Siyah beyaz grafikler hüzün de sağlarlar: The Graveyard

Graveyard

Tale of Tales’in deneysel, kısa, ama vurucu oyunu The Graveyard, siyah beyaz oyunlar arasında oynanış eksikliğinden çok, o renksizlikle vermek istediği aracılığıyla ayrışıyordu. Limbo sizi ümitsizliğe ve karanlığa saplamak için renklerden feragat etmiş olabilir, ama The Graveyard sizi sadece hüzünlendirmek ve düşündürmek için siyah ve beyazı terchi ediyordu. Yapımcılarının “oyundan çok keşfedilebilir bir tablo” olarak tanımladığı Graveyard tam da bunu başarıyordu Allah için. Siz o yaşlı teyze olarak, siyah beyaz bir dünyada ilk adımınızı attığınız zaman yapımcıların vermek istediği hissiyatı ediniyordunuz.

 

Renk bazen bir hikaye aracıdır: Neverwinter Nights 2: Mask of the Betrayer

Mask of the Betrayer

Kimilerinin orijinal oyundan daha iyi bulduğu Mask of the Betrayer ek paketinin büyük bir bölümü siyah beyaz bir biçimdeydi. Obsidian’ın bunu yaparkenki niyeti, Shadowrealm’i tasvir etmekti. Obsidian burada siyah beyaz paleti hikayenin geçtiği yerleri ayrıştırmak için kullanıyordu. Ana oyunun tamamı ve Mask of the Betrayer’ın büyük bölümü renkliyken, bir anda Shadowrealm’e geçtiğinizde o bölgenin ne olduğuna dair, yapısına ve hissiyatına dair kafanızda şüphe kalmıyordu.

 

Renk sizin yokluğunuz da olabilir: The Saboteur

Saboteur

Pandemic’in son şarkısı, büyük umutlarla beklediğimiz ama en nihayetinde o umutları çok karşılamayan Saboteur’ün de büyük bir bölümü siyah beyazdı, ama Saboteur ne bunu MadWorld gibi estetik bir biçimde bir şeyi vurgulamak için, ne Limbo gibi sizi ümitsizliğe ya da Graveyard gibi düşünceli bir hüzne gark etmek için kullanmıyordu, Saboteur’un derdi, renkleri bir amaç olarak kullanmaktı. 2008’de Prince of Persia’nın yaptığına çok yakın bir şekilde, renk sizin yokluğunuz ve aynı zamanda amacınızdı. Paris’in kurtardığınız bölgeleri renge kavuşuyorlardı. Bu şekilde dünya, sizin için renksel olarak kodlanıyordu ve kurtarmadığınız, Nazi işgali altındaki bölgelerde sizi afakanlar basıyordu, bir an önce rengi geri getirmek istiyordunuz.

 

Ve renksizlik, bazen o kadar istenir ki son dakikada koyulur: L.A. Noire

LA Noire

L.A. Noire ilk duyurulduğunda, ya da daha doğrusu, elle tutulur bir vaziyette, ekran görüntüleri ve somut bilgilerle ilk duyurulduğunda insanlar aynı anda benzer soruları sormaya başladılar: Oyun neden siyah beyaz değildi? Oyunu siyah beyaz oynama opsiyonu konulacak mıydı? Rockstar ve Team Bondi bu soruya kaçamak cevaplar verdi, yani henüz onlar ya karar vermemişlerdi, ya da bize sürpriz yapmak istiyorlardı, zira oyun çıktığında siyah beyaz oynama opsiyonu da mevcuttu. Ve bu, oyuna hak ettiği atmosferi veriyordu. Biraz Misadventures of P.B. Winterbottom gibi, feyz aldığı dönem filmlerine yüzünü dönüyordu L.A. Noire. Winterbottom’dan farkı, temel aldığı türün siyah beyaz bir görsel dille daha kökten bir ilişkisi oluşuydu. Bu yüzden de benim tanıdığım pek çok kişi, L.A. Noire’ı renksiz bir biçimde oynadı, ve oyundan felaket bir keyif aldı.

 

Evet sevgili Geekyaparlar, bizce oyunlarda renklere çok da ihtiyacımızın olmadığına delalet olan siyah beyaz oyunlar bunlar. Unuttuklarımız var mı? İlla ki vardır. O zaman yorumlarda bize söylesenize, tartışalım!

1 2
Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.