1. Doctor Strange

Doctor Strange fragmanı muhteşem bir fragman. Bunun da üç sebebi var. Birincisi, tüm oyuncuların haşmetini vurup çıkıyor masadan. Tilda Swinton ayrı coşturuyor “iyi ve kötü gibi kalıplara bağlı kalmayan mistik bilge” rolüyle. Chiwetel Ejiofor “merhaba hanımlar, yeni Loki’niz olmaya geldim” der gibi bakıyor. Benedict Kambırbeybi ise baya “Robert’cığım az soluklan, Marvel’ın yeni sureti iniş yapıyor” mesajı çekiyor sağa sola. Bir de üstüne muntazam Inception-vari görseller… Vay babam ki!

 

  1. Justice League

Tek bir sahne. Size şimdiden buradan yazıyorum, senaryoda David Goyer, işin akıl kısmında da Snyder’ın uzaklaştırılmış ve/veya yalnızlaştırılmış olmasının ne kadar olumlu bir hamle olduğunu tek başına ne ispatlıyor biliyor musunuz? Cyborg’un “Senin gerçek olduğunu bilmiyordum” deyip, Batman’den “İşime gelince gerçeğim” dediği sahne. O an şunları anlıyorsunuz: Bu karakterler birbirleriyle etkileşimleri illa ‘Allah’ım babam öldü omzumdaki yük çok büyük’ daraltısında olması gerekmeyen, hafiflerken titanlıklarından bir şey kaybetmek zorunda olmayan ve en önemlisi basmakalıp ‘karanlık adam’ cümleleri haricinde zekice laflar edebilen karakterler. DC sayfalarında yıllardır bayıldığımız karakterler yani. Bu karakterlerin vizyonsuz bir herif tarafından zifte batırılıp çıkartılmış çakmaları değil. Bravo Terrio, bravo Affleck, bravo Johns!

 

  1. King Arthur: Legend of the Sword

Dedim ya, biraz heyecan dikte etti bu listeyi? O heyecanın içerisinde bolca sürpriz de vardı elbette. Sürprizlerin en büyüğü de iki şekilde geldi karşıma. Birincisi de King Arthur’du. “Guy Ritchie nasıl Orta Çağ filmi yapacak?” sorusunun cevabı, baya “Bildiğimiz Guy Ritchie filmi yapacak, hasbelkader Orta Çağ’da geçecek” imiş meğerse. Ve bu, gerçekten muhteşem bir şey. Çünkü hakikaten böyle bir şey görmedik daha önce. Kadrosu falan bir yana, gerçekten de Ritchie’nin hep 21. Yüzyıl Londra sokaklarıyla özdeşleştirdiğimiz o tarzını bu ortamda görmek, o kadar taze ki…

 

  1. Kong: Skull Island

https://youtu.be/IUytcA3lJfw

İkinci sürpriz de buydu. İyi ki de bu oldu. Ne Justice League, ne de Doctor Strange, kendimi Comic-Con’dan en çok Kong’a heyecanlanıp ayrılırken buldum. Skull Island, çok sağlam bir kadroyla; ileride çok sağlam olabilecek bir yürüyüşün ilk adımları olmak üzere başlıyor. Ve gerçekten Kong ne demek, bu nasıl yansıtılır daha fragmandan çok doğru algıladıklarını, Godzilla’dan çok doğru dersler çıkardıklarını püripak bir şekilde gösteriyor; gösterirken de beni gazlardan gazlara sevk ediyor. Samimiyetle söylüyorum, hiçbir beklentim yoktu bu filmden. Artık listemin en tepelerinde.

1 2
Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.