Geçtiğimiz hafta sizlere Scarlett Johansson’ın Disney’e, Black Widow filminin sinemaların yanında aynı gün Disney+ üzerinden de yayınlanmasının ardından, anlaşmasında böyle bir madde olmadığı için dava açtığından bahsetmiştim. Johansson’ın bu davayı açma sebeplerinin arasında ise elbette Black Widow sadece sinemalara gelseydi kazanacağından çok daha azını kazanması bulunuyor. Fakat şuradan detaylarına ulaşabileceğiniz o yazıda da belirttiğim gibi bu dava, sadece bir oyuncunun anlaşmasını ihlal eden yapım şirketine açtığı bir dava değil. Bir kısmı dijital çağın bir kısmı ise salgın şartlarının zorlaması sebebiyle bir süredir tırmanan ve uzunca bir süre daha gündemimizi meşgul etmesini beklememiz gereken yayıncı platform ve sinemalar konusunda, yapımcı firmaların ve büyük markaların aldığı tavırla alakalı bir emsal.
Nitekim ben o yazıyı yazdıktan sonra hem Disney+ cephesinden hem tekrar Johansson cephesinden hem de şimdiye kadar tartışmaya dâhil olmayan sektörün içerisindeki diğer isimlerden de sesler yükseldi tüm hafta boyunca. Bu yazıda da sizlere onların bir özetini sunmak istiyorum.
Devam etmeden önce, çok tekrara düşmek istemiyorum ama meselenin arka planını biraz vermem lazım ki daha önce takip etmemiş olanlar da süreçten haberdar olsun. Salgın şartlarının dijital platformları kaçınılmaz bir alternatif olarak sunmasından çok daha önceye dayanan süreci en kısa şekilde şöyle özetleyebilirim sanırım: Netflix başta olmak üzere yayıncı platformlardan çıkan filmlerin Oscar’a aday gösterilmesi sektördeki Steven Spielberg gibi pek çok önemli ismin canını sıkıyordu, hemen bütün büyük markalar çağa ayak uydurmak adına birer dijital yayın platformu açıyordu ve bunlara kullanıcı çekmek için, en az ortalama bir sinema filmi ayarında içerikler planlanlamak zorundaydılar, doğal olarak sektör buraya kaydırılıyordu. Sonra salgın geldi ve tüm sinema sektörü, hazırdaki bu platformlara dört elle sarıldı; Mulan, Wonder Woman 1984 gibi filmler, yayıncı platformlarda izleyiciyle buluştular. İşin önünü hemen tutmak için acele eden Warner Bros., kimseye sormadan bünyesinde 2021 yılında çıkacak olan bütün filmlerin aynı gün HBO Max’a da geleceğini açıkladı, Warner Bros.’un açıklaması başta Christopher Nolan olmak üzere Bağımsız Sinema Birliği’nden, yoldaki Dune filminin yönetmeni Denis Villenueva’ya kadar bayağı bir tepki çekti ve neticesinde tartışmaların alevlendiği yerlere gelmiş olduk. Warner Bros. meselesi çözülmeden Disney de aynı yola girdi ve aslen sinemalar için çıkış yapacak olan filmlerini, aynı gün Disney+ için de sunmaya karar verdi. O filmlerden biri de Black Widow’du.
Bahse konu olan şirketlerin, bünyelerindeki iştiraklerine danışmadan ve onların haklarının çevresinden dolanarak aldıkları kararlara dair sesler yükseliyordu ama Scarlett Johansson, yasal süreci başlatarak sesini çıkartan ilk kişi olduğu için, bir noktada onun sesinden sonra olacaklar, emsal oluşturacaktı. Johansson, davasını temellendirirken Disney+’ın kullanıcı sayısını arttırmak için Covid19’u bahane ettiğini, bu esnada da kontratını ihlal ettiğini öne sürdü.
Arkasından Disney tarafı, zehir zemberek denmez ama ‘ben olsam böyle şeyler demeden önce beş kere düşünürüm‘ tarzında bir açıklama yaptı ve burada Johansson’un bu davayı açarak Covid-19’un korkunç ve uzun süreli küresel etkilerine karşı duyarsız ve kayıtsız kaldığını söyledi. Bu açıklamanın ardından eski bir Hollywood Reporter editörü, Kevin Feige‘in Disney’in sorunu ele alış biçiminden dolayı kızgın ve utanmış olduğunu, aynı zamanda da Black Widow’un sinemalara özel çıkması için Disney aleyhine elinden geleni yaptığı yönünde duyumlar aldığını öne sürdü. Feige gerçekten kızgın ve utanmış mıdır bilemiyorum ama Disney’in soruna değil de oyuncunun karakterine yönelik bir açıklama yapmayı seçmesinin de talihsiz olduğu aşikar.
Aslına bakarsanız süper kahraman filmleri ve çizgi roman uyarlamaları açısından Marvel, Disney gibi şirketlerin bünyelerindeki eserlerle ilgili tavırları arasında Johansson ve Black Widow davası, buzdağının, manşetleri işgal ettiği için şimdi dikkat çeken yüzü. Arka planda uzundur, bilinen ve güçlü isimler haricinde çizgi romanların yaratıcı ve çizerlerine, eserlerinden ne kadar çok yararlanılırsa yararlanılsın pay verilmediği ve yok sayıldıkları konuşuluyordu; koskoca bir Image Comics buradan doğmuştu.
Konuya dönersek, Johansson’ın Disney+ davası, daha önce de ifade ettiğim gibi bir öncü ve emsal niteliği taşıyacak. Johansson’un dava dilekçesini yazmasından birkaç gün sonra, geçtiğimiz aylarda çıkan ve Black Widow ile aynı şartlarda yayınlanan Cruella filminin başrolü Emma Stone’un da bir dava hazırlığında olduğu söylenmeye başlandı. 2019’da çıkması planlanan ama salgın sebebiyle ertelenen Jungle Cruise filmi için Emily Blunt’ın da Johansson ile aynı sebeplerle dava açabilecek oyuncular arasında ismi geçiyor. Fakat bunlar henüz söylentilerden ibaret o yüzden üstlerinde durmuyorum. Yine de hem filmlerin yayıncı platformlarda aynı gün yayınlanmasına dair yükselen önceki itirazlar hem de tarafların anlaşmalarında bu açıdan bulunan boşluklar sebebiyle gidişat öyle gösteriyor ki sinema sektöründen çoğu isim, Johansson ile aynı tarafta duracak. Kendi döneminde Marvel ile birlikte Lucasfilm ve Fox’u da bünyesine katan ve görevini geçtiğimiz yıl devreden eski Disney CEO’su Bob Iger’in dahi Disney’in olayı ele alma biçimine Feige gibi tepki verdiği söyleniyor, yani Disney içerisinde de durumlar Johansson ve benzer şekilde sinema özel anlaşma yapıp, sonrasında Disney+’ta yayınlananlardan yana gibi. Takipte olmakta fayda var.
Johansson’dan tam bir gün sonra, 2013’te çıkmış olan Olympus Has Fallen filminin, bu sefer yayıncı platformlarla alakasız ama alacağı payla ilgili bir anlaşma ihlali olması sebebiyle yapımcılarına dava açan Gerard Butler gibi, buradan itibaren sadece yeni değil eski yapımlara da yönelik birçok tartışma bizi bekliyor olabilir.
Ben bir taraftan yayıncı platformların yükselişinden gayet memnunum ve buna karşı çıkmanın ne çağa uygun olduğunu ne de seyircinin hayrına olduğunu düşünüyorum. Çünkü en basit sebeple sinema filmi kalitesinde diziler çekiliyorsa yahut sinemaların tekeline maruz kalmadan ve hiçbir şeye de gecikmeden, evimde, birçok farklı seçenekle güzel filmler izleyebiliyorsam neden şikayet edeyim? Fakat diğer taraftan da şirketler pislik, şirketler anlaşmaları işlerine geldiği gibi kullanıyor ve şirketler, kurt postuna girmiş kuzu kılığında yaptıklarını süsleyerek, seyircinin hayrına olan gelişmeleri öne sürerek geri kalanlara zarar veriyorlar. Öte yandan insanların telifini verseler ya da anlaşmalarını yeni duruma göre yapsalar, kafaları karıştıran bir şey de kalmayacaktır. Siz ne dersiniz durumlarla ilgili?