Bir yıl daha son bulurken âdettendir diyerek 2022’de izlediğimiz, bizde güzel hatıralar bırakan yapımları şöyle bir masaya serdik, hangilerini neden sevdiğimizi de ufak açıklamalarla sizinle paylaşmak istedik. Filmlerle başlıyoruz.

Filmleri sıralarken ilk olarak ekip içinden aldıkları oylara baktık; demokrasi gerçek ve her bireyin oyu eşit. Tekli seçimlerde seçen kişinin tutkusu gibi birtakım kriterleri önceledik, ne de olsa bu öznel bir liste ve bireylerin duyguları da önemlidir. Kararsız kaldığımızda ise yapımların aldıkları puanları biraz kurcaladık, öyle yerleştirdik. Neticede elimizde, birbirimizi, sizi temin ederiz ki hiçbir şekilde tartışma çıkartmadan ve kimsenin kimseyi incitmediği birtakım ısrarlı ve hararetli tepişmelerin, aman konuşmaların sonucunda vazgeçmeye ikna edemediğimiz 15 adet film kaldı:

15) Uncharted

Uncharted filmi
Uncharted

Sinemaya en önyargılı hâllerimden biriyle gittiğim Uncharted beni olumlu manada şaşırttı. Baştan bir noktayı belirteyim: Hayır, bu karakterler Nathan Drake ve Victor Sullivan değil kesinlikle. Bunu kabul etmenin ötesine geçtiğimizde ise bizleri akıcı, aksiyonu doyurucu ve hikâyesi de klasik bir macera filmi karşılıyor. Oyunların genel havasını alabildiğimiz, serinin benim gibi hayranlarını tebessüm de ettiren bazı detayların olduğu, Chloe Frazer karakterini beğendiğim, tadında bir aksiyon filmiydi Uncharted. Devamının gelmesini de istiyorum ve serideki başka hangi anlardan ilham alacaklarını merak ediyorum. İkinci oyundaki meşhur tren sahnesi ve dördüncü oyundaki Libertalia kısımları ilgi çekici olabilir. – Emin.

14) The Menu

Bu yıl listeme aldığım ve değerlendirmeye çalıştığım en öznel film The Menu. Konu daha önce işlendi, yıldızlar geçidi daha çok dikkati çekti, aradıkça daha fazla açık buluruz ve biraz da yapay duruyor açıkçası. Dolayısıyla herkes için aynı şeyleri ifade etmeyecektir, biliyorum. Fakat kendisini de içerisine üzerine basa basa dâhil ederek, bir sosyal bilimcinin seveceği tarzda sosyal grup temsiliyle yapılan sistem eleştirisi, salondan çıkarken beni çok mutlu etti. Büyük ölçekte yaşadığımız dünyanın düzeninden, küçük ölçekte hayatımı zorlaştıran koşullardan yahut beğenmediğim bir eserin evrenini seviyor diye kutsalına hakaret etmişim gibi davranan insanlardan bunaldıkça açıp izleyeceğim, bu rahatlık bana yeter. – Deniz.

13) Aşk, Mark ve Ölüm

Almanya’nın caddelerinden al sana haber! Evet, bu sene izlediğim en iyi filmlerden biri, bir belgesel. Almanya’da yaşayan gurbetçi Türk müzisyenlerin yarım asırlık hikâyesini yaratıcı kurgusuyla ele alan, müthiş bir işçilik ve anlatım tarzıyla bizlere sunan muazzam bir eser. Müzik belgesellerine karşı hep özel bir ilgi duydum ve bu alanda izlediğim onlarca film arasında Aşk, Mark ve Ölüm en nadide olanlardandı. Cem Kaya’nın gelecek filmlerini sabırsızlıkla bekliyorum. – Hilal.

12) Scream 5

Scream serisini çok sevdiğimi daha önce de söylemiştim. Bu film ile seri baştaki isimler değişse de yine çizgisini bozmadı ve günümüz dünyasına bol göndermeli harika bir devam filmiyle geri döndü. Yeni bir gençler kadrosu ile efsane üçlümüzü bir arada gördüğümüz filmde her ne kadar baş karakteri sevmesem de onun Sidney’den daha farklı olan yanlarının, ileride neler görmemize sebep olacağını merak ediyorum. Ayrıca The Boys dizisinde Hughie rolüyle gördüğümüz Jack Quaid’i burada izlemek de güzeldi. – Emin.

11) The Black Phone

The Black Phone
The Black Phone

Sinister’dan sonra Scott Derrickson’ın korku filmlerini büyük bir heyecanla bekler oldum. The Black Phone ise bu konuda benim beklentilerimi geçmekle kalmadı, geleneksel korku hikâyesi yapısına da farklı bir noktadan yaklaştı. Her zamanki doğaüstü varlıkların birer müttefik olarak karşımıza çıktığı The Black Phone filminde, kaçırılan bir çocuğun gözlerinden tüyler ürpertici bir manyağı izleyeceksiniz. Sizi temin ederim film bittiğinde cinlerden ve hayaletlerden daha korkunç varlıkları düşünüyor olacaksınız. – Serdar.

10) Black Panther: Wakanda Forever

Faz 4 koca bir hayal kırıklığı ve bunu her fırsatta dile getiriyoruz zaten ekip olarak. Tabii bu demek değil ki içindeki her şey kötü. Black Panther: Wakanda Forever her ne kadar Chadwick Boseman yerine yeni bir oyuncu ile T’Challa karakterini geri döndürmeme kararının altında ezilse de yine de Faz 4’teki iyi filmlerden biriydi. Ben filmin Talocan’da geçen sahnelerini hiç beğenmedim ve en büyük eleştirim bu olur sanırım. Ayrıca Riri Williams’ın bu filmde gözükmesinin hiçbir manası da yoktu, zaten karaktere karşı hiçbir şekilde beklentiye de sokamadılar, o ayrı. İyi film deyip de daha fazla gömmeden olumlu da konuşayım: Duygusallık çok yerinde ve etkileyici olmuştu, daha kültürel müziklerin olduğu sahneler harikaydı, Angela Bassett rolünde devleşmişti. Bu arada filmin genel teması The Last of Us Part II’ya acayip benzemiyor muydu? Özellikle sonu! – Emin.

9) Smile

Özellikle It Follows ile çok fazla benzer bir yönü olan bu film, sizi gülümsemekten soğutacak. Yer yer her zamanki korku unsurları ucuzca kullanılsa da kendi kozlarını da çok şiddetli bir şekilde oynuyor Smile. Her dışarıya çıktığınızda, sokağa indiğinizde, insanların arasına karıştığınızda bu kozlar zihninizde yankılanıyor olacak. Her gülüşe kanmayın değerli dostlarım, yoksa dehşet dolu sonuçlarla karşılaşabilirsiniz. – Serdar.

8) The Northman

The Northman
The Northman

Kadim bir halk anlatısını güzel bir görsellik ve doğru bir sembolizmle sunan bir orta çağ filmi görürseniz, benim adımı listeye doğrudan ekleyin. Bahsi geçenlere ilginiz yoksa belki pas geçebilirsiniz ancak merakı olanların kaçırmaması gerekiyor. – Deniz.

7) Nope

Bir çiftlik, bir zavallı aile ve bir de bu ailenin karşı karşıya kaldığı bir UFO vakası var. Bir filmden daha fazla ne isteyebilirim ki? Ha evet, sürüsüyle vahşet ve bitmek bilmez bir gerilim. Yine de Nope filmi macera ve western gibi başka türleri de benimsiyor. Bu korku dalışının içinde size nefes alabileceğiniz yerler veriyor, tabii filmin üstünüzdeki etkisi olur da giderse. Bu araların benim için bir anlamı yoktu çünkü Nope üstüme üstüme gelmeye devam etti. – Serdar.

6) Aftersun

Bu film beni mahvetti sevgili dostlar. Çok eski bir fotoğrafa bakarsınız ve o fotoğraf çok güzeldir ya hani. O fotoğraftaki an ise bir daha geri gelmeyecektir ve hayat bir daha hiç o kadar güzel olmayacaktır ya. İşte tam olarak bu hissi yaşatan bir film. İzleyince tatile çıkmak ve hiç geri dönmemek istedim. Eğer siz de benim gibi kendinize işkence etmeyi seviyorsanız filmden hemen sonra Fikret Kızılok’tan “Ama Babacığım” şarkısını dinlemelisiniz. Filmde kullanılan “Gamsız Hayat” güzel bir soundtrack tercihiydi ama benim seçimim bence daha uyumlu. – Hilal.

5) Kurak Günler

Kasabaya yeni şerif gelir ve hikâye başlar. Kurak Günler’i en kısa şekilde böyle özetleyebilirim. İlçeye yeni atanan savcı, yöre halkının kültürü, toplum baskısı ve hatta kendi aklıyla bir savaşa giriyor ve film harika bir politik gerilim sunuyor. Öncelikle film, karşılıklı diyaloglarda nezaket içinde gelişen manipülatif hareketleri; bunun sonucunda da hayır diyememeleri ve kalkıp gidememeleri harika sunuyor. Daha da güzeli film bittiğinde çözülmeyen o kadar gizem kalıyor ki eldeki delillerle karar verme işi, yani tüm dosya, savcı yerine seyirciye kalıyor. – Mert.

Benim için bu yılın filmleri Don’t Look Up! ve Kurak Günler oldu. Biri insanlığın bu çağında tam olarak neyin çalışmadığını ve bir gün insanlığın sonu gelecekse bunun neden olacağını çok güzel anlatırken, diğeri aynı analizi ülkemiz için yapıyor. İki film de bana, başarıyla ortaya koydukları vurdumduymazlık eleştirisiyle şapka çıkarttırıyorlar. – Mert Özkan.

4) Bullet Train

Bullet Train, Brad Pitt
Bullet Train, Brad Pitt

Beklentiler ve vaatler üst üste bindikçe tek evrenle yetinemeyip çoklu evrenlerde geçen maceraların seneyi domine ettiği sinema sektöründe, filme girdiğimde tek bir ânından bile sıkılmadığım tek film Bullet Train oldu. Film bir yolculuk hikâyesi anlatıyor ve Japonya’yı baştan başa dolaşan hızlı tren ağında bir grup tetikçi, mafya, casus ve seri katil aynı yolculukta buluşuyor. Filmin konusu baştan ilgi çekici olmakla birlikte uzadıkça uzayan Tarantino’vari diyaloglar ve aksiyon sahneleriyle film, sabaha kadar sürse kendisini izletecek bir eğlenceye dönüyor. Ayrıca tüm yolcuların gözünden en az birer kere olaya bakış açısı sunan filmde bir pet şişenin gözünden bile bir anlatım kuruluyor. Evet, bir pet şişe. – Mert.

Stilize aksiyon dediğimiz, son senelerde ortaya çıkmış bu türün, bu seneki güçlü temsilcisiydi bu film. Kesinlikle dünyanın en iyi filmi değil ama sıkıcı olduğunu iddia eden de bana yaklaşmasın. – Ömercan.

Ve geldik ilk üçe!

1 2

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.