Peki, Henry Cavill Witcher’a Veda Ediyor?
Kendi adıma kaçınmaya çalışsam da bir noktada The Witcher sevenleri olarak Geralt’ın oyuncu değişimini konuşmak zorundayız zira bu sezonun izlenmesi olmasa bile serinin, en az iki sezon daha sürmesi planlanan geleceği, Henry Cavill’in ayrılışıyla bağlantılı. Üç sezonun sonunda baş karakter değişiyor; kurgusal inandırıcılığın parçalanmasını bir kenara bıraksak bile bu tarafa vereceğimiz ciddiyetten bir şeyler yitirmiyor muyuz?
The Witcher’ın bir Netflix dizisine uyarlanma sürecini benim kadar takip edenler varsa biliyorlardır ki dizi sorumlusu Lauren Hissrich hayranlarla bayağı şeffaf ve samimi bir ilişki kurmaya gayretliydi. Bazılarımız için bu bir çeşit kendini sevdirme çabası olarak anlaşıldığı için itici görülmüş ya da benim de dâhil olduğum bazılarımız içinse içten gelen bir sempatiyle karşılık bulmuş olabilir ama tüm süreçte Hissrich, kişisel twitter hesabınının DM’lerinden Reddit postlarına kadar, bir şekilde dizi hakkında söylenen her şeye dâhil oluyordu. Ta ki 2022’nin Ağustos ayına kadar. O arada belli ki bir şeyler oluyordu, Hissrich bunları tweetleri ile bir süre hesabını kedi fotoğrafları ve Witcher tanıtımları için rezerve bırakacağını söyleyerek sezdiriyordu; bir ay kadar sonra ise Henry Cavill’in rolden ayrıldığını ve yerini dördüncü sezonda Liam Hemsworth’e bırakacağını öğrendik.
Henry Cavill’in rolden ayrılmasıyla ilgili yaratıcı farklılıklardan inatçılığa, Supermen takviminden saygısızlığa kadar bir sürü şey duyduk ama bunların hiçbiri konumuz değil çünkü resmi olarak iki taraftan da bu konu özelinde, oradan buradan toplanan röportajlardan çıkarımlarımız dışında bir açıklama gelmedi. İki taraf da verilen emekler için teşekkür etti kısaca. Kesin olan tek şey, Witcher’ın Netflix cephesindeki serüveninin, aralarında serinin okurlarının hemen hatırlayacağı The Rats spin-off‘u, yeni birkaç animasyon ve geçtiğimiz yılın sonunda The Witcher ana dizisinin yerini alan Blood Origin’in de bulunduğu bir sürü yeni projenin daha yolda olduğu ama başyazardan Netflix’in sosyal medyacısı her kimse, ona kadar tanıtım zamanı gelene değin hiç kimsenin Witcher ismini anmadığıydı. Yani, ben zaten daha önce ekseriyetle genç-yetişkin dizilerinde görev almış senaristinden hareketle ortaya iyi bir dizinin çıkacağını beklemiyordum ve beklediğim de umduğumdan daha kötü bir şekilde gerçekleşti ama bu kadar çalkantının arasında Blood Origin’in herhangi bir Netflix dizisinden ne iç ne dış kaynaklar açısından daha farklı bir tanıtım aldığından bile emin değilim. Duyduğumuz tek şey “Haydi bu diziye de Witcher’ın yeni sezonlarına da bir şans verin” oldu.
Bu sessizlik belki en doğru hamleydi fakat bu taraflara büyük oranda bir heyecan ve beklenti kaybı olarak yansıyor, madalyonun öbür yüzü. Dolayısıyla geçtiğimiz gün yayınlanan bu kısacık tanıtım filmine kafa yormak isteyen kimler kaldı, bilemiyorum. Yine de bazı şeyler ile gereğinden fazlasıyla az ve bazı diğer şeylerle ise gereğinden fazlasıyla çok ilgileniyorum; Witcher çoğunlukla ikinci grupta.
Hissrich, üçüncü sezonun kitaplara en sadık kaldıkları sezon olduğunu söylüyor. Bana kalırsa, daha önce de bu sayfalarda yazdığım gibi uyarlama, kitaba sadıktı zaten; sadık ile aynı nitelemesinin farkına dikkatinizi çekerek elbette. Yapılan eklemelerin hiçbiri Witcher dünyasıyla çelişmiyordu, nasıl yapıldıkları ise benim için farklı bir tartışmanın konusu, neticede anlatının kendisi ile anlatma biçimi birbirini takip etse de ikisi çok farklı alanlar; en azından bir yazar odasından çıkan senaryonun yapım, yönetim ve idare aşamalarına varana kadar nelerle karşılaştığını az çok tahmin etmeye çalışınca. Fakat eninde sonunda bir bütün eser çıkıyor önümüze; metnin kendisi izlediğimiz dizinin tamamı. Orada da aynı anda bir fan olarak sevdiğim ve yine bir fan olarak kızdığım pek çok şey var.
Yine de Witcher serisi, hiçbir zaman Geralt’ın hikâyesi değildi derken buluyorum kendimi. Beni bu seriye çeken, Geralt gibi kararsızlıktan kendisine kalan son tarafı seçmeye mahkum bir karakterin normal şartlarda asla sahip olamayacağı bir evlatla, Ciri ile nasıl eylemsizliğinden kurtulduğunu takip etmekti. Yennefer gibi travmalarıyla perçinlenen zaafları ve hırslarıyla bu çirkin dünyada kendisine yer arayan bir karakterin, normal şartlara asla sahip olamayacağı bir evlatla, Ciri ile doğru ile yanlış arasındaki çizgiyi sorgulamadan ayırt edecek kadar kendinden vazgeçmesini takip etmekti. Ufacık bir zaman için dahi olsa birbirini farklı şekillerde bulan bir aile vardı, bu ailenin ikinci dereceden bileşenleri yine Jaskier gibi, Regis gibi üyeleri vardı ve en sevdiğim türden bir yol hikâyesi vardı. Günün sonunda bu hikâye Ciri’nin hikâyesiydi her zaman, en azından bunu anlamış olmaları sebebiyle Witcher ile gereğinden fazla ilgilenmeye devam edeceğim gibi gözüküyor. Muhtemelen bana o yol hikâyesini vermeyecekler, ona da zamanı gelince, ayrıca kızacağım.