Anne Rice’ın on cildi aşan ve The Vampire Chronicles ismiyle malum serisinin, başrolünde Game of Thrones’un Gri Solucan’ı Jacob Anderson’un bulunduğu en yeni uyarlaması, elbette ki aynı isimli kült filmin de etkisiyle İlk Bölüm Canavarı’nın radarına takıldı. Canavar bu, sormadan duramazdı: Interview with the Vampire, nasıl dizi?
İlk Bölüm Canavarı, üstümüze yağan yüzlerce dizi arasından hangisi kime gider, izlemeye değer mi değmez mi diye bakmaya karar vermiş bir canavardır. İlk bölüme bakar, azıcık wiki kurcalar, tavsiyelerini verir ve kaçar! Dizilerle ilgili yorumlar kesinlikle objektif değildir, geek izleyicinin keyfine göre ayarlanmıştır! Bu yazılarda sadece ilk bölüm ile ilgili olmak üzere spoilerlar olabilir.
Özet Geç!
AMC bünyesinde uyarlanan Interview with the Vampire, Louis de Pointe isimli bir vampirin, gazeteci Daniel Molloy’a anlattığı aşk, kan ve ölümsüzlüğün tehlikeleriyle ilgili yüzyıllara uzanan hikâyesini anlatıyor.
Ne Kadar Uzun?
İlk iki bölümü hâlihazırda yayınlanmış olan dizinin ilk bölümü 1 saat 10 dakika civarında. Dizinin ilk sezonu 7 bölümden oluşacak, ikinci sezon da herhangi bir değişiklik olmazsa planlanmış durumda.
Neyi Seven Bunu Da Sever?
Genel olarak vampirli yapımlar.
Ne Beklemeyin?
Blade, Buffy the Vampire Slayer
Biraz Daha Detay ve Yorum?
Dizinin ilk bölümü, başrollerimizden Louis de Pointe du Lac’ın, daha öncesinde de vampir kimliğiyle yaşadıklarını kayda geçmek için seçtiği ancak gerek kendisinin psikolojisi gerekse de onu dinleyen gazeteci Daniel Molloy’un toyluğu sebebiyle şartlar uygun olmadığı için dünyaya duyurulamayan hikâyesini, bu sefer daha doğru bir şekilde tekrar anlatmak amacıyla yola çıkması ve artık adı sanı bilinen, kariyerinde başarılı gazeteciye eski ses kayıtlarını göndererek, onu tekrar denemek için yanına çağırmasıyla açılıyor. Dizinin senaristleri bu yeniden görüşmenin tarihini, içerisinde vampirler bulunan ve yüzyıllar boyunca sürecek bir fantastik hikâyede yer verilmesine gerek duymayacağımız, ön görmeyeceğimiz bir şekilde gerçek dünyamızda yaşanan Covid 19 salgını olarak belirlemişler. İlk bölüm için hikâyenin gerçek dünyamızda, bizim sıradan hayatımızın fark etmediğimiz bir parçası olarak yaşandığına dair belirtilerle hikâyeyi gerçekçi kılma amacı taşımalarının dışında, bu seçimin hikâye üstünde herhangi bir etkisi yoktu diyebiliriz ama bu fikri aktarmakta başarısız olduklarını da söyleyemeyiz. Açılışta Daniel Malloy’un, şu geçtiğimiz birkaç yılda gelişen medya sektörü ile ilgili söyledikleri, bu seçimi boş yere yapmadıklarını anlatmak için yeterliydi.
Çoğumuzun 1994 tarihli yapımıyla tanıdığı Vampirle Görüşme, uyarlandığı eserin vampir edebiyatı içerisinde ilkleri gerçekleştirerek; sonsuza kadar yaşamanın verdiği bıkkınlık, ahlakın zamana göre değişimi, insan olmanın serüveni gibi olguları sorgulatan bir eser olmasının yanında, Tom Cruise, Brad Pitt ve Antonio Banderas’ı aynı anda kadrosunda barındırmasıyla da dikkat çeken, kült bir eserdi. Üzerinden yirmi yıla yakın zaman geçtikten sonra, onun yerini doldurmak için yola çıkılmasa dahi, mirasını sürdürebilecek yeni bir yapıma imza atma fikri başlı başına göz korkutan bir süreç diye düşünüyorum.
Bu yeni uyarlama, bir öncekini birebir taklit etmemiş veya bu yönde bazı imalar bulunsa da takip etmemiş; yine de temel noktalarda normalin ne olduğuna, zaman değiştikçe normun da değiştiğine işaret eden bu hikâyeyi 2022 yılına taşımayı bir görev edinmiş gibi gözüküyor. İlk bölüm Du Lac’ın hikâyesinin başladığı 1920’li yıllarda toplumun çeşitli yönlerden dışladığı bir insan olmaktan açıyor bu bahsi ama bir yirmi yıl önce olsa, kült uyarlamadaki gibi fakirlik, savaş, aile gibi cephelerden anlatılacak olan bu hikâyeyi, yine toplumun zor kabul ettiği, bazen dışladığı bazen de örtbas ettiği cephelerden olan seks işçiliği, siyahilik, zihinsel spektrum, homoseksüellik gibi; ancak şu son beş-on yılda ciddi ciddi konuşup, eserlere çekinmeden dâhil edebildiğimiz kategoriler ve kimlikler üzerinden anlatıyor. İlk bölüm itibariyle de bunu, insanın gözüne söz konusu temaları fazla batırmadan yapıyor. Kültür, temel aldığınız insan grubuna, o insan grubunun yaşanmışlıklarına, yaşanan zamana ve bunların toplamındaki tüm şartlara göre değişiyor. En başından bir soylu-köylü çatışması, sonrasında bu müessesenin oluşumuna yönlenen bir aristokrasi eleştirisi olan vampirlik anlatısı, neden 21. Yüzyılda zamanın yeni şartlarına göre şekil değiştirmesin ki zaten?
Dizinin ilk bölümünü başarılı gördüğümüz yerlerden sonra eksik kısımları da dile getirmezsek olmaz sanırım. Bir saati aşkın süren bölümün herhangi bir kısmında aklımda herhangi bir melodi kalmadı ki buna izlerken çok sevdiğim düğün sekansı da dâhil. Müzik ve ses kullanımı seyirlik bir eserde önem verdiğimiz bir unsur, sahneleri ileri yahut geri taşıyabiliyorlar ve bu bir eksiklik. İkinci ve daha önemli olan bir eksiklik, genel itibariyle son dönem yapımlarında sıklıkla karşılaştığımız şekilde epik olduğu, sadece ekrana yansıtılan diyaloglarla verilen ancak seyirciye geçirilemeyen dönüm noktalarıyla ilgili. Ekranın başında o an yaşanan şeyin ne kadar önemli olduğunu, Du Lac’ın zihninin Lestat tarafından nasıl felç ve ihlal edildiğini anlıyorsunuz ancak izledikleriniz görsel olarak bunu aktaramıyor. Özellikle Du Lac ve Lestat’ın yakınlaştıkları anda yükseldikleri sahne ile bölümün sonlarında kilisede yaşanan katliam ve devamı bu anlamda biraz komik gözükerek havada kalmıştı.
Devamı Nasıl Olur?
Du Lac’ın hikâyesinin henüz başlangıcını izledik. Daha bir vampir olarak yaşayacağı yüzyıllar var önünde. Bu yüzyıllarda önce yeni kimliğini keşfetmesini, Lestat’ın etkisinden kurtulmasını, ardından yapımın temellendiği isme borcuyla hem kendisi hem de insanlık hakkındaki sorgulamalara varmasını ve en sonunda da yaşamın yitirilen cazibesini görmeliyiz. İkinci bölümün fragmanından yola çıkılarak sonraki bölümde üçüncü başrolümüz Claudia da hikâyeye dâhil oluyor; hâliyle bunlara çocukluğun doğasını, “seçilmiş aile” kavramını, kırık insanların birbirine nasıl sahip çıkacağını ve günün sonunda ne kadar iyi niyetli kararlar alırsan al, geçmişin geleceği etkileyecek travmalarını da eklemeliyiz.
Ve Sonuç! İzler Miyim?
Ben izlerim. İlk bölümün içerisinde, son tahlilde verdiğim bu kararın farklı yönde olmasını gerektirebilecek pek çok şey vardı fakat dizinin kendine özgü bir cazibesi olduğunu da inkâr edemiyorum. Netice olarak dizinin, vampirlerle ilgili herhangi bir kurgusal esere ilgi duyanlar için türünün daha baskın ve bilindik örneklerinden daha iyi başladığı sonucuna varıyorum. Bu sonuç da bir şansı hak ediyor.