Küresel anlamda tüm ülkelerin “işte şimdi yandık” dediği yıllar çok sık yaşanmaz. Hani bir ülke battıysa ötekisi çok da batmamış olur, berikinin ekonomisi güçlenir. Bu sene her ülke, her kıta ve her sektör, aynı sene içinde beyaz bayrağı çekti. Aralık ayında en azından uzaylılar tarafından kaçırılmadık diye şükrettiğimiz 2020 yılında güzel şeyler de olmadı değil. Eğlence sektörü en kurak dönemini yaşasa da hayran olduğumuz yapımlarla da karşılaştık.

Her sene olduğu gibi bu sene de sevdiğimiz yapımları bir listeleyelim dedik. Bu yazımız bize özel, bizim sevdiğimiz yapımlardan oluşuyor. Görmek istediğiniz yapımları göremeyebilirsiniz, alınmaca gücenmece yok. Biz onları da duymak isteriz.

Curb Your Enthusiasm – 10. Sezon

Larry David’in hastasıyım. Hiçbir şeyi kutsal görmeme ve günlük hayatın çekilmez tarafları üzerinden tüm var oluşumuzun ne kadar ciddiye alınmaması gereken bir şey olduğu iddiasının bir tarikat üyesi gibi takipçisiyim. Bazıları bu tarz düşüncelerin hayatı yaşama arzusu ile çeliştiğini ve sakıncalı olduğunu savunur. Ben de tam tersi bir etki yaratıyor. Hayatı bu kadar ciddiye almamak, beni rahatlatıyor ve mutlu ediyor. Daha huzurlu ve daha hayata sarılan biri hâline getiriyor. Larry David’in bu alaycılığı, alaycılığın doğasına ters bir şekilde ben de ciddi bir toplumsal algı uyandırıyor. Belki de adam içten içe bunu mu amaçlıyor ne? Yok ya, adamın tek derdi dalga geçmek. Değil mi? – Ömercan.

Devs

2020 yılında izlediğim ve hakikaten ilgimi çeken dizilerden biri, Devs oldu. İzlemeden önce çok bir beklentim ve merakım olmamakla beraber, daha ilk bölümden izlediğim şey o kadar hoşuma gitmişti ki boş vakitlerimde diziyi düşünür oldum. Dizinin anlattığı konuyu, hikayesini ve genel temasını kafamın içinde kurcaladım durdum. Zaten dizinin amacı biraz da izleyiciyi küçük bir felsefe yolculuğuna çıkarmak ve düşündürmekti. Baştan sona diziyi izlediğiniz zaman da içinizde izlediklerinizi bir anlama, sindirme gereği duyuyorsunuz. 2020 yılında hafızamda yer eden ve ilgimi de fazlasıyla çekebilen bir dizi oldu Devs. – Furkan.

Mrs. America

Mrs. America, Cate Blanchett’in başrolünde yer aldığı mini seri, Amerikalı muhafazakâr aktivist ve yazar Phyllis Schlafly’nin hayat hikâyesinden uyarlanıyor. Kendisini diziden önce tanımıyordum, hâlâ da aksini iddia edemem ancak kadınların eşit haklar talep ettiği bir çağda, buna cân-ı gönülden karşı çıkan güçlü bir kadının gerçek hayat hikâyesini izleyecek olmak ilgi çekmeye yeterli. Neticesinde ise hem oyunculuklar hem dönemin havası hem de konunun işlenişi bakımından iyi bir dizi izlediğimi düşünüyorum.Deniz.

The Great

Bu sene izlediğim en iyi dizi. Tabii ne çok bereketli bir yıldı bu yıl ne de ben çok şey izledim. Ama yine de bu The Great’e düzeceğim methiyelere gölge düşüremez. Beni hem güldürdü hem de kimi zaman ciddi bir ifadeyle ekrana bakakalmış bıraktı- özellikle sonundan bahsediyorum elbette. Karakterleri ayrı sevdim, sarkastik repliklerini ayrı. Yani bir dizi, kraliçenin içten darbe yapmaya çalışmasını gösteriyorsa ve türü komediyse nasıl sevmeyelim zaten? Parlak fikirler ve parlak bir mizah ve konu kadın haklarına ya da savaşa geldiğinde kimi zaman kan donduran bir gerçeklik. 2020’nin en güzel şeylerinden. – Ruken.

Elle Fanning’i pamuklara sarıp korumak istiyorum. O nasıl bir ölümcül tatlılık öyle! İlk bölümünden itibaren vurulduğum The Great, birbirinden yetenekli oyuncu kadrosu, tarihi olaylara uzaktan göz kırpan hikayesi ve diyaloglarıyla izlerken en keyif aldığım dizilerden oldu.Aslı.

I Hate Suzie

Her bölümüyle izleyene farklı duygular yaşatan I Hate Suzie bu sene hayran kaldığım işlerden. Travmatik bir durumla başa çıkma sürecini işleyişi ve mizahla dramı harmanlayışı gerçekten incelikli. Yönetmenlik ve Billie Piper’ın oyunculuğu da üst seviye! – Hilal.

The Queen’s Gambit

Her ne kadar buraya Mandalorian’ı yazmak istesem de 2020 yılında ilk ve tek sezonunu yayınlayan Queen’s Gambit’i bu yıl izlediğim en iyi dizi olarak seçmezsem haksızlık edermişim gibime geliyor. Zaten böyle spor müsabakası içeren tüm yapımları çok severim, bir de bunun üzerine iyi oyunculuklar ve güzel bir mesaj eklenince bu yıl çıkan diziler arasında benim izlemekten en keyif aldığım dizi The Queen’s Gambit oldu. – Halit.

Bu sene Netflix’e gelen en güzel işlerden biri kuşkusuz Queen’s Gambit’di. Dizinin ana kahramanı Beth Harmon’ı buzdolabı gibi canlandırırken en ufak bir mimik ile istediği duyguyu verebilmesiyle Anya Taylor-Joy’a hayran kalmamak elde değildi. Hikayede en olacağı, kahramanın neler yaşayacağı bir bölüm öncesinden anlaşılacak kadar basit ama koltuğa yapıştıracak kadar güzeldi. Takip edilmesi zor olan satranç oyununu çok dengeli bir biçimde diziye dahil etmişler; merak ettirecek kadar içinde ve sıkmayacak kadar da ilgi çekici. Ayrıca Anya Taylor-Joy’un giydiği her kıyafeti giymek istiyorum, teşekkürler.  – Aslı.

The Boys – 2. Sezon

The Boys hayatta en sevdiğim dizilerden biri. Süper kahraman edebiyatını küçücüklüğümden beri takip eden ben, artık kahramanının yolculuğunu takip eden ve öykünün sonunda esas oğlanın esas kızı öptüğü hikâyelerden bayalı 10 sene oluyor bile. Bu dünyanın tepetaklak edildiği ve gerçekçi bir çerçevede sunulduğu her iş zaten ben de bir merak uyandırıyor. Eh durum böyle olup da Boys’un ikinci sezonundan etkilenmemek mümkün mü? Bence değil. – Ömercan.

The Haunting of Bly Manor

Geçen sene çıkan kardeş dizisi “The Haunting of the Hill House”da olduğu gibi yine hüzün denizlerinde boğuldum. Bu durumdan çok memnunum. Umarım bu ekip böyle güçlü hikâyeleri, korku unsurlarıyla harmanlayarak bize sunmaya devam eder. – Hilal.

The Crown – 5. Sezon

Ben bu diziye aşığım arkadaşlar. Uzun uzun sanat tasarımını, kurgusunu ve genel anlatımını ne kadar çok sevdiğimden veya oyuncuların muhteşem performanslarından bahsetmeyeceğim. Kraliyet ailesinin içinde ve dışında olup bitenleri ne de güzel işlediğinden, bölüm sonlarında dizide olup bitenin gerçek hayatla bağlantısının kurulmasından bahsetmeyeceğim. Dördüncü sezonunda da aramıza Margaret Thatcher ve Prenses Diana’nın katılmasıyla dizi epey şenlendi. Hay aksi, uzun uzun bahsetmeyeyim dedim yine uzattım değil mi? The Crown işte, çok güzel dizi de ondan. – Furkan.

Bir Başkadır

Bahsetmek istediğim son dizi de bu yıl dikkatimi çeken, beni epey şaşırtan ve “Sonunda bizden bir sanat dizisi çıktı!” diye sevinmemi sağlayan Bir Başkadır. Üzerine sezonluk inceleme yazdığım için fazla uzatmadan çok beğendiğimi söylemek istiyorum. İnternette uzun uzadıya tartışılan konulara veya neyi doğru neyi hatalı ya da eksik yaptığından değil, işin sanat boyutundan kısaca bahsetmek istiyorum. Evet dizi dışarıdan bakılınca bir konusu var gibi duruyor ama bence dizi bunları anlatmaktan çok sanatını sunuyor. “Sanat üreticiden çıktığında tüketicinin elinde bir oyuncaktır.” demiş ünlü düşünür Cevdet Canver. Bir Başkadır da böyle bir dizi benim gözümde. – Furkan.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.