The Witcher’ın üçüncü sezonu başladı ve yine buradayız. Henry Cavill’in bu sezondan sonra artık Geralt rolünü canlandırmayacak olması, bir dizinin dördüncü sezonunda yaşanacak başrol değişimi ve beterliği Blood of Origin gibi bir ismin seçilmesinden dahi anlaşılan bir spin-off’u atlattıktan sonra Nefret Çağı‘ndan uyarlanan yeni bir The Witcher sezonu -ilk beş bölümüyle- henüz yayınlandı.

Siteyi birkaç yıldır okuyorsanız, The Witcher hakkında uzun uzun konuşmayı sevdiğimi biliyorsunuz. Dolayısıyla girişte saydığım ve muhtemelen daha fazlasını da sayabileceğiniz sebeplerden ötürü sizin için o kadar da önemli değilse, The Witcher 3. sezon için yazacağım incelemelerin ilkini spoilersız, genel bir değerlendirmeye ayırıyorum. Yazıda üçüncü sezonun hikâyesine dair bir spoiler yer almayacak ve bütün değerlendirmeleri keyfinizi bozmayacak şekilde ayarladım ancak ilk iki sezonu izlemediyseniz bu yazıyı da okumayın.

The Witcher 3. Sezon Spoilersız İnceleme

Netflix, The Witcher 3. sezonu, serinin dördüncü kitabı olan Nefret Çağı‘ndan uyarladı; serinin ilk iki kitabı The Witcher ve Kader Kılıcı, kısa hikâye koleksiyonlarından oluşuyor dolayısıyla Nefret Çağı‘nı, Elflerin Kanı‘nın ardından gelen, serinin ikinci romanı olarak anacağım. Böyle anmak ya da anmamak pek önemli olmayabilirdi fakat üçüncü sezonu ve sonrasında diziyi genel olarak değerlendirmek için çıkarımlarımın büyük bir kısmını bu durum oluşturuyor o yüzden bilenler için tekrar olması pahasına bu açıklamayı yaptım.

Dizinin ilk sezonu, genel yoğunlukla The Witcher ve ileriye yatırım için biraz da Kader Kılıcı‘ndaki hikâyelere dayanıyordu ve bence gerçekten başarılı bir uyarlamaydı. Zaman çizgilerinin eşitlenme biçiminin kitabı okumamış olanlar için kafa karıştırıcı olabileceğini o zaman da kabul etmiştim, yine de uyarlanan materyali karşımıza koyduğumuzda durum orada da kafa karıştırıcı olduğu için bunu bir sorun etmemek gerektiğini düşünüyordum. Sonra ikinci sezon geldi, orada da ileride romanlara geçileceği göz önüne alınarak kurulmuş sekiz bölümün üçüyle hatırı sayılır bir rakam olarak hikâyeleri barındıran ilk iki kitaptan yararlanılmıştı. Bir hikâye ilk sezona sığmadığı için The Witcher‘dan alınmıştı, diğer ikisi doğrudan Kader Kılıcı‘ndan geliyordu. Kalan kısımları ise muhtemelen hikâye akışını beş sezona yaymak istedikleri için Kaer Morhen haricinde romanlara doğrudan giriş yapmadan, kendi eklemeleri ile doldurmuşlardı. Bunlardan da bazıları o hikâyelerin doğasına uygundu dolayısıyla beni rahatsız etmedi; başta Jaskier’e bir Fareli Köyün Kavalcısı kimliği vermeleri olmak üzere gördüklerimden çoğunlukla memnundum. Neticede doğrudan uyarladıkları o hikâyeler de Kırmızı Başlıklı Kız‘dan ya da Kurbağa Prens‘ten alınmıştı. Fakat her iki sezonda da ne zaman ki roman serisine, yani asıl önemli olan kısma temas etmeye başlıyorlardı, işte o zaman benim de itirazlarım yükselmeye başlıyordu.

Dolayısıyla The Witcher’ın üçüncü sezonu, Henry Cavill rolden ayrılmasaydı bile benim için bir dönüm noktası olacaktı.

The Witcher 3. Sezon Geralt Ciri ve Yennefer

The Witcher 3. sezon doğrudan Nefret Çağı ile başladı ve kitap tamamlanmadan da ilk beş bölümünü tamamladı. Sonraki üç bölümde ne olacak, daha doğrusu nereye kadar gelecekler, bilemiyorum. Fakat şu ana kadar gördüklerimden yola çıkarak üçüncü sezon için en net çıkarımım, romanlarla nasıl başa çıkacaklarını çözemedikleri. Witcher hikâyeleri kendi yazılış tarzları gereği senaryolaştırmaya da arada kalan boşluklarda özgürlük tanımaya uygunlar; romanlar ise daha ziyade üç adet, üçü de birbiriyle büyük finale kadar bir daha yolları kesişmeyecek insanın ayrı maceralarını, onlardan da en az birinin dört kitap boyunca hareket hâlinde olacağı uzun bir yol hikâyesini işliyorlar. Bu da senaryo aşamasında ilk sezonlarda sahneye çıkmayacakları için harcanamayacak yeni karakter tanıtma mesaisini, uzun cümleli tasvirlerin varlığı olmadığı için eklenecek bir sürü mekân ayarlaması ve tonla diyalog yazımını beraberinde getiriyor. Yani, ilk sezonda Yennefer’in varlığı ve bu karakterin geçmişine yönelik birçok eklemeyi görme sebebimiz de temelde buydu.

Netflix’in The Witcher yazar ekibi, sevip sevmemelerinden bağımsız olarak kaynak materyali gayet iyi biliyorlar, ilk sezona göre en az beş kat daha az beğendiğim bir beş bölüme rağmen bunu söylüyorum. Fakat bu, o materyali uyarlamakta başarılı oldukları anlamına gelmiyor çünkü romanlara giriş yaptığımız andan yani, bir önceki sezonun Voleth Meir ve Francesca’nın Nilfgard arkı başladığından itibaren tutarsızlaşan ve hâliyle de izlemesi zevk vermeyen bir hikâyeyle karşımıza çıktılar. Üçüncü sezonun başından sonuna kadar da roman serisiyle ne yapacaklarını bilememelerinin beceriksizliği fark ediliyor; ta ki beşinci bölüme kadar.

Bu noktada beşinci bölüme ayrı bir paragraf açıyorum çünkü bir solukta, sabahın köründe gözümü açar açmaz izlediğim beş bölümün içerisinde, ikinci sezonun pek çok kusuruna rağmen serinin bir hayranı olarak bana yaşattığı o tanıdık duyguyu yakalayabildim. The Witcher dizisi ilk bölümlerini hep güzel yapıyor o yüzden üçüncü sezonun ilk bölümünü buraya dâhil etmiyorum hatta sezonun son iki bölümü beni çok mutsuz etse de ikinci sezonun ilk bölümü şahaneydi mesela. Bunun da yazının başından beri açıklamaya çalıştığım şeyle temelden ilgisi var; üçüncü sezonun yayınlanan tüm bölümleri farklı parçaların bir araya getirilmesi ve yazar ekibinin dizi için yaptığı eklemelerden oluşurken, beşinci bölüm Nefret Çağı‘ndan doğrudan uyarlanmıştı.

Dolambaçlı bir anlatım, zaman çizgilerinde yaptıkları değişiklikler ve normalde orada olmayıp da ekledikleri karakterlerden ötürü uzayan dört bölümün sonunda Geralt, Yennefer, Ciri ve Jaskier’i Thanedd’deki baloya, öncesindeki geceye ve serinin son mutlu anlarına doğru zamanda taşımayı başardılar. Üzerine de bütün bir bölümü, ilk sezondaki gibi bir geri-bir ileri şeklinde kurgulayıp enteresan hâle getirdiler. The Witcher 3. sezonun ilk kısmı özelinde getirebileceğim en iyi yorum buydu, muhtemelen ikinci kısmı ve devamını da ilk günkü merakla beklememe sebep olacak tek kısım da bu oldu.

The Witcher 3. Sezonda Karakterler

The Witcher 3. Sezon Philippa Eilhart ve Jaskier

İlk beş bölümde birçoğu ile ikinci sezonda tanıştığımız karakterleri daha çok görme imkânı bulduk. Ben de bu spoilersız bir inceleme olduğu için Geralt, Yennefer, Ciri, Jaskier, Tissaia, Vilgefortz, Triss, Fringilla ya da Istredd yerine onlardan bahsetmek istiyorum fakat maviyle gözükecek olan bu isimlerin üzerine tıkladığınızda onlardan bahsettiğim başka spoilersız yazılara da ulaşacaksınızdır.

Bu sezonun öne çıkanları, uyarlandıkları romana da uygun şekilde Redania cephesindeki karakterlerdi. Kral Vizimir, erkek kardeşi Radovid; casusu Dijkstra ve büyücü danışmanı Philippa Eilhart‘tan bahsediyoruz elbette. Aralarından Kral Vizimir ve Dijkstra’yı ikinci sezonda birkaç bölüm izlemiş ve Philippa Eilhart’ı da çoğunlukla baykuş formunda olsa da sezonun sonunda görmüştük. The Witcher serisinin ana meselesi hiçbir zaman politika olmadı fakat Ciri’nin hikâyesi ve dolayısıyla onun Kıta’nın farklı grupları için neyi, neden ifade ettiğinin yani, ismi The Witcher olan bu serinin neden Cirilla üzerine kurulduğunun bütün açıklaması politik ilişkilerden geliyor. Dolayısıyla ilk iki sezonda Cintra’dan başlayıp Nilfgaard ve bağımsız elflere uzanarak izlediğimiz Kıta’nın büyük güçleri cephesinde işgal tehdidi ile karşı karşıya olan Kuzey Krallıkları’nın en büyüğü Redania ve onun en büyük aktörlerini de tanımak önemliydi.

the witcher kral vizimir

Önceki iki sezonda gördüğümüz şekliyle hem Nilfgaard hem azınlıktaki Francesca ve Filavandrel önderliğinde mücadele eden elfler hem de ipleri kendi yöntemleriyle çekiştiren Büyücü Kardeşliği‘nden farklı bir şekilde Redania’nın tek ve efsaneyi bir ideal, bir sembol, bir figür yerine daha dünyevi bir siyasetle yönetildiğini anlattı bu beş bölüm bize. Nilfgaard, Beyaz Alev ismiyle İmparator’un katı ve idealist düzeninin peşindeydi, elfler vaat edilmiş topraklarını ve kehanet edilen kurtarıcılarını gerilla yöntemlerle arıyorlardı; büyücüler ise kadim bir kaynak gücün varlığına genetik ve metafiziğin birleşimiyle yöneliyorlardı. Redania ise siyasi işlerini diğerlerine göre daha kirli görünen bir casuslar ağıyla görüyor; bu casuslar ağının başında Sigismund Dijkstra ile büyücü Philippa Eilhart var. İki karakterin de tasvirini, statülerinin konumlandırmasını, amaçlarının açıklanmasını ve aralarındaki ilişkinin mahiyetini yeterince beğendiğimi söyleyebilirim.

Kral Vizimir ile ilgili söyleyecek ayrıca bir lafım yok. Hem kitaplarda hem de oyunlarda Redania yöneticileri biraz kaçık olarak nitelendirilirler, oraya uygun bir portre çizilmiş diyebilirim sadece. Nitekim iplerin yüksek düzey ‘danışmanlar‘ın elinde olduğu pek çok gerçek dünya yönetimi için de benzerlerini söyleyebiliriz; öbür türlü olsaydı Redanian Intelligence var olmazdı. Vizimir de Radovid de kendi keyiflerine, hobilerine bakarken bütün anlaşmaları Dijkstra ile Philippa yapıyor; arada da otorite koyalım dediklerinde kafaları basmadığı için ortalığı karıştırıyorlar. Radovid için Jaskier ile ilerleyen ayrı bir hikâye ağı yazmışlar, ondan ise biraz daha fazla bahsedilebilir sanırım. Kendisinin ‘salağa yatmak‘ olarak tanımlayabileceğimiz bir tavrı var; bunu da ilerleyen zamanlarda henüz genç, tecrübesiz ve ciddiye alınmayan biri olduğu için zekiliğini ve stratejik yönelimlerini saklamak için seçtiği bir yol olarak tanımlayacağız. Nitekim beş bölüm boyunca az-çok bu şekilde yönlendirmeler yaptılar, bir noktada ne olacak da dehasını, onu asıl tanıdığımız nefretinin çılgınlığına döndürecek, izleyip göreceğiz.

Sezonun öne çıkan yeni karakterleri Redania cephesindeydi fakat ikinci sezonun son sahnesinde kimliğini açık ettikleri Nilfgaard İmparatoru Emhyr’den de bahsetmek gerekiyor zira o da beş bölüm içerisinde bolca gördüğümüz bir isimdi. Aslında onun hakkında çok da yeni bir şey öğrendik diyemeyiz; kızı Ciri’yi arıyor ve tüm savaşları, büyük ve katı bir yumrukla bitirmek gibi net bir ideali var. Bu uğurda önceki iki sezonda sahne arkasından elflerle büyücüleri kullanmaktan çekinmemişti; bu sezonda da Cahir ile olan ilişkisine biraz daha yakından baktık, verdiği sözlere karşı bakış açısını öğrendik ve acımasızlığına kendisi doğrudan sahnedeyken şâhit olduk. Buraya kadar olan kısımda -Cahir karakterinin aksine- bekleyeceğimizden daha genç görünmesi dışında portrenelişine yönelik herhangi bir itirazım olmadı.

Son olarak büyücü cephesinde Keira Metz ve Margarita Laux-Antille ile tanışıyoruz. Oyunları oynayanlar bu ikiliyi çok iyi tanıyorlar, beş bölümde de haklarında çok ayrıca bir şey öğrenmedik açıkçası. Bu da beni spoilersız olarak The Witcher 3. sezonu konuşabileceğim son başlığa getirecek.

Oyunları Daha Az Örnek Alsalar Olurmuş

Netflix, The Witcher’ı uyarlayacağını açıkladığından beri dizi hakkındaki en büyük tartışmalar doğal olarak Witcher oyunları, özelde daha çok oynandığı için Witcher 3 üzerinden gerçekleşti. Doğal olarak diyorum çünkü Witcher oyunları olmasaydı hem seri bu kadar tanınmayacaktı hem de hâlihazırda seriyi tanısınlar ya da tanımasınlar, hikâyenin karakterlerinin görsel bir tasvirleri insanların önüne on yıldan fazla bir süre öncesinde koyulmuştu.

Sonra Netflix, beni hiç rahatsız etmeyen bir şekilde romandaki karakterleri kendi, kitaplardan da oyunlardan da bağımsızlaştırdığı uyarlamasına yerleştirdi. Ve insanlar, çoğunlukla anlatılan hikâyelerin, eklemelerin ve karakterlerin oyunlardan ne kadar bağımsız olduğu üzerine sayfalarca söylendiler. Bu, az önce de söylediğim gibi doğaldı ama The Witcher 3. sezonun yayınlanan beş bölümünü izledikten sonra bu kısma ayrıca itiraz edesim geliyor. Keşke oyunlara benzemeye hiç çalışmasalardı diyorum çünkü bence zafiyetlerin büyük bir kısmı bu yüzden orada.

Yazının ilk başlığında şöyle bir cümle kurdum: “Dolambaçlı bir anlatım, zaman çizgilerinde yaptıkları değişiklikler ve normalde orada olmayıp da ekledikleri karakterlerden ötürü uzayan dört bölümün sonunda Geralt, Yennefer, Ciri ve Jaskier’i Thanedd’deki baloya, öncesindeki geceye ve serinin son mutlu anlarına doğru zamanda taşımayı başardılar.” Bu cümlenin ilk kısmında bahsettiğim şeyler, üçüncü oyuna cuk diye oturuyor. Oyunlarda var diye kendi yazdıkları, kendi ekledikleri hikâye parçalarının arasına oyunda gördüğümüz ve tanıyacağımız karakterleri eklemeselerdi ve doğrudan Robbie Amell’in karakteri Gallatin yahut Francesca’nın erkek kardeşinin hikâyeleriyle devam etselerdi daha az şikâyet edebilirdik. Çünkü bu hâliyle yenilerin hikâyenin ilerisinde bir yeri olmadığı için ekleme oldukları, eskilerin de sadece bir yem atmak için orada bulundukları çok belli oluyor, kocaman bir amaçsızlığa çıkıyorlar.

Bunu aynı zamanda üçüncü oyundaki sonlardan birinin bahsinin sürekli geçirilmiş olmasıyla ilgili de söyleyebilirim. Spoilersız bir inceleme olacak, detaya inmiyorum ancak kitapta Ciri’nin amaçlarından biri olmayan ama Witcher 3’ün ana sonlarından birine giden yolda karşımıza çıkan diyaloglar, üçüncü sezonda önümüze sürülüyor. Hatta bir de easter egg kontenjanımız var gözüme çarpan ama o minik bir tatlılıktır, takılmıyorum. Ama bir yandan farklı ve orijinal olsun diye uğraşıp, kitaptaki karakterler ve hikâyelerden fersahlarca uzaklaşmak ama bir taraftan da çok tanıdık ve kanona dâhil olmayan oyun parçalarını hikâyeye katmak için uğraşmak tutarsızlık yaratıyor.

Sonuç Olarak

the witcher 3. sezon jaskier ciri geralt

The Witcher 3. sezon, ilk beş bölümünden hareketle ve beşinci bölümü dâhil etmeden ikinci sezonun ilk kısmından kötüydü benim için. Buradan sonra baş aşağı gitmesini, özellikle Henry Cavill de rolden ayrıldığı için bekleyenleriniz çok, biliyorum. Ama bence sebep bu değil; en başından Cavill’in rolü almamasını tercih ettiğimi de Cavill’in kaynak materyalden uzaklaşıldığı için tamamen pür-i pak hayran sebepleriyle projeden ayrıldığına dair inancımın minicik olduğunu da söylemeden geçemiyorum. Yine en başından beri daha iyi bir uyarlama da yapılabileceğini bilsem de beşinci bölüm ve çok çok detay olduğu için spoilersız, genel bir incelemede nereye sıkıştıracağımı bilemediğim, doğrudan kitaplardan alınan sahnelerin varlığı sebebiyle tamamen hayıflanmadan önce bir üç bölüm daha bekleyeceğim.

Bu beş bölümle birlikte roman serisinin gelişiminde de beklediğimden çok daha fazla değişiklik yapacaklarını anladım diyebilirim. Bunlar hikâyeyi bilmeyenler için spoiler değiller o yüzden örnek olarak beni bu düşünceye yönlendiren detaylardan birinin, Ciri’nin Mistle ile Gors Velen’de tanışması ve romandan alınan her bir parçanın yeniden, normalde orada bulunmayan ve bu sezonun ilk bölümü Shaerrawedd’de olduğu gibi kronolojik olarak o sırada gerçekleşmeyen olaylarla anlatılmasını dile getirebilirim. Fakat beşinci bölümdeki gibi ilerleyeceklerse bu da bir uyarlamadır, güzel olmasına engel değil.

Bütçe düşüklüğü kendini belli ediyor ama daha fazla canavar görüyoruz, daha fazla aksiyon olmasına rağmen bence çekimleri açısından daha az etkileyici sahnelerle karşılaşıyoruz. Özellikle Jaskier’in baş rakibinin dâhil olduğu bazı sahnelerde utançtan bölümü ileri almak istediğim anlar oldu ve genel itibariyle yaptıkları değişikleri üşendikleri için yaptıklarını, üşengeçlikten düzgün bir şarkı bile besteleyemediklerini, rastgele bir AVM’den kostüm seçtiklerini ve hatta bir noktada bayağı bayağı yeni bir fikirle gelmektense “Aaa Avatar çizgi filminde de böyle bir şey vardı, haydi oradan araklayalım” dediklerini bile düşündüm. Ama kitapları hiç okumasaydım ya da oyunları oynamasaydım ne olurdu diye kendime sorduğumda, kendi içlerinde insanları sürükleyecek ve özellikle beşinci bölümün bittiği yerdeki şaşırtma ile insanları etkileyebilecek bir sezon da çıkarttıkları sonucuna varıyorum.

Minik detaylar ve beşinci bölüm sizi de heyecanla devam etmek için benim kadar iter mi, bilemiyorum. Fakat üçüncü sezonun ilk kısmıyla ilgili düşüncelerim bu şekilde. Sizler yeni sezonu izlediniz mi, izlemeyi düşünüyor musunuz? Sezonun ikinci kısmında kalan üç bölümün beni tekrar diziye bağlayabileceğini umuyorum, siz de katılır mısınız? İzlediyseniz yazıda itiraz ettiğiniz şeyler var mı? Benim Witcher konuşasım bitmiyor, yorumlara beklerim!

Author

Editör-in-çiif. Hayvan dostu, çokça yalnız; ismiyle müsemma ama çoğunlukla zararsız. İyi tavsiye verir, geç olana dek ciddiye alınmaz. Her geçen gün bitkinliğine şaşırarak ‘takı taluy takı müren‘ arıyor.

1 Comment

  1. Tripliex Reply

    Ben tam tersini düşünüyorum. Keşke oyun ya da kitaplara daha sadık kalsalardı. Bir şeyi güzel yapmak her zaman onun orijinalini bozarak ters köşe yaptırmaya çalışmak değildir. Örneğin Yüzüklerin Efendisi filmi sırf “kitaplardan farklı olsun” gibi saçma bir hezeyanla yapılsaydı bugün belki de tüm zamanların en güzel film serilerinden biri olmayacaktı ve başarısız bir uyarlama olarak tarihe gömülecekti. (Ki Amazon’un fiyasko dizi serisi bu konuda süper bir örnek) Oysa biz kitaplara oldukça sadık kalan üçleme filmi izleyince sonunda ne olacağını bildiğimiz halde bu filmleri izlemekten bir hayli keyif aldık değil mi? Ancak günümüzde bir eserin orijinalini haşat edip perdeye yansıtmak maalesef yeni bir trend oluverdi. Bundan hoşlananlar olsa da nefret edenleri bence çok daha fazla. Ben %100 “hater” olmamama ve belli genel kalıpları bozmamak kaydıyla ufak değişiklikler yapılabileceği görüşünü benimsememe rağmen, loru bozacak saçmalıklara imza atma kısmına karşıyım. Bu, dizideki karakter seçimleri için de geçerli, hikayeyi bozmak için de.

    Günümüzün “social justice warrior” zihniyeti oldum olası beni irrite etmiştir ve sırf bu uğurda yapılan gereksiz dokunuşlar bizim bir çok yapımda atmosferin içine çekilmemizi (yani immerse olmamızı) maalesef baltalıyor. Bakın ben ırkçı veya cinsiyetçi bir karakter değilim ama örneğin çok sevdiğimiz tarihi bir karakter ile ilgili veya romanını okuyup bayıldığınız, betimlemesi net bir kurgu karakter ile ilgili film/dizi çekilse ve normalde beyaz tenli / renkli gözlü bir karakter olup da filmde bu kişi siyahi bir karakter olarak betimlenmeye kalkışılırsa bunun karşısında en şiddetli eleştiriyi yapanlardan biri olurum. Bu benim ırkçı olduğum anlamına gelmez. Olanı olduğu gibi betimlemek ve bozmamak benim fikrim. Irkçı olmamamız veya LGBT bireylere karşı bir garezimizin olmaması bizim gözümüze gözümüze bunların sokulup sürekli bir propoganda bombardımanına maruz kalmamız gerektiği anlamına gelmiyor.

    İşte Witcher dizisindeki karakterlere ve dünyaya immerse olamayışımın sebeplerinden biri bu. Malesef bu, sadece bu dizide değil, artık ortaya çıkan çoğu eserde kullanılmaya başlandı.

    Sırf; bakııııın nasıl da ırkçılık ve cinsiyetçilik karşıtıyız görün… diye gözümüze sokarcasına, normalde oyunda süt kadar beyaz olan Fringilla Vigo karakterini dizide siyahi yapmaları, elfleri siyahi yapmaları, Triss Merigold ve Yennefer karakterlerini alakasız biçimlerde betimlemeleri ve elbette sadece karakterlerin tipini değil, hikayeyi de majör değişiklikler ile bozmaları benim gözümde fiyaskodur. Bunun dışında dizi aslında üçüncü sezona kadar her şeye rağmen benim için kabul edilesi ve çok zevkli giderken, normalde “çapkın” ve “kadın düşkünü” bir karakter olan Dandeleon’u (yani dizideki adıyla nam-ı diğer Jaskier) üçüncü sezonda Radovid ile sevişen bir eşcinsel haline getirmeleri artık diziyle ipleri kopardığım son noktadır. Yani bu kadar saçmalanmaz. Adamı eşcinsel yapmalarını da geçtim, yahu Jaskier’in Radovid ile ne alakası var?? Bu ikilinin normalde ne karakter olarak, ne hikayenin dünyasında politik olarak ne de herhangi bir şekilde bağı yok! Radovid’in hayatı o kadar bambaşka ki, Jaskier ile değil sevgili olması, ahbap olması bile mümkün değil. Yahu Radovid kitap ve oyunlarda kötü karakter kötü! Adam psikopat ve zalim bir tip. Jaskier ise masum, arkadaş canlısı ve en önemlisi de Geralt’ın en iyi dostlarından biri… Bu nasıl bir hikaye katletmedir?

    Şu konuyu da tekrar ediyorum ve üzerine basa basa vurguluyorum; Benim ne siyahiler ile, ne LGBT bireyler ile bir sorunum yok. Ama bu insanlarla sorunumuzun olmaması, normalde kadınlara ilgi duyduğunu bildiğimiz bir karakteri eşcinsel olarak betimleyebilecekleri anlamına gelmiyor. Oldu olacak Geralt’ı da gay, Ciri’yi lezbiyen yapsalardı bari! Yani dördüncü sezonda Geralt ile Lambert’i seviştirirlerse şaşırmayacağım!

    Yani dediğim gibi; dizinin kitap ve oyunlara sadık kalması konusunda sizden farklı düşünüyorum, hatta sizin söylediğinizin tam tersini düşünüyorum. Bence kitaplara, oyunlardaki lora ve karakter gelişimlerine daha sadık kalınmalıydı. Benimle aynı şeyleri düşünüyor olacak ki ana karakteri canlandıran Henry Cavill çok doğru bir tercih yaparak diziyi terk etti.. Bildiğim kadarıyla dizinin lorunu ve hikayesini kitaplardan ve oyunlardan uzaklaştırdıkları için rahatsız olup diziden ayrılmış. Zaten Henry Cavill olmadan çekilecek dördüncü sezonu da kendilerine çekip izlesinler artık! Witcher dizi serisi benim için bitmiştir. Ben kitaplarımla ve oyunlarımla mutluyum… Elbette diziyi beğenen ve benden farklı düşünenlere saygım sonsuz. Ama benim düşüncelerim böyle.

    Saygılarımla…

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.