlarıyla başlıyor. Bunun en güzel örneğini de filmde, İngiltere’nin varlıklı ailelerinden gelen Robert Gilson, Christopher Wiseman ve Geoffrey Smith’in, fakir bir kesimden gelen J.R.R. Tolkien ile tanışmalarında görüyoruz.

Kendilerine T.C.B.S., yani Barrov Topluluğu Çay Kulübü, ismini takan bu dört genç adam, sürekli gittikleri Barrows Stores’da entelektüel sohbetler yapmaktalar. Kulübün üyelerinden Christopher, müzik ile uğraşıp beste yapmaktan; Smith şiirden; Gilson resim yapmaktan hoşlanır. Son üyesi olan Tolkien ise diller üzerine çalışmaktan zevk almaktadır. Ama her biri, bu yeteneklerini aile ve toplum korkularından dolayı bastırırlar.

Yaptıkları konuşmalarından birinde Tolkien onlara Hellheim’ı yöneten efsanevi Nors Tanrıçası Helheimr’den bahseder. Hikayeye göre Helheimr, bütün diyarlar içindeki en kötü yere sadece barış içinde, hastalıktan ya da yaşlılıktan ölen savaşçılar kabul edilir. TCBS için bu bir dönüm noktası olur ve hayatlarını değiştirecek kelimeyi söylerler. “Bu dünyayı değiştirecek kardeşler olacağız ya da Hellheim’a gideceğiz.”

TCBS’in dört üyesi de İngiltere’nin en iyi üniversitelerine girmek için hazırlanır ve Tolkien ilk seferinde başarısız olsa da ikinci denemesinde o da grubun diğer üyeleri gibi başarıya ulaşır. Ancak Tolkien, seçtiği dalda hiçbir başarı elde edemez ve bu yüzden de okuldan uzaklaştırmanın eşiğine gelir. O da “cesareti olmayanları alsın yanına Helheimr” der ve ünlü bir dil bilimci olan Profesör Joseph Wright’ın karşısına çıkararak ondan kendisini, sınıfına almasını ister. Böylece ayakkabı tamirciliği ya da fırıncı ustalığı türünden kariyer hayatından kurtulur ve şu an onu bildiğimiz adama dönüşür.

Savaş Değişmez Ama Birçok Şeyi Değiştirir

tolkien smith

TCBS için her şey yolunda gibi gözükürken “tüm savaşları bitirecek tek bir savaş” patlak verir ve dört arkadaş da cepheye gider. Cepheye giden üyelerden Smith ve Gilson geri dönemezken Tolkien, yakınına düşen bir top mermisi yüzünden savaşı yarıda bırakarak ülkesine döner. Geride kalan tek dostu Christopher Wiseman ile dostlukları bir daha eskisi gibi olmazken yıllar sonra dostunun adını oğluna verir.

Tolkien savaştan sonra ölen dostlarının hayallerini gerçekleştirmek için bir kez daha Helheimr’a meydan okur ve Geoffrey Smith’in annesine, oğlunun şiirlerini bir kitapta birleştirmesi gerektiğini söyler. Daha sonra Tolkien’in önsözünü yazacağı bu kitap, Smith’in annesi tarafından “A Spring Harves” yani “Bahar Hasadı” olarak adlandırılır. Tolkien bir kez daha insanları cesaretlendirip dünyayı değiştirmelerine yardımcı olmuş olur.

Savaşın tek bir sekans yerine, Tolkien’in, dostu Smith’i bulmak için çıktığı cephe cephe dolaştığı uzun bir yolculuk olarak filme yayılması bana göre inanılmaz güzel bir karar. Tolkien’in hasta ama kararlı haliyle yavaş yavaş yürüyerek arkadaşına ulaşmaya çalışması size ister istemez Frodo’nun yolculuğunu hatırlatıyor. Yönetmen de sizi böyle düşündürmek için Tolkien’in yanında gezen ve onu yolculuk boyunca hiç yalnız bırakmayan bir askere “Sam” ismini veriyor ve yine ister istemez aklınızı Yüzüklerin Efendisi’ne götürüyor.

Dinleyicisine Aşık Olan Bir Anlatıcı

tolkien

Tolkien’in ömürlük aşkı Edith ile tanıştıktan sonra yaptıkları her konuşma sahnesi, neden onların aşkının gerçek dünyaya sığmayıp Orta Dünya‘da Beren ve Luthien olarak tezahür ettiğini anlamanızı sağlıyor. Edith’in, Tolkien’in anlattığı her şeye büyük bir ilgi ile yaklaşması, ona hikayesini sürekli ilerletmesini sağlayan sorular sorması, Tolkien’in neden ona aşık olduğunun en güzel yanıtı.

Diğer insanların yanındayken sürekli ciddi bir görüntü sergileyen Tolkien, Edith’i yanındayken saygın bir restoranda insanların kafalarına şeker atacak kadar deli birine dönüşüyor. Her ne kadar bunun film için çekilen tatlı bir sahne olduğunu düşünseniz de Tolkien, bunun gerçek bir anı olduğunu doğruluyor. Tolkien ne zaman gözlerini yumsa Edith’in onun için ormanda ettiği dansı hatırlıyor ve yıllar sonra bir röportajında bu dansın kendisine yıllarca ilham verdiğini söylüyor.

Edith’in piyano ve operaya olan sevdası Tolkien’i,  Richard Wagner’ın yazdığı “The Ring Cycle” ya da ülkemizde bilinen ismiyle “Nibelung Yüzüğü” operasıyla tanıştırır. Bu operada güçlü bir yüzüğün dövülmesi ve lanetlenmesi anlatılır; operanın son perdesinde yüzüğün ortadan kalkmasıyla tanrılar ortadan kalkar ve yeni bir çağ başlar. Size bu operanın Tolkien üzerinde büyük bir etki bıraktığını ise söylememe gerek yoktur sanıyorum. Yani bir nevi, eğer Tolkien’in Edith’e olan aşkı olmasaydı, bizim de her mutsuz hissettiğimizde kendimizi atacağımız bir Orta Dünya’mız olmayacaktı.

tolkien5

Şimdi eğer film hakkında genel bir değerlendirme yapmazsam hiçbir şey söylememiş gibi olacağımı hissediyorum, o yüzden buyursunlar: Hiçbir zaman sinema hakkında fikirleri kayda değer biri olmadım; genel olarak sinemayı ve film izlemeyi seviyorum, bu yüzden beğenme eşiğim oldukça düşük. Bu yüzden filmin sinematografisi, oyunculukları, kurgusu hakkında bir şeyler duymak istiyorsanız bunları size anlatacak doğru kişi ben değilim. Ama size şunu bütün kalbimle söyleyebilirim ki, eğer Yüzüklerin Efendisi’nin hayatınızda bir yeri varsa, Tolkien size ilham veriyorsa ve hikaye anlatıcılığını seviyorsanız bu filmi de seveceğinize eminim.

Bu film seyahat, efsaneler ve tabii ki sihir hakkında. Hazineler ve aşk hakkında. Kendimizi kanıtlamamız için çıktığımız yolculuk hakkında. Cesaret hakkında. Arkadaşlık hakkında.

Patrick Rothfuss’un, benim çok sevdiğim Sessizliğin Müziği kitabında yazdığı bir cümle var, onu da ekleyip öyle bitirmek istiyorum yazımı: “Bu öyküyü beğenmeyebilirsiniz. Doğrusu, muhtemelen bu öykü size göre değil. İyi haberse dünyada tam size göre yazılmış başka pek çok öykü var. Bu öykü, hafiften çatlak olan herkes için.  Ben de sizden biriyim. Yalnız değilsiniz. Hepiniz benim gözümde çok güzelsiniz.”

Author

Kalabalıkta sesini kaybetmemek için içerik üreten biri. Her ateşin iyi bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu düşünür. Film, kitap, dizi, karikatür oyun ve müziğin her türlüsüne ilgisi vardır ama parası yoktur. Onu her yerde "Tavşan" diye çağırabilirsiniz.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.