Bir yıl daha son bulurken âdettendir diyerek 2022’de izlediğimiz, bizde güzel hatıralar bırakan yapımları şöyle bir masaya serdik, hangilerini neden sevdiğimizi de ufak açıklamalarla sizinle paylaşmak istedik. Önce şurada filmlerle başladık, şimdi bu yazıyla dizilere geçiyoruz.
Dizileri sıralarken ilk olarak ekip içinden aldıkları oylara baktık elbette; ülke genelinde hâlâ her bir oy eşit şükürler olsun ki. Tekliler içinse seçen kişinin tutkusu gibi birtakım kriterleri öne çektik, hiç karar veremezsek de aldıkları puanları biraz kurcaladık. Neticede karşımıza bir “İlk 14” listesi çıktı; “15 olsun bizim olsun” gibi itirazlar duyulsa da zaten daha önce övdüğümüz dizilerden Rick & Morty’nin altıncı sezonunda olması gibi birçok durum, fikir birliğini engelledi. Tabii şunu da söylemek isteriz ki bu süreçte kesinlikle hiçbir tartışma çıkmadı, kimse kimseyi incitmedi. Kesinlikle emin olabilirsiniz. Kol kırılır yen içinde kalırmış!
14) Moon Knight
WandaVision ve Loki ile MCU için Disney+’ta yayınlanmış en iyi şey olduğunu düşündüğüm Moon Knight hem harika müziği hem benim de çok sevdiğim Mısır mitolojisini kullanışı hem de Oscar Isaac ve Ethan Hawke’ın mükemmel performanslarıyla sevdiğim bir dizi oldu. Karakteri temel birkaç özelliği dışında çok da bilmediğim için nasıl bir şey ile karşılaşacağımızı da kestiremiyordum ama güzel bir sürprizdi. Bir devam sezonuna da hayır demem açıkçası. – Emin.
13) Cuphead
Oyununu severek ve söverek oynamışken, dizisini de izlemesem olmaz dedim. Dizi ile ilgili görüşlerim ise pozitif yönde oldu. Hem oyunun hem de dizinin karakter tasarımları birbirine yakın. Oyundaki karakterlerin pek bir diyaloğu olmasa bile, bunu bir diziye uyarlarken, karakterlerin verdikleri izlenimden ilerlenmiş. Bunun gibi detaylar, diziyi gözümde başarılı bir konuma koymama sebebiyet veren şeylerden oldu. Bölümlerinin kısa oluşunun getirdiği bir artı olarak, olay örgüleri de akıcı bir şekilde başlıyor ve bitiyor. Ara sıra açıp izlemelik, gerek görselliği gerek karakterleri açısından tatlı bir dizi. – Gaye.
12) Del Toro’s Cabinet of Curiosities
Korku türünü çok seviyorum (eğer Mars’ta veya Ay’da bunu anlamayan birileri kalmışsa) ve derlemeleri de çok seviyorum. Hikayeler sündürülüp uzamayınca ve her defasında yaratıcılığın başka bir damarını deneyimleyince tadından yenmiyor. Tam da cadılar ayının sonuna doğru gelen Cabinet of Curiosities işte bu yüzden beni çok heyecanlandırdı. Bazı bölümleri iyiydi bazı bölümleri garipti bazı bölümleri kötüydü ve bazı bölümleri gerçekten de çok iyiydi. İşte o çok iyi bölümler için diyorum ki Del Toro. – Serdar.
11) Sıcak Kafa
Yılın hevesle izlediğim son dizisi olduğu için de olabilir tabii ama Sıcak Kafa beklediğimden çok daha iyi bir diziydi. Ülkemizde kaliteli iş çıkınca daha çok konuşmamız lazım, değil mi? Şahsiyet haricinde Türk platform dramaları çok da umut veren bir yerde değildi. Sıcak Kafa’da gözüme batan, hatta saçmalığı ile beni güldüren şeyler yok mu? Tabii ki de var. Şu gül üzerinde dönen alt hikâyeye gerçekten gerek var mıydı gerçekten? Yine de Türkiye’de elle tutulur ilk apokaliptik diziyi çekmeleri müthiş bir olay. Bunun üstüne bir de ambiyansı ve kurduğu dünyanın derinliğini düşünecek olursak hiç de fena bir iş çıkarmamışlar. Alınan önlemler, bu dünyanın kuralları ve onun işleyişi her ne kadar formüllere ve klişelere dayansa da hoşuma gitti. Hani başka bir ülke dizisi olsa aynı şeyler hakkında konuşup aynı yorumları yapardım. Bu da demek oluyor ki dizi yapıldığı ülkeden sıyrılıp global bir konuyu inceleyebilmeyi başarmış. Türk dizilerinin çoğu için bunu diyemeyiz, muhakkak parçası olduğumuz kültür işin içine giriyor. Bu kötü bir şey değil tabii ki ama biraz da nefes almayalım mı? Pandemi döneminin hemen ardından o dönemi hatırlatan bir yapım izlemek sıkıcı gelebilir, anlıyorum. Ben severek izledim, ikinci sezonu da merakla bekliyorum. – Aslı.
10) We Own This City
Bazı diziler vardır; ilk birkaç dakikasından itibaren sizi nereden alıp, nereye bırakacaklarını net bir şekilde gösterirler. We Own This City hakkında söylemek istediğim ilk şey, bu dizinin o dizilerden biri olduğu. İkinci şey, kesinlikle bu türden dizilerin iyileri arasında olduğu. Üçüncüsü ise bunu ilk birkaç dakikasıyla değil, ilk birkaç saniyesiyle başarıyor olduğu. Streaming çağında acele etmeden ilerleyen, aksiyona sırtını dayamayan ve dikkati son ölçümlerde en fazla yirmi dakika çıkan izleyiciyi iyi yazılmış diyaloglarına zorlayan dizilerin modası geçmiş gibi gözüküyor ama Succession ve We Own This City gibi yapımlar iyi ki hâlâ varlar. – Deniz
9) Undone 2. Sezon
Undone’ın ilk sezonunu herkes “Bojack Horseman’ın yaratıcıları yine içimizi kıyacak bir animasyon yapmış.” diyerek övmüştü. Bu sene sessizce gelen yeni sezonu ise kimse konuşmadı. Herkes seni unuttu Undone, ben unutmadım! Çünkü iyiydin ve iyi olmaya devam ettin! Özellikle bu sezon yan karakterlerin de işin içine daha çok dâhil edilmesi hikâyeyi daha güçlü bir hâle getirdi benim gözümde. Değinmeden geçmek olmaz, Bob Odenkirk bu yıl Better Call Saul ile çok övüldü. Ben onu izlemediğim için övgü hakkımı Undone ile kullanmış olayım: Kendisi bir çizgi karakterken de harika! – Hilal.
8) Midnight Club
Ben Mike Flanagan’ı çok seviyorum. Her ne kadar diğer işleri arasında Midnight Club biraz geride kalsa da yine keyifle izledim, yine keyifle gerildim. Saatleri gece yarısına vurmak üzere olan birkaç çocuğun birbirleriyle dostluklar kurup, hikâyeler anlatmaya başlamaları bile başlı başına beni çekerken her bir bölümde yine bir derleme havasının oluşması da birçok artıyı bu dizinin hanesine yazdı. Bakalım Mikey sonraki işlerinde nasıl bir performans gösterecek? – Serdar.
7) This is Going to Hurt
This is Going to Hurt konusuyla Scrubs’a, kara komedisiyle Fleabag’e ve hüznüyle ise House’a benziyor. Bu diziyi sevmemem zaten imkânsızdı. – Deniz.
Benim gibi “üzüleceğim ve bundan memnun olacağım.” insanları için muhteşem bir yapım olan This is Going to Hurt’ü çok sevdim. Sevgili Deniz bu diziyi önerirken ismindeki vaadi karşıladığını söylemişti. Çok doğru bir şey söylemişti. “Ben bir komediyim” iddiasıyla ortaya çıkıp bizleri aşırı üzen dizilerin gitgide artıyor olmasından çok memnunum. Dizinin, bütün bir sezonunu bitirdiğim tek medikal temalı dizi olma unvanına da sahip olduğunu belirtmek isterim. – Hilal.
6) The Boys 3. Sezon
The Boys’un üçüncü sezonu benim için ilk sezonundan çok da farklı değildi fakat onu yine de bu listeye aldım. Bu kararımın geçerli olduğunu düşündüğüm iki sebebi var: İlki, görece kötü geçen ve giderek ivme kaybedeceğini düşündüğüm ikinci sezonun ardından bana tekrar aynı ışığı kazandığını gösterecek kadar kendisini toparlaması. İkincisi de süper kahraman yapımlarını her an takip etmek zorunda olduğum bir yılda, süper kahramanlardan fazlasını düşündüren tek yapım olması. – Deniz.
Pandemideki durgunluktan sonra bu sene o kadar çok eser çıkmasına rağmen benim izleyip de etkilendiğim işler bir elin parmaklarını geçmiyor. The Boys’un üçüncü sezonu da benim için hâlâ ilk sezonun ekmeğini yiyor. “Of muhteşemdi” dedirten bir-iki bölüm dışında bazı olayların artık kapanması gerektiğini düşündüğüm dizide, iki ayrı kutup bana her yeni bölümü merakla bekletti. Biri Homelander, diğeri de Butcher. – Mert.
5) Severence
Severance sıradan bir beyaz yaka analojisi kesinlikle değil. Biraz distopik, belki de kimine göre ütopik bir senaryonun içinde felsefe, sanat ve insan ilişkilerine yönelik incelikle çalışılmış bir iş. Yavaş giden temposuna rağmen ekrana kilitleyen birinci sezonu, yılın en iyi dizisi unvanını sonuna kadar hak ettiriyor. Üstelik bir de o sezon finali yok mu? Haydi, gelsin ikinci sezon diye sabırsızlıkla bekliyorum. – Aslı.
Bir dizi hem iyi çekilmiş ve sürükleyici hem de orijinal bir fikre sahip olursa nasıl sevmeyelim? – Ömercan.
4) House of the Dragon
Ne yalan söyleyeyim, bu dizi için çok büyük bir heyecanım yoktu aslında. İzleyecektim gelince ama ne olayı çok biliyordum ne de bu kadar seveceğimi tahmin ediyordum. House of the Dragon senenin en ses getiren ve benim de izlediklerim arasında en iyi dizisi oldu. Bizi yine o Game of Thrones evrenine götürüp, kime ne olacağını kestiremediğimiz, zaman zaman ağzımızı açık bırakan ya da tüylerimizi diken diken eden hikâye akışı ile baş başa bıraktı. Ben Alicent tarafındayım, Targaryenleri pek tutmuyorum. Bir yandan kitabı okusam mı acaba derken bir yandan da hiçbir şey bilmeden diziyi izlemenin keyfinden feragat edemiyorum. – Emin.
Kılıç var mı? Var. Ejderha var mı? Var. Entrika var mı? Var. E tamam işte. – Ömercan.
Ve geldik ilk üçe!