Apple Tv+ bünyesinde Vakıf dizisi, geçtiğimiz günlerde izleyiciyle buluştu. 1942 yılında ilk kitabı yayınlanan Vakıf serisi, tüm hayatı boyunca irili-ufaklı beş yüzden fazla eser veren Isaac Asimov’un Ben, Robot ve Güneşin Tanrıları ile en çok bilinen eseri dersek yanılmış olmayız. Sizlerin fantastik yahut bilim kurgu / fantastik türüyle maceranız birebir benimle aynı olmasa bile her yeni kitap, yeni bir evren demek ve herkes, bir yerinden başlayarak giriyor bu evrenlere. Nereden giriş yapacağını bilemeyip bocalayanlar için, herkes bir başkasına tutkuyla bağlandığından hangisine başlayacağından emin olamayanlar için, bütün forumlarda hepsi övüldüğünden hangisini gerçekten seveceğini kestiremeyenler için, bir müddet önce, sadece ilk kitapları kapsayan birer izlenimin yer aldığı bir serüvene girişmiştim.
Bu yazıyla birlikte, Vakıf’ın ilk kitabından hareketle hazır dizisi de yeni çıkmışken eserle ilgili az çok fikrimiz de olur diye düşündüm. Dizi elbette ki bambaşka bir uyarlama ancak henüz okumadıysanız ve diziden hareketle kaynak materyale de bir göz atmak isterseniz bu yazı, sizin için. Birkaç soru eşliğinde Vakıf’ı konuşacağız ama öncesinde yazıyı rahatlıkla okumanız açısından, kitapla ilgili arka kapağına yazılamayacak şeyler söylemeyeceğimi; temel ve genel bilgiler dışında hiçbir spoiler vermeyeceğimi de belirtmek istedim.
Ne Anlatıyor Bu Seri?
Vakıf, en temel hâliyle milyonlarca gezegene yayılmış olan insanlığın bağlı bulunduğu Galaktik İmparatorluk ile bu imparatorluğun çöküşünü öngörüp, çöküşten sonra yaşanacak sorunları asgari düzeye indirerek, insanlığı tekrar yükseltmeye çalışan matematikçi Hari Seldon’un başında olduğu Vakıf isimli bir kuruluşun hikâyesi. Hari Seldon, psikotarih isimli, Vakıf serisi için üretilmiş olan bir bilim dalıyla imparatorluğun gelecekte yaşayacağı olayların kapsamlı bir istatistiğini çıkartabiliyor ve olası sonuçlar arasından hangisinin gerçekleşeceğini kestirebiliyor. Okuyucuya da Hari Seldon ve ondan sonraki karakterlerin bu olası sonuçları, nasıl ve ne şartlarda tecrübe ettiklerini, belirli bir açıdan kaderci belirli bir açıdan ise sorgulayıcı bir yaklaşımla takip etmek düşüyor.
Ne Kadar Uzun?
Başlangıçta bir üçleme olarak yazılan Vakıf serisi, Asimov’un daha sonrasında üçlemede yaşanan olayların öncülü ve ardılı şeklinde yazdığı iki kitapla toplamda yedi romanlık bir seri hâline gelmiş. Serinin ilk kitabı, 300 sayfadan oluşuyor; diğerleri de ortalama bu uzunluktalar.
Dili ve Üslubu Nasıl?
Vakıf’ın tekdüze ama insanı sıkmayan bir anlatımı var. Dil ve üsluptaki tekdüzeliğin ana sebebinin, temelde Asimov’un anlatmak istediği noktalara odaklanması ve kitabını kurgulayış şekli olduğunu düşünüyorum. Her biri birer durum hikâyesine benzeyen ve ne başlangıcını ne de sonucunu gördüğümüz beş bölümün arasında, karakterler ve yaşananlar açısından herhangi bir ortak nokta bulunmuyor; aynı zamanda bile değiliz. Hikâyeler arasındaki bağlantılar uzun uzun açıklanmıyor ama okurken bunları net bir şekilde sezebiliyorsunuz ve hâliyle romanda doğrusal bir anlatım bulunduğu için, kafanızı karıştırmıyorlar.
Fakat bununla bağlantılı olarak zaman, mekân, olay ve karakterlerin tasviri tekdüzeleşiyor. Çünkü Asimov, karakterlerin iç dünyasından yahut yaratmakta olduğu evrenin çeşitli açılardan görünümünden değil, yüzyıllar içinde değişen sosyal, ekonomik ve yönetimsel şartlardan bahsetmek istiyor; okuyucunun bağlantı kurması gereken asıl ‘karakterinin’ de Vakıf’ın kendisi olduğunu gösteriyor. Bu noktada Asimov, bin yıllar sonrasından Roma’nın yahut Osmanlı’nın bir panoramasını sunmaya çalışan bir tarihçi gibi, ilk karakterini nasıl anlattıysa üç hikâye sonraki son karakterini de o şekilde anlatıyor. Olabildiğince nesnel, olabildiğince hedef odaklı.
Bu nesnel ve tekdüze anlatımın okuru sıkmamasının sebebi de çok açık; ikinci hikâyeden sonra romanın yapısına alışıyorsunuz ve odaklanmanız gereken yerin ne olduğu hakkında çok iyi bir fikriniz oluyor. Buradan sonrasında siz de dili, edebiyatı ve belki biraz da keyiflenmeyi bırakıp çıkarımlara, detaylara odaklanmaya başlıyorsunuz; Vakıf’ın hangi aşamalardan geçerek nerelere ulaştığına dair kendi hesaplamalarınız oluşuyor kafanızda. Belki de şöyle demeliyim: Asimov yahut Hari Seldon, amacına ulaşıyor ve sizi de bir psikotarihçi olarak yetiştirmeye çalışıyor.
Dimağımızda Bıraktığı Tat Nasıl?
Vakıf’ı okuduktan sonra dimağınızda az-çok dönemsel bir akademik çalışma okumuşsunuz gibi bir tat kalıyor. Bu akademik çalışmayı, zorunluluktan değil de kendi isteğinizle, merak ederek okumuşsunuz gibi varsayıyorum elbette. Kitapta karşınıza çıkan tüm karakterler, siz onları neredeyse hiç tanıyamayacak olsanız da belirli bir amaç için hareket ediyorlar, hamleleri hesaplı ve kendilerinden ziyade belirli bir tarihsel döngü üzerinde anlamlılar.
Okuyucu olarak buna ikna olduysanız, sizin de o karakterler gibi düşünmeye başlamanız kaçınılmaz ve hem anlatım tarzı hem de bilim kurgunun, bilim tarafı daha ağır basan bir eserden bahsettiğimiz için, onların da gerçek hayatta, bundan birkaç yüz yıl önce yaşamış ve okullarda yıllardır isimlerini, ıslahatlarını yahut ideolojilerini öğrendiğiniz tarihi şahıslardan farkları yok.
Evren İlgi Çekici Mi?
Kanaatimce Vakıf, içinde yaşadığımız gerçeklikte yaşananları, kitapta olanlarla karşılaştırmadan, beraber düşünmeden okunabilecek bir eser değil. Düzenli olarak tarihi bilginizi yaşamınızla birleştirip, aralarında paralellikler kuruyorsunuz ve bunun yanında, “Şu an böyle bir şey olsaydı, şu şekilde gerçekleşirdi”, gibi düşüncelere kapılıyorsunuz. Hacimce küçük olan bu kitabın evrenine dair ilgi çekici yanı, okumayı bitirdikten sonra başlıyor.
Aslına bakarsanız Vakıf’ta, ortada bir evren var fakat bu evrenin minicik bir kısmını görüyoruz ve bu açıdan eser, bizlere, çok fazla şey vaat etmiyor. Ancak neler ve nasıllar hakkında çok fazla soru sorarak cevapladığı ve bu soruları sorarken de düzenin nasıl işlediğiyle ilgili belirli bir mantığı kazandırabildiği için, ‘benim’ diyen fantastik dünyadan bile daha ilgi çekici olabileceğini düşünüyorum. Bir anlamda kendi hayatınızdan yola çıkarak giriş yapmış olduğunuz teorik bir bilginin uygulanışına dair örnek sunuyor Vakıf size, sonrasında ise dümeni devralıp, pratiğe dökmenizi istiyor.
Kimler Sever?
Buraya beşerî bilimlerin herhangi bir dalıyla ilgilenen herkesi yazmak durumundayız. Kültür ve medeniyet gibi kavramlar ilginizi çekiyorsa, politikaya ilgi duyuyorsanız, toplumsal olaylar arasında neden-sonuç ilişkileri kurulabileceğine inanıyorsanız Vakıf’ın ilk kitabı, tam da buraya oturacak. Benim için şimdiye kadar okuduğum yahut izlediğim diğer bilim kurgu eserlerin arasında Vakıf’ın en öne çıkan özelliği bu oldu ve bu kısmını takdir edeceğinizi umuyorum.
Bilim kurgu dendiğinde birçoğumuz ister istemez teknoloji odaklı, uzay seyahatli, lazerli; kimyaya, biyolojiye, astronomiye, fiziğe dayanan kurguları düşünüyoruz. Külliyatın genel eğilimi de bu yönde açıkçası ve bunda da herhangi bir sakınca yok. Fakat Vakıf, öne sürdüğü kurgu bilim dalı, matematik ve istatistiğe bolca dayanıyor olsa da temelde, pozitif bilimler ve onların terimleri yerine; sosyoloji, antropoloji ve tarih gibi beşerî bilimlere sırtını yaslıyor. Bilimin, anlam arayışını gidermenin ve icatlar üretmenin yanında insan hayatını iyileştirmek, geliştirmek gibi, somut hayatta belki daha önemli olan işlevleri de var ve Vakıf da beşerî bilimleri bu açıdan değerlendirip, merak uyandırıcı bir şekle sokmayı başarmış.
Bütün bunlardan hareketle Dune’u seviyorsanız Vakıf’a bayılacaksınız; Mülksüzler’i beğendiyseniz de Vakıf, sizin için biçilmiş bir kaftan olacak.
Kimler Sevmez?
Ayrıntılı karakter gelişimleri, heyecanlı olaylar, yepyeni ve bizimkine çok da benzemeyen bir dünya, uzay yolculukları ve yeni ırklar gibi şeyleri okumaktan daha çok zevk alıyorsanız; bilim kurgunun en temelde sizin hayal gücünüze ve yaratıcılığınıza hitap etmesini istiyorsanız Vakıf’ın ilk kitabı, sizin için pek uygun olmayabilir. Romanda bunlar hiç yok demiyorum bu arada, yanlış anlaşılmasın. Varlar ancak bir arka plan sunmak için varlar.
İkinci Kitabı Açtırır Mı?
Vakıf için bu sorunun iki cevabı var bence ve her ikisi de aynı derecede doğru. Bir taraftan Vakıf, tek başına, tarihin herhangi bir kesitinde yaşanan herhangi bir olayın ayrıntılı bir resmini çekiyor ve bu resim, eğer bakmayı seviyorsanız yeterince anlamlı. Bu resmin üzerine arkası yarın bir hikâyenin olmayışını, çözülecek gizemlerden ziyade illiyet bağlarıyla ilgilenmeniz gerektiğini eklediğinizde, ilk kitabın başından tatmin olmuş şekilde kalkabilirsiniz.
Bununla birlikte ortada öncülü ve ardılıyla hâlihazırda ilginizi çekmiş olan resmi, daha da anlamlı kılacak altı kitap var ve bu altı kitapla birlikte, telefonunuzu sağa sola oynattığınızda görebileceğiniz tüm açıların da mevcut olacağını biliyorsunuz. Böyle bir dürtüye karşı koymak ne kadar mümkün?
Adı sanı duyulan, oranızdan buranızdan çekiştirilerek okumanızın tavsiye edileceği seriler için yazacağım, ilk kitaplar özelindeki serüvenim devam edecek. Sonraki yazılar için sizlerden tavsiye yahut öneri almayı çok isterim. Kim bilir, belki kendinizi adamaya cesaret edemediğiniz seriler vardır, onları yazarsınız? Bu serüvenin neresinde olursanız olun, bana katılır; bazen yön gösterir bazen benimle keşfeder bazen de “Hoop, orada dur!” derseniz, müteşekkir olurum.
Serinin diğer yazıları: